Halil KÖPRÜCÜOĞLU

Halil KÖPRÜCÜOĞLU

Kurban Bayramı

Kurban Bayramının bütün insanlığa hayırlar, güzellikler getirmesini temenni ederek bayramlarınızı tebrik ediyorum.

 

Nedense, bazı TV kanallarında, bazı dergi ve gazetelerde Kurban aleyhinde programlarlar yapılır, yazılar yazdırılır. Bu menfi yayınlar yıllardır hiç değişmeden Hac ve Kurban arifelerinde şiddeti artırılarak, cerbezesi geliştirilerek tekrar edilir.

Buna bazen, pek çok konuda, hakikaten sıhhatli fikirler serdeden ilim adamları da katılır. Ancak kendileri, mesela hukukçu oldukları halde, konunun uzmanları sayılan Veteriner ve Tıp sahasının elemanları karşısında bile, ilmî usulleri terk ederek, o sahadaki verileri hiç değerlendirmiyorlar. Müthiş bir inat içinde; bazen “Kur’an’da Kurban kesimi net olarak yoktur” derken; bazen mesela “koyunun kulağından biraz kesip kan akıtmanın Kurban kesmek anlamına geldiğini” belirtebiliyorlar. Bazen “hayvanların canını yakmanın doğru olmadığını” ifade ederken, bazen de “hayvan hakları savunucuları olarak, ‘onların kesilip yenmesini bir fecaat olarak’ tasvir edebiliyorlar. “

 

Bu arada çok yüksek(!) ilmiyle koyun-keçi yerine, tavuk kesmenin doğru olabileceğini beyan edebilen İlahiyatçıların(!) da ortaya çıkıp meseleyi daha karmaşık hale getirdiğini de söylemem lazım.

 

Durum böyle olunca, hakikaten, normal insanlar da neyin doğru olduğu konusunda haklı bir tereddüt geçiriyorlar. O kadar ki yakınlarımızda bir ortaöğretim kurumunda öğretmenlik yapan oldukça dengeli bir İlahiyatçı arkadaşım da bir toplantı esnasında bu konudaki kafa karışıklığını ifade edince gerçekten çok üzüldüm.

 

Bir kere her şeyin Halikı ve tek hüküm sahibi olan Rabbimiz “Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”(KEVSER/2) diyerek esasen çok açık olarak marzisini ortaya koymaktadır. Hatta “Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.(YASİN/72); “Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların etinden kendiniz de yeyin, sıkıntı içinde bulunan yoksullara da yedirin…" (HAC, 26-29) de diyerek bu konuda tereddüt edecek hiç bir şey bırakmamaktadır.

 

İsteyen Hac/ 28, 30, 34, 36, 37. ayetlerine; isteyen “Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin…”denen (Maide S. 4) ‘e veya “Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan O'dur). Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” denen (En’am S.142) ‘ye; belki (Nahl S.5)’e de bakmalısınız.

 

KURBAN, dinî literatürde “muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı ibâdet maksadıyla usûlüne uygun olarak kesmek”; sözlükte ise “yaklaşmak” anlamına gelirse de ayni zamanda geniş anlamda da “Allah'a yaklaşmayı, Allah yolunda malların feda edilebileceğini, Allah'a teslimiyeti ve şükrü” ifade eder. Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Netice olarak, Kurban kesmenin meşruiyeti İslâmî tabirle; Kitap, Sünnet ve İcmâ-ı Ümmet ile sabittir; en ufak şüpheye imkân yoktur diyebiliriz.

 

Rabbimiz,  yukarıda bir kısmı sayılan pek çok Ayetlerle;  peygamberimiz Hz. Muhammed ASM. da pek çok Hadis-i Şerifiyle hayvanlardan yiyecek olarak istifade edilebileceğini, onların Allah için kesilebileceğini belirtmişlerdir. Hatta ASM’ın "İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın"(İbn Mâce, Edâhı,2; Ahmed b.Hanbel,Müsned,II,321) şeklindeki ifadeleri konunun önemini daha da açıkça ortaya koymaktadır.

Şu kaynaklarda Kurbanın Sünnet’te yeri açıklanmaktadır:

(1-İbn-i Mâce,Edâhâ 3,10,3122;

 2-Tirmizi Kurban 1,8,9,10,1547;

 3-Müslim, Edâhî,6;

 4-Nesâî, Kurban,17) İhtiyaç hissedenler bakabilir.

 

Benzeri Nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı aslî ihtiyacı dışında 80-90 gr. altını veya onun karşılığı kadar parası olanın Kurban kesmesinin vâcip olduğu görüşündedirler (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324–31, XII, 8; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-28/1910, V, 61, 62; el-Fetâva'l Hindiyye, Bulak 1310, V, 291).

 

Kurbanın eti konusunda en faziletli tutum, üçte birini tasadduk, üçte birini dostlara ikram, üçte birini de evde alıkoymaktır (Kâsânî, a.g.e., V, 81; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 300).

 

Ancak "Büyükbaş hayvan kurban etmeyi de Allah'ın size emrettiği ibadet biçimlerinden saydık. Onlar size çeşitli yararlar sağlarlar. Ön ayaklarını bağlayarak onları boğazlarken, üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp öldüklerinde etlerinden hem kendiniz yiyin ve hem de isteyene de istemeyene de yedirin.Şükredesiniz diye o hayvanları böylece buyruğunuza sunduk. Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır.Allah'a ulaşacak olan şey; sadece içinizdeki Allah saygısıdır, takvadır..."(Hacc,36-37)ayetlerinden de anlaşılacağı üzere bir ibadet olan Kurban kesmenin Allah için olması şarttır. Bu kurbanların etleri ve kanları Allah'a ulaşmamakta; O’na sadece içinizdeki saygı ve takva çıkabilmektedir.

 

Burada Kurban kesmenin kimlere vacip olduğu gibi bilgilere hiç girmek istemiyorum. Bunları herkesin bildiğini veya isterse kolayca öğrenebileceğine inanıyorum.

Bizlere, daha ilkokuldan itibaren, insanların hayvanları evcilleştirdiği öğretilmişti. Ancak, bir türlü evcilleştirilemeyen pek çok hayvan ve geçenlerde on yıllık bakıcısını yiyiveren aslan  bu bilgiyi kökünden yalanladı. Onların uygun mizaçlarla bizlerin önüne arz edilmesinin, Rabb-i Rahim tarafından yapıldığını haber veren Ayetler haklı çıktı.

 

Onlara acıdığını söyleyenlerin telaşlarına lüzum yok. Çünkü çok merhametli olan Yaratıcıları, mazi ve müstakbeli onlara kapatınca, mezbaha önünde bile fazla telaş edemiyorlar. Çünkü Yaratıcıları, onları önemli ve lezzetli rızıklar olarak vazifelendirirken çok ızdırap çekmemeleri için de uygun bir yapı bahşetmiş. Hatta kesilmek için yatırılan bir hayvan dahi, kesilirken bir an acı duymakla karşı karşıya kalsa da, hemen o histen de mahrum olarak o his dahi gidiyor; İnşâllah bir üst mertebeye çıkabilmeye nâil oluyor…

 

Diyanet Yayınevinden, çocuklarıma aldığım bir masanın hikâyesi beni o zaman gerçekten etkilemişi. Kitapçık her sayfada resimlerle de süslenmiş kaliteli bir yayındı…

Dindar bir ailenin evinde vazife gören mesut masa, bir yılbaşı gecesi komşu tarafından isteniyor..(Masanın ayaklarında yüzü ve gözleri var gibi çizilmişti.) Masa, hayret ve şaşkınlıkla komşu daireye taşınıyor. Şuursuz aile olan komşu ve misafirleri, bir yılın hesabını düşünüp, verilen nimetleri hatırlamadan, helal nimetlerden istifade etmek yerine haram ve zararlı olan içkilerle, kumarla kendilerini perişan ediyorlar. Bir birlerine hakaretler yağdırıyorlar. Üstünde kumar oynanırken, içkiler içilip ve hatta üstüne başına haram meşrubatlar dökülürken zavallı masa, adeta ızdırap çekiyor, ağlıyor. Ertesi gün evine dönünce temizlenip evin çocukları ders çalışırken; büyükler üzerinde günlük Kur’an Cüzlerini okurlarken masanın aldığı lezzet yine resimlerde bile belli oluyor. Basit bir çam ağacı iken kesilip böyle bir ailede masa olarak vazife aldığı için şükürler ediyor, bu halde ömrüne devam etmek için Allah’a dualarla yalvarıyor.

 

Buna özde benzeyen bir olayı, Hınıs Lisesinde çalışırken anlatmışlardı. Erzurum’da vazifeli Hınıs’lı bir Doçent ağabey oturduğu evin önüne gelince, top oynayan ortaokul öğrencileri ağabeyin önüne top atıyorlar. O’da vurup onların gönlünü alıyor. Ancak apartmanlarının önünde, bir beyin, uzun paltosu ve fotörüyle kızgın olarak beklediğini görünce şaşırıyor. Adam, ”Beyefendi. Lütfen evladımın yakasından elinizi çekin; onun kafasını karıştırmayın!”diyerek çıkışıyor. Doçent ağabey de “Aman efendim, ben sizin evladınızı tanımam bile.!” diye cevap veriyor. Ancak adamcağız, “Nasıl olur, demin size topu atan çocuk benim evladımdır. Akşamları yemekte beraber oluyoruz. Çocuk garip şeyler söylüyor. Oğlumun kafası karışmış. Sanki deli gibi olmuş. Daha dünBaba bak göveçteki etler adeta konuşuyorlar. Duyuyor musun? Bizi sen ye, makamımız yükselsin, insan olalım. Seninle beraber namaz kılalım; Allah’ı, insan aklıyla düşünüp tanıyalım, biz de lezzetlere gark olalım’ gibi mânâsız, dengesiz sözler söyledi. Sık sık böyle fikirler ortaya koyuyor. Bunları hep sizin anlattığınızı söyledi.”deyince mesele anlaşılıyor.

 

Doçent ağabey, bu beyi yakındaki pastanede, her şeye mânâ-i harfiyle bakmayı, olayları melekût tarafından değerlendirmeyi, oğluna Nurlu Sohbetlerde anlattığı gibi, babasına da anlatınca, adamcağız renkten renge girmiş, kızarmış, bozarmış…“Aman beyefendi çok özür dilerim. Meğer benim oğlum benden de ileri bir idrake ulaşmış. Artık tamamen size emanet ediyorum, Allah sizlerden razı olsun.” deyivermiş.

 

Bediüzzaman,Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır.” ,(23.Lem’a) diyerek iman ve İslam’a aykırı akıl almaz fikirler serdedenler hakkında, çok az yerde başvurduğu ağır bir tâbir kullanmaktadır. Çünkü “Hakkın hatırı âlidir. Hiç bir hatıra feda edilmez.”

 

Şahsen ben de, Allah’ı tanımayan, verilen nimetlerle ilgili realiteyi idrak edip şükredemeyen, her şeyin hakikatini vahyin doğru olan bakışıyla değerlendiremeyen sözde bir ilim(!)  adamı olmaktansa; sâfi bir koyun olmaya veya Marzi-i İlahî doğrultusunda yaşayan bir mümin insanın evinde mesela bir masa olmaya razıyım. Bir koyun, bir kuzu olsam bir an acı çekmek de olsa Allah rızası doğrultusunda kesilip doğru dürüst bir insaniyet mertebesine çıkmayı canı gönülden isterdim.

 

İsterseniz, böyle düşüncelerle yıllarca çırpınan, Rabbi’ne dualar eden bir kayanın hikâyesini İslam Yaşar’ın nefis tefekkürünü de okuyun. Okuyun da, bu bakışın müthiş derinliğini ruhunuzda tam olarak hissedebilin. Belki benim gibi hislenip insan olduğunuza, Müminliğinize ve belki çok şeylerinize küllî bir şekilde şükredersiniz. Bütün varlıklara ve olaylara artık çok, ama çok farklı bakarsınız. Hayatınızı çok lezzetlendirir, pek çok renklendirirsiniz.

 

Ama isterseniz bir de Kurbana, hayvan kesimine, et yemeğe Tıp gözüyle bakalım...

İnsanın Protein denilen besin maddesine çok ihtiyacı vardır. İnsan vücudu bazı besinleri depo edebiliyor ama proteinleri devamlı alması gerekiyor.

Bunlar tahıllarda, et, balık, tavuk, süt ve süt ürünlerinde bulunuyor. Ancak tahıllar, tam yeterli olamıyorlar, Hayvansal Proteinlerin yerini tutamıyorlar; Hayvansal Proteinlerle- hatta ciddi diyetler de bile -muhakkak destelenmeleri gerekiyor.

Proteinler azot, karbon, hidrojen ihtiva eden “Amino grup Asit” adı verilen bileşiklerin bir araya gelerek bağlanmasından oluşmuş organik besin elemanlarıdır. İlim henüz bu teşekkülün sırlarını bile çözememiştir. Mesela 500 Amino grup Asit’ten meydana gelen bir proteinin meydana gelmesi için 10 üzeri 950 ihtimalden bahsediliyor ki, bunun bizler tarafından gerçekleştirilmesi için, ilim adamları zamanın yetmeyeceğini belirtiyorlar.

Proteinlerin, vücudun yapı elemanlarını oluşturmak, hormonlar ve enzimlerin yapımını sağlamak, büyüme, yenilenme ve gelişmeyi sağlamak, hastalıklara karşı direnci sağlayan bağışıklık sistemiyle ilgili cisimleri üretmek; kılcal damar mebranından içeriye doğru sıvı iten basıncı sağlamak; asit-baz dengesini ayarlamak ve hatta ihtiyaç olursa enerji sağlamak gibi sayılamayacak kadar çok görevleri var.

 

Bazen bir tek Amino grup Asit’in yeterli bulunmayışı hormon ve enzimlerin yapısını bozuyormuş. Beden ve zihinsel gelişme duruyormuş. Yetersizlik, uzun süre devam ederse, noksan telafi edilse bile, istenen gelişme elde edilemeyebiliyormuş. Hatta, ille bir hastalık görünmesi de gerekmezmiş. Halsizlik, enfeksiyonlara karşı dirençsizlik, kansızlık, karaciğer yağlanması gibi yaygın tezahürler de hep protein yetersizliğiyle ilgili imiş.

 

Yaratıcı, kendini tanıtmak ve sevdirmek için insan denen çok yüksek sistemleri ve onlara gereken bütün maddeleri halk etmiş. Kitapları ve Peygamberleriyle de, insanlara lazım olan açıklamaları ve yönlendirmeyi yapmış. Bütün ilimler de bu mânâları doğrulamış. Yeter ki O’nu dinleyelim.

 

Hatta Hayvancılık İlmi de bize bu konuda doğru verilerle yardımcıdır. Veterinerleri ve hayvan besleyenleri bir dinleyin. Onlar erkek olan hayvanların belli yaştan sonra bekletilmesinin tamamen zarar olduğunu anlatıyor, ispat ediyorlar. Dişileri için ise üretim ve sütlerinden faydalanma sebebiyle farklı düşünüyorlar. Çok haklılar.

 

Ayrıca İslamiyet hayvan kesiminde çok ince ölçüler getirmektedir. İlgili kitaplarda sayfalar dolusu izahlar vardır. İnsanların kesimle alakalı şahsi ve câhilâne hatâlarını İslâm’a ve dine bağlamak büyük insafsızlık olur. Hâlâ bazı yerlerde kesim sırasında istenmeyen görüntüler oluşuyorsa, bu mahallî idarecilere düşen bir problemdir. Kurban kesmek için uygun şartlar modern şekilde hazırlanmalıdır.

 

 Şimdilerde Hac mahallinde de artık çok büyük tesislerde dikkatle kesilen hayvanlar soğuk hava depolarında toplanıyor. Uygun donanımlı klimalı tırlarla ihtiyaç olan ülkelere gönderiliyor ki tenkit edilecek tarafı artık bulunamaz. Ayrıca insan beslenmesinde bu kadar değerli bir yiyeceği hakikaten fakir olanlara ulaştırma açısından çok önemli bir sosyal hadiseyi böyle yalan yanlış şeylerle karalamak ne kadar medeniliğe ve insafa uygun olabilir. Hem bir Kurban Bayramı döneminde beş milyon civarında hayvan kesildiği ve yıllık 25–28 kg. olan et tüketimimiz, ancak bu dönemde; 90-100kg. olan Batı standartlarındaki bir tüketim miktarına ulaşılabiliyormuş. Kararı vicdanlara havale ediyorum.

 

Sözlerimizi Kurban’ın ilk başlangıç hadisesini hatırlayarak bitirelim.

Mü’minler, esasen Allah yolunda canlarını bile vermeye hazır ve âmâde olduklarını göstermek üzere kurban keserler. Hazret-i İsmail'in gösterdiği Hak yolunda kurban olma teslimiyetini yeniden yaşarlar. Kesilen Kurbanla gerekirse canlarını Allah yolunda feda edebileceklerini, kurban etmekten çekinmeyeceklerini sembolik olarak ifade etmiş olurlar.

 

İsterseniz, Hz. İsmail’in, Allâh’ın emriyle kurban edilmek üzere kesilmek istendiği yere, hayalen gidelim. Allah’ın emrine tereddütsüz uyan Hz. İbrahim’i (AS.), yine babası tarafından kesilmeye bile itiraz etmeyen Hz. İsmail'i ve Onlar’ın yüksek imanlarını, teslimiyetlerini hatırlamak adına oralara hayâlen de olsa gitmek, müthiş anları yaşamaya çalışmak sanırım idrakimiz açısından faydalı olacaktır. Kurbanlık koç işte bu tahammülsüz imtihanı kazanmalarından sonra Cenab-ı Hak tarafından, onlara, dolayısıyla insanlara hediye edilmiştir ki insana, ancak, bu hediyenin yenmesi için yapılan davete icabet etmek yakışır.

 

İsterseniz, evlatsız geçen yıllar sonra, dünyaya gelen bir evladınız için, Allah’tan kurban edilme emri gelse, ne yaparsınız bir düşünün. Böyle bir emre uyabilir misiniz, tahammül edebilir misiniz? İyice düşünün. Bu soruyu Kurban Bayramı namazından çıkarken yanınızdaki samimi bir arkadaşınızda da deneyin. Beraberce böyle bir emri tartın. Belki böylece Hz. İbrahim ve Hz. İsmail AS.’ı biraz daha iyi anlayabilirsiniz. Ben itiraf ediyorum, bunu defalarca denedim; ağlamaktan başka bir şey yapamadım, yapamadık. Kurbanı bu mânâda değerlendirmek daha doğru olacaktır sanırım.

 

Allah yolunda; Hz.İsmail AS. kendi canını, Hz.İbrahim AS. ise canı kadar değerli evladını kurban etmeye razı olarak çok yüksek seviyede bir fedakârlığın eşsiz örneğini vermişler. Bir büyük peygamberin önce küçük evladıyla hanımını bir çölde terk etme ve daha sonra da evladını kurban etme gibi bu büyük imtihanlarını çok iyi değerlendirerek; gücümüz dâhilinde imtihan olduğumuza bin şükredelim.

 

Asrımız insanları ise bütün veçheleriyle doğru olduğu aşikar bir hayvan kesme, kurban etme, et yeme meselesinde bile akıl almaz teviller ve suret-i haktan görünürcesine iddialarla ortaya çıkarken; her nedense Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Bosna’da, Afganistan’da daha pek çok yerde dünyanın gözünün içine baka baka pek çok açık yalanlarla, hodgâmca, tamamen bazı menfaatler sebebiyle insanlar doğranırken kılları bile kıpırdamıyor. Böyle insanların, insan haklarını hiç hatırlarına getirmezken, hayvan haklarından(!) bahsetmeleri bana şahsen hiç inandırıcı gelmiyor.

 

Çok şükür, Allah insanları tahammül edemeyecekleri şeylerle imtihan etmiyor. Eğer “Mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.” hakikati burada gerçekleşse belki böyle imtihanları kaybederdik.  İnsanların verilen nimetlerden doğru şekilde istifade ederek yaşamaları, eften püften bahanelerle dine karşı gelmemeleri gerekir.

 

Hem helâl daire de keyfe kâfidir. Hem de vazifeler gayet az ve kolaydır. Hayatı çekilemez hale getirmemeli. Vahye ve O’na tâbi olan ilimlere ciddi kulak vermeli; iki cihan saadetini elde etmeli.

 

Kurban Bayramları hepimiz ve insanlık için hayırlara vesile olsun inşâllah. Ayrıca o çok lezzetli Kurban etleri için de hepinize afiyetler temenni ederim.      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.