İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar

İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar

Günün Risale-i Nur dersi

Sual: HAŞİYE Demek biz eskiden beri hürriyetimize mâlik idik. Hürriyetimiz tev’em olarak bizimle doğmuş. Öyleyse başkalar keyiflensin, bize ne?

Cevap: Evet, zaten o sevdâ-yı hürriyettir ki, sizi tahammül-sûz meşakkatlere mütehammil kılmış. Ve medeniyetin muşa’şâ bu kadar mehasininden, sizin anka-i meşrebâneniz sizi müstağnî etmiştir. Fakat, ey göçerler, sizde olanı yarı hürriyettir. Diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lâyemût ve vahşet ile âlûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vâkıa, şu bîçare vahşi hayvanların bir lezzeti ve tesellîsi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güneş gibi parlak, her ruhun mâşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki, saadet-saray-ı medeniyette oturmuş ve mârifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir.

Sual: Ne diyorsun? Şu senâ ettiğin hürriyet hakkında denilmiştir:

1 حُرِّيَّةٌ حَرِّيَّةٌ بِالنَّارِ ِلاَنَّهَا تَخْتَصُّ بِالْكُفَّارِ 

Cevap: O bîçare şair, hürriyeti bolşevizm mesleği ve ibâha mezhebi zannetmiş. Hâşâ! Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti intaç eder. Hem de çok adamlar görmüşüm, Sultan Abdülhamid’e Ahrardan ziyade hücum ederdi ve derdi: “Hürriyeti ve Kanun-u Esâsîyi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır.” İşte, yahu, Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdadını hürriyet zanneden ve Kanun-u Esasînin müsemmâsız isminden ürken adamın sözünde ne kıymet olur? Hem de, yirmi senelik İslâmiyetin bir fedaisi de demiştir:

2 حُرِّيَّةٌ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ اِذْ انَّهَا خَاصِّيَّةُ اْلاِيمَانِ (Güzel târif.)

Sual: Nasıl hürriyet imanın hassasıdır?

Cevap: Zira, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...

Sual: Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar, meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların ve faziletlerinin esiriyiz. 

Cevap: Velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir. Siz de büyük tanımayınız.

---
HAŞİYE : Hayme-nişinler tarafından yani göçebe, siyah çadırlı bedevîlerin sualidir. 

1 : Hürriyet, ateşe lâyıktır, çünkü o ancak kâfirlere hastır. 
2 : Hürriyet Rahmân’ın ihsânıdır, zira o imanın bir hassası ve seçkin bir özelliğidir.

 

Bediüzzaman Said Nursi
(İlk Dönem Eserleri | Münâzarat)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.