İttihad-ı İslam

İttihad-ı İslam, sosyal hayatın, insanın manevi hayatının, kainat ve küre-yi arzın, siyasetin, psikolojinin, psikanalizin, sanatın, estetiğin daha bir çok şeyin beyni ve temeli olan bir kelime. Adeta bütün sosyal kurumlar, dini kurumlar, sanat ve ona bağlı kurumlar, hayatın ve kainatın anlamlandırılması… İnsanın ubudiyeti  bu kelimenin etrafında şekillenmiş. Kelimenin hem afaki hem de enfüsi hem sosyal hem ferdi yönü azamet derecesinde zengin, geniş ve derin.

“Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider.

https://www.risaleinurenstitusu.org/kulliyat/images/books/barla/b500.gif işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedîyle içtima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.”

Bu cümlede şumül itibariyle en geniş cümle “Hayat vahdet ve ittihadın neticesidir” kelime grubudur. Kainatı oluşturan rükünler de vahdet ve ittihad sayesinde fonksiyon edinmişlerdir. “Velatenezeu.” Kainatı oluşturan cüzlerin de bir biri ile kavgalı olduğunu düşün, nasıl yaşardık. Aynı şekilde bütün sosyal ve diğer hayatlar da vahdet ve ittihad ile ayakta dururlar. Vahdet ve ittihad cüzlerin birbiri ile dayanışması yani tesanüdü ile mümkündür.

”Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar diyor.” Hilkatin de üyeleri arasında tesanüd öyledir.  Ay ile güneşin tesanüdü, insanlara da tesanüdü telkin eder, onlar bizim hayatımızın cüzlerini bir araya getirir. Aynı şekilde cemaatlerin, İslam ümmetlerinin vahdet ve ittihadı da birlikten güç alır, infiradilik onu bozar. Sosyal hayatın, dini hayatın da hayatı vahdet ve ittihad sayesindedir. Enaniyet vahdet ve ittihadın şeytanıdır, dağıtır, yıkar götürür. Ferdi enaniyet cemaat enaniyeti de bunlara dahildir. Bir kelime ki etrafında dünyalar inşa edilir, kelime bile bir ilahi tasarım ile oluşturulmuştur, temsili niteliği ile.

Cemaat hayatının da temeli bu kelimedir. Bediüzzaman talebelerine de birbirleriyle ittihadı tavsiye eder. Refet Abiye yazdığı mektupta ona Hüsrev abi ile ittihadı tavsiye eder. “Hüsrev bana yazdığı mektubunda, senden çok memnun olduğunu, Barla’dan döndükten sonra seni istediğim tarzda bana gösteriyor. Demek tam onunla ittihad ve teşrik-i mesâi ediyorsun. Elinden geldiği kadar onunla münasebeti kuvvetleştir.“

”Hâkimiyet-i milliyenin beraet-ı istihlâli olan kanun-u şer’î hazin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. Birinci kapısı Şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi muhabbet-i milliye; üçüncüsü maarif; dördüncüsü sa’y-i insanî; beşincisi terk-i sefahettir.“

Bu cümle altınla yazılsa yeridir. Milli hakimiyetin özü şeriatın ferdi ve sosyal kaideleri ile vücut bulabilir. Oraya çığırır Bediüzzaman. Bu “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal” sözünün bir başka ifadesidir. Mazlumiyetten kurtulmak ittihadın envaının içinde olduğu şeri şerife uymakla olur. Bu da “Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli” sözünün bir başka izahıdır. Akif büyük bir alimdir. Şimdi burada ittihadın şerhini yapar. Kalplerin ittihadı, aynı şeyleri hissetmeyen kalpler ittihadı konuşsa ne yazar. Diğeri muhabbet-i milliyet yani milliyetine muhabbettir, bunun izahı çok uzun sürer. Biri ilim, maariftir, bunun izahı az mı? Dördüncüsü çalışmak, beşincisi boş işlerden ve bedeni tahrib eden sefahetten kaçmaktır. Bütün bunlar ferdi ve sosyal ittihadın cüzleridir. Kalkıp bu cümlenin azametine hayret et. Nasıl anlatmış ittihadı değil mi?

Saadetin kaynağı ve hürriyetin kaynağı din yani şeriat dairesindeki kalplerin ittihadıdır. “Maden-i saadet ve hürriyet olan Şeriat dairesindeki ittihad-ı kulûb ve muhabbet-i millî.” Kalplerin birlikteliği ve milli muhabbet, yani geleneğin yaşama tarzında ısrar muhabbeti milli. Bütün dini fiiller insanı birliğe çağırır, ezan, minare, namaz, bayram vb.

“Sakın, ey ihvan-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâubaliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Ve bütün efkâr-ı fâsideye ve ahlâk-ı rezileye ve desais-i şeytaniyeye ve tabasbusâta karşı Şeriat-ı Garra üzerine müesses olan kanun-u esasi Azrail hükmüne geçti. Onları öldürdü. 
Ey hamiyetli ihvan-ı vatan! İsrafât ve hilaf-ı Şeriat ve lezaiz-i nâmeşrua ile tekrar ihya etmeyiniz. Demek şimdiye kadar mezarda idik. Çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve Meşrutiyet ile rahm-ı madere geçtik. Neşv ü nema bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden, inşaallah, mu’cize-i Peygamberî (a.s.m.) ile şimendifer-i kanun-u şer’iye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer’iyeye fikren bineceğiz. Bu vahşetengiz sahra-yı kebiri zaman-ı kasırada tekemmül-ü mebadi cihetiyle tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz. Zira onlar kah öküz arabasına binmişler, yola gitmişler; biz birden bire şimendifer ve balon gibi mebadiye bineceğiz, geçeceğiz. Belki câmi-i ahlâk-ı hasene olan hakikat-i İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin, feyz-i îmânın ve şiddet-i cû’un hazma verdiği teshil yardımı ile fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.“

Ta asrın başında nasıl ittihadı bozan sebeplere saldırır, israfat ve meşru olmayan lezzetleri terkedince, yeni bir dünyaya çıkmak için ana rahmine girmek olur. Yani ittihadı millet ve meşrutiyet ki yönetimin şurasıdır, orada kalıp dünyaya açılırsak olacakları anlatır. Ta yüzyıldan fazla bir zaman önce. İttihadın oluşmasında engeller beşeri ve ferdi, ahlaksızlıklardır. Demek ahlaksız bir toplum ve değersiz yaşama ittihadı ortaya çıkarmaz.

“Zira hürriyet, müraât-ı ahkâm ve âdâb-ı Şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv ü nema bulur. Sadr-ı evvelin, yani Sahabe-i Kiramın o zamanda alemde vahşet ve cebr-i istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavâtları bu müddeaya bir bürhan-ı bahirdir. Yoksa hürriyeti sefahet ve lezaiz-i nâmeşrua ve israfât ve tecavüzât ve heva-i nefse ittibada serbestiyet ile tefsir ü amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla ve alçakların istibdadı ve esaret-i rezilesinin altına girmekle beraber milletin çocukluk istidadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete layık ve hürriyete adem-i liyakatını gösterir. Zira sefih mahcurdur. Geniş ve muşa’şa olan yeni hürriyet-i şer’iyeye adem-i liyakat, (zira çocuğa geniş olmaz) şanlı olan ittihad-ı millîyi bozulmuş ve müteaffin olan hâlât ile fena bir hastalığa hedef edecektir. Zira ehl-i takva ve vicdanın tefsiri böyle değil. Mezhebi de muhalif olacaktır. Biz millet-i Osmaniye, erkeğiz.”

Cümlede vurgu yapılan ahlak, adab, hürriyet, adalet ve müsavat, takva zıtları ise lezaiz-i na meşrua, sefahet, israfat, tecavüzat, hevayı nefis, sefih kelimeleridir. Bunlar ittihad-ı millinin anlatımıdır, sosyal bir tavır nasıl beşeri hayatın tanzimi ile ilgilidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum