İslam'da şiirin yeri ve hikmeti
İnsanları iman ve hidâyete götüren, orduyu cepheye sevkeden ve zafere koşturan güzel şiir örnekleri olduğu gibi, insanları küfür ve dalâlete düşüren çirkin şiir örnekleri çoktur.
ŞİİR VE HİKMET
Übeyy b. Ka’b (r.a), Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu haber vermektedir:
“Şüphesiz ki, bazı şiirler hikmetlidir”[1].
AÇIKLAMA
İmam Buhârî’nin (v. 256/869), “Şiirin câiz ve mekruh olanları” diye bir bab başlığı kullanması ve söz konusu hadisi zikretmesi, “Buhârî’nin fıkhı bab başlıklarındadır” (Fıkhu’l-Buhârî fî terâcimihî) gereğince onun, şiir hakkındaki görüşünü yeteri kadar açıklar. Aynı yerde o, Şuarâ sûresindeki şu âyet-i kerîmelere de yer verir:
“Şâirlere gelince onlara da azgınlar uyar. Baksana onlar, her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler. Ancak iman edenler, salih ameller yapanlar, Allah’ı çok ananlar ve zulme maruz kaldıktan sonra (rakiplerine) üstün gelmeye çalışanlar böyle değildir. Zulme-denler, yakında nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir”[2].
İmam Tirmizî (v. 279/892), “İnne mine’ş-şi’ri hıkemen” tarikini yani, hikmet kelimesinin çoğul şeklinin geçtiği hadisi de zikreder.
“Şiirin kıymetini iki şey düşürür: Şiirden anlamayanların alkışı, şiirden anlayanların sükûtu” şeklindeki tesbit, şirin özel bir kabiliyet ve sanat işi olduğunu güzel ifade eder. Nitekim, çok güzel veya büyük tesir ve alâka uyandıran bir gelişme için “şiir gibi” deyimi kullanılır.
Rasûl-i Ekrem ile aynı mecliste yüzden fazla oturduğunu söyleyen Câbir b. Semüra, sahâbenin birbirlerine şiir okuduklarını ve bazı câhiliye şiirlerini müzakere ettiklerini, bu durum karşısında Rasûl-i Ekrem’in sükût ettiğini ve çoğu kez onlarla birlikte gülümsediğini ifade eder[3]. Rasûl-i Ekrem’in şöyle buyurduğu da rivâyet edilir: “Şiir bir kelamdır. Şiirin güzelliği kelamın güzelliği, çirkinliği de kelamın çirkinliği gibidir”[4].
İslâm’a düşmanlığıyla tanınan yahudi şâiri Ka’b b. Eşref (ö. 3/624), müslümanlar aleyhine söylediği şiirlerle Kureyş müşriklerini kışkırtmış ve onların intikam duygularını tahrik etmişti. Bunun üzerine Rasûl-i Ekem’in şâiri Hassân b. Sâbit onu evinde misafir edenler hakkında oldukça etkili şiirler söylemiş olmalı ki, artık ondan sonra hiç kimse Ka’b’ı evinde misafir etmeye cesaret edememişti[5].
Gerçekten de, insanları iman ve hidâyete götüren, orduyu cepheye sevkeden ve zafere koşturan güzel şiir örnekleri olduğu gibi, insanları küfür ve dalâlete düşüren, orduyu yavaşlatan ve hezîmete uğratan çirkin şiir örnekleri çoktur.
Şiirin güç ve etkisine dikkat çeken şu tesbitleri buraya aktarmakta fayda vardır:
“Şiir insana evrendeki yeri konusunda takdir edilemez bir şuur verir. 19’uncu yüzyıl sonunda İstanbul’daki bir fabrikayı gezen Alman seyyahın vurguladığı gibi: ‘Türkler tembel değil; yalnızca ara sıra dışarı çıkıp gökyüzüne bakmak isterler. Türkler şair millet; onları dört duvar arasına hapsedemezsin; çünkü fabrikaların seması yok’. Öyleyse gökyüzüne bakabilmek için şairane bir duruşa gerek var. Gökyüzüne baktığınızda yeryüzünü de farkedersiniz. (…) Şiir, Osmanlı-Türk medeniyetinin kurucu [mukavvim] unsurudur demek, kendisi hakkında bir üst-bilincin tezahüründen başka bir şey değildir”[6].
Uzun zaman diliminde yazılan ve okunan hacımlı bir esere nisbetle, güzel ve yerinde söylenmiş seçkin bir mısranın ne denli güçlü ve etkili olduğunu göstermesi bakımından şu söz câlib-i dikkattir:
“Eğer maksûd eser ise, mısrâ-ı bercestekâfidir[7]”.
[1] Buhârî, Edeb, 90; Tirmizî, Edeb, 70; Şâfiî, Müsned, s. 188.
[2] Şuarâ 26/224-227
[3] Tirmizî, Edeb, 70. Tirmizî, senedin hasen-sahih olduğunu söyler.
[4] Şâfiî, a.g.e., s. 188.
[5] Bkz. Kapar, “Kâ’b b. Eşref”, DİA, XXIV, 3-4.
[6] Fazlıoğlu, “Şiir Türkleri kurtarabilir mi?”, Anlayış (Aylık Siyaset, Ekonomi, Toplum Dergisi, sayı 4, Eylül 2003), s. 82-83.
[7] Farsça bir kelime olen berceste, değerli, üstün, güzel söylenmiş mısra mânasına gelir.
haber7
