Süleyman KÖSMENE

Süleyman KÖSMENE

İnna lillah ve inna ileyhi raciun

O’nun için yaşarız ve O’na gideriz. Biz O’na gidişe ölüm demeyiz. Ölüm mecazi ve çok kısır bir sözcüktür. O’na gidişi ifade etmekten acizdir. Ölüm dünyayı terk edişin ve O’na varışın mecazi adı olmuştur sadece. İman kervanı bu tecelliye ölüm demiyor: Kur’ân, “hayat gibi mahlûktur” 1 diyor bu tecelli için. Koca Yunus “Âşıklar ölmez!” derken, Mevlânâ ona “Şeb-i ârus” (Sevgiliye kavuşma) diyor. Bediüzzaman da “kemâlâta kavuşmaktır” 2 diyor bu tecelli için… Yoksa ayrılış, bitiş, sönüş, yok oluş değil bu tecelli. Bizim böyle inancımız yok. Çünkü böyle bir hakikat yok!

Üstad Hazretleri o güzel ifadeleriyle bu tecelliyi ne güzel tanımlamıştır: Mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir…. hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir…. bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir dâvettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir…. hayattan daha muntazam bir eser-i san’at (tır) 3 ….adem, idâm, fenâ, hiçlik, fâilsiz bir inkıraz değil, belki bir Fâil-i Hakîm tarafından hizmetten terhis ve tahvil-i mekân ve tebdil-i beden ve vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzâd etmek ve muntazam bir eser-i hikmet 4….. idam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır.5 ….idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevki-yattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.6... Saadet-i ebediyeye ve maddî ve manevî kemâlâta medar olan âlem-i bekaya ve o Sâni-i Hakîmin dünyadan daha güzel, daha nuranî olan âlem-i berzah, âlem-i misal, âlem-i ervah gibi diğer menzillerine, başka memleketlerine bir seyr ü seferdir; bir mevt ve adem ve zeval ve firak değil, belki kemâlâta kavuşmaktır.7 ….insan öldükten sonra esaslı bir ciheti bakidir. O esas ise ruhtur. Ruh ise, tahrip ve inhilâle maruz değil. Çünkü basittir, vahdeti var. Tahrip ve inhilâl ve bozulmak ise, kesret ve terkib edilmiş şeylerin şe’nidir. Sabıkan beyan ettiğimiz gibi, hayat, kesrette bir tarz-ı vahdeti temin eder, bir nev'î bekaya sebebiyet verir. Demek, vahdet ve beka, ruhta esastır ki, ondan kesrete sirayet eder. Ruhun fenası, ya tahrip ve inhilâl iledir. O tahrip ve inhilâl ise, vahdet yol vermez ki girsin, besâtet bırakmaz ki bozsun. Veyahut idâm iledir. İdâm ise, Cevâd-ı Mutlakın hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu bırakmaz ki, verdiği nimet-i vücudu, o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insanîden geri alsın.8

Âmenna ve saddekna!
Ölüm böyledir de, böyle olmasına… İnsanın yine de feleğe tokat vurası geliyor. Azrail’e kızası geliyor Hazret-i Musa (as) gibi. Böyle altın hizmet çağında bir insanı neden aldın diyesi geliyor insanın! İnsan kolay mı yetişir diyesi geliyor? Acelen neydi? Ebediyet nasıl olsa sonsuz bir hayat değil miydi? Şu sonlu ve kısacık hayatta, ömrünün altın hizmet çağında, dâvâsına hizmetine biraz daha müsaade etseydin? Alelacele alıp nereye yetiştirdin sanki diyesi geliyor insanın? Kelimeler boğazında düğümleniyor.
Allah’ın emrine, hükmüne ve takdirine boynumuz kıldan ince şüphesiz! Teslimiz O’na! Razıyız O’ndan; Hâlıkiyetinden, Rububiyetinden, Âmiriyetinden, Rahmaniyetinden! Din, iman, dâvâ ve hizmet Hak’tansa… Takdir de, irade de, emir de, hüküm de Hak’tan hiç şüphesiz. O verdi, O aldı. Verirken bize sormamıştı, alırken de sormayacak hiç şüphesiz.

Bu tecelli doğrudan O’ndan geliyor. O emredince felek ne yapsın, melek ne yapsın? O emredince gidilir! Demek O, onu bizden çok seviyordu. O’nu erkence mele-i alaya alıverdi. O’nu, ömrünü hizmetine adadığı Üstadına, dinine adadığı Peygamberine kavuşturdu. Bize, inna lillah ve inna ileyhi raciun deyip, teslim olmak düşer.

Bir de Üstadımın şu ifadesi ile teselli olmak düşer: “…Madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden ….. nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem mufarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. “El-Hükmü lillah” demeli. O verdi, o aldı. “Elhamdülillahi ala külli hal” deyip sabırla şükretmeli.” 9
Allah seni rahmetine, rahimiyetine, mağfiretine, lütfuna, keremine mazhar eylesin Şaban Ağabey. Erken gittin, ama ahiretini yaptın da gittin! Senin gibilere ancak imrenilir! Yolun açık olsun Cennete kadar! Sen bize duâ et! Allah bize de güzel ölüm nasip etsin!
Aziz ruhuna binler Fatiha!

DİPNOTLAR:
1. Mülk Sûresi: 2, 2. Mektubat: 278, 3. Mektubat: 1 4. Sözler: 617, 5. Lem’alar: 233, 6. Mektubat: 221, 7. Mektubat: 278, 8. Sözler: 478, 9. Mektubat: 80

Yeni Asya

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.