İnsan çok sabırsız, çok aceleci olarak sanki 'acele'den yaratılmıştır

İnsan çok sabırsız, çok aceleci olarak sanki 'acele'den yaratılmıştır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Enbiya 36-43. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

36 . (Habîbim, yâ Muhammed!) İnkâr edenler ise seni gördükleri zaman, seni ancak alaya alırlar. “İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?” (derler). Hâlbuki onlar, Rahmân’ın Kitâbı’nı inkâr edenlerin ta kendileridir.

37 . İnsan (çok sabırsız, çok aceleci olarak sanki) acele’den yaratılmıştır. Yakında size âyetlerimi (tehdidlerimi) göstereceğim. Artık benden (onu) acele istemeyin! (*)

38 . “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, bu va‘d (edilen azab) ne zaman?” diyorlar.

39 . İnkâr edenler yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve kendilerine yardım (da) edilmeyecekleri o zamânı biliyor olsalardı (o azâbı bu kadar acele istemezlerdi)!

40 . Bil‘akis (kıyâmet) onlara ansızın gelecek de onları dehşete düşürecektir; artık ne onu geri çevirebilirler, ne de kendilerine (tevbe için) mühlet verilir!

41 . And olsun ki, senden önceki enbiyâ (peygamber)ler ile alay edildi de onlarla maskaralık edenleri o kendisiyle alay etmekte oldukları şey (kahredici bir azâb olarak) kuşatıverdi.

42 . De ki: “Gece ve gündüz Rahmân(ın azâbın)dan sizi kim koruyabilir?” Hayır! Onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.

43 . Yoksa onlar için, kendilerini (azâbımızdan) men‘ edecek bizden başka ilâhlar mı var? (O ilâhlar) ne kendi nefislerine yardım edebilirler, ne de tarafımızdan onlara sâhib çıkılır!

(*) “Hayât-ı dünyeviyeye (dünya hayâtına) kasden ve bizzat teveccüh edip (yönelip) bağlanan kâfirin ikābının imhâlinde (cezâsının te’hîr edilmesinde) ve bil‘akis terakkıyât-ı maddiyede (maddî ilerlemelerde) muvaffakıyetindeki hikmet nedir bilir misin?

Evet o kâfir, kendi terkîbiyle ve san‘atıyla Cenâb-ı Hakk’ca nev‘-i beşere takdîr edilen ni‘metlerin tezâhürüne (ortaya çıkmasına) şuûru olmaksızın hizmet ediyor. Ve güzel masnûât-ı İlâhiyenin (Allah’ın san‘atlı mahlûklarının) mehâsinini (güzelliklerini) bilâ-şuûr (şuûrsuzca) tanzîm ediyor (düzenliyor). Ve kuvveden fiile (mukadder iken meydana) çıkartmakla, yapmakla garâbet-i san‘at-ı İlâhiyeye (Allah u Teâlâ’nın hârika san‘atlarına) nazarları (bakışları) celb ediyor (çekiyor). Ne yazık ki farkında değildir.

Demek o kâfir, saat gibi, yaptığı amelden haberi yok. Amma vakitleri bildiren saat gibi, o kâfirin nev‘-i beşere (insanlığa) pek büyük bir hizmeti vardır. Bu sırra binâendir ki, kâfirdünyada mükâfâtını görür.” (Mesnevî-i Nûriye, Şemme, 190)