İlk Nur Eleştirmeni, Hulusi Bey

Hulusi Yahyagil abi Bediüzzaman’ın dünyasında çok önemli bir şahıstır. Bu cümle yetmez ama onun önemi Barla Lahikası’nın Mukaddeme diye başlayan metninde anlatılır. Bilindiği gibi mukaddimeler kitapların açılışlarıdır, yeni yazım dünyasında önsöz kısa bir bilgidir, ama geleneksel yazım dünyamızda Mukaddeme adeta kitabın muhtevasını daha genel ifadelerle tamamlar.

Bediüzzaman bir portre eleştirmenidir. Bu mukaddimede Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin farklılıklarını bir portre tanıtımı ile anlatır. Bu iki şahsı mümtaz Risale-i Nur’un ilk metin yorumcuları, eleştirmenleridir. Bu yüzden Bediüzzaman, Barla Lahikasına bunların yazdıklarını söz konusu ederek onları tanıtır. Bunların Üstada yazdıkları yazılar, eserler hakkındaki kanaatlerini ve yorumlarını içerir. Ama bunlar yazılarının yayınlanacaklarını düşünmediklerinden samimi olarak, hasbi olarak yazıları yazmışlardır. Ayrıca Hulusi Bey, “ahirdeki sözlerin ve Mektubat’ın yazılmasına sebeb” olmuştur. Bediüzzaman Hulusi Bey’in yazdıklarının takriz türünden olmadığını anlatır. Çünkü edebiyatta takriz yazarları takrizlerinin yayınlanacaklarını bildikleri için hodfuruşluğa ve tasannua kaçabilir ve kendilerine bir gösteriş zemini olduğu için hakikatı ketmedebilirler. Bunu vurgulayan Bediüzzaman onların farkını anlatır. “Takdiratları takriz nevinden değil  doğrudan doğruya mübalağasız bir surette, gördükleri ve zevkettikleri hakikatı ifade etmeleridir.” (Barla 20)

Hulusi Bey talebelik, kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassasını kendilerinde göstermişler birinciliği ihraz etmişlerdir. Mektubun tamamında onların yeri belirlenmiştir.

Hulusi Bey, Bediüzzaman’ın eserleri konusunda takdirlerini, beğenilerini ortaya koyan ilk Risale-i Nur eleştirmenlerinden, takdirkarlarındandır. Çünkü Bediüzzaman da onların eleştirilerini beğenmiş ve bu yüzden bu mukaddemede onları bir nevi mukaddeme yerinde talebelerinin de mukaddemesi gibi anlatmıştır.

Mukaddimede kendisine verilen önemi Hulusi Bey Barla Lahikasındaki ilk mektubunda yorumlar. Tevazu gösterir. Şu cümlesi tamamen vakıa mutabık ve mübalağasızdır. Orijinal ve yerinde bir eleştiridir. “Serapa Nur olan Kur’an-ı Muciz’ül Beyan’ın hak ve hakikatını bu asır insanlarının  bilhassa firak-ı dallenin  gözlerine sokacak  derecede  bazı Kur’an lemaatının zahir olmasına murad-ı ilahi taalluk etmiş ve bu emr-i mühimme, felillahilhamd muhterem Üstadımız vasıta olmuştur. “(Barla 26)

Üstadın Sözler isimli kitabı ile ilgili yorumları mükemmel eleştiri örneğidir. “Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübin’in kudsi lemaatıdır. Küll halinde kusursuz ve noksansızdır. Şimdiye kadar tenkid olunmaması, her meslek ve meşreb ehline  hoş gelmesi  ve mülhidlerin dil uzatamayıp  ebkem kalmaları, kanaatimizin sıhhatine delalet etmeğe kafidirler.” (Barla 26)

Hulusi Bey, Bediüzzaman’ın vazifesinin bitip bitmediği hususunda ona vazifesinin henüz bitmediğini de altı maddede anlatır. Bu çok özel ve tahkik ehlinin anlatabileceği bir bahistir, Hulusi Abi’nin Bediüzzaman’a bir nevi teşvik babında yazdığı yazıdır. Devler devlerle birlikte düşünülür. Hulusi Bey bu arada bazı sorular da sorar Bismillah ile ilgili bir sırrı kendinden açmasını rica eder. Hem yorumlar hem de sorular açar.

Barla’daki ikinci mektubunda Hulusi Bey, manevi yaralarına ve gıdasız ruhuna eserlerin tesirini anlatır. Üçüncü mektupta, “Kur’an hesabına kendisine cüzi bir hizmetkarlığı” düşündüğünü ona iletir.

Hulusi Abi tarikat menşeli bir insandır, üçüncü mektupta üstadın tarikat hususundaki yönlendirici ifadelerini kabullenmiş ve bu dersi kabul ettiğini beyan etmiştir. Bu “Bediüzzaman’ın tarikat zamanı değil iman kurtarmak zamanı” cümlesidir.

Dördüncü mektupta, Mekbubat’ın zeyilleri için “emsali gibi hoş güzel ve bediidir” cümlesini kullanır. Hoş, güzel ve bedii estetiğin beğeni konusundaki üç kategorisidir. Birbiri arkasından birbirlerini teyid ederler. 33. Sözün  üçüncü mevkıfı için “Cidden çok ali mefhumu var. Belki diğer bütün Sözler’in fevkinde parlayan bir necm-i nur efşandır” der. (Barla 30)

Hulusi Bey kendini Ashab-ı Kehf’e benzetir. “Kur’an’ın hizmetinde  aciz hizmetkarınız, esrar-ı Kur’an’iyenin beyanında  eşşükrilillah  Ashabı Kehf gibi musahibiniziz.” (Barla 30)

Hulusi Bey, Hazret-i Küfrevi’nin mesleğinden nasıl Nur mesleğine geçtiğini anlatır. “Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat ve asi biçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibendi Hazretlerinden Muhammed ül Küfrevi Hazretlerine doğru açılan Tarık–ı nakşibendiye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken Nurlu Sözler’inizle zulmetten nura, girdabdan selamete, felaketten saadete çıktım. Ferman buyuruyorsunuz ki iman kurtarmak zamanıdır.” (Barla 32)

On Dokuzuncu Mektup için “Yeniden hayata avdet etmiş kadar müessir olmuş” der. Tarık-ı Nakşi’ye mukabil Bediüzzaman’ın meşrebini ifade eden cümlei meşhure için Hulusi Bey “Pek çok kıymetli bir cevherdir” der.

Yirmi Dördüncü Mektub hakkındaki yorumu diğerleri gibi isabetlidir. “Bu eserinizi Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’un  en münevverleri safında  mütalaa ediyorum.” (Barla 36)

26. Mektub’un üçüncü mebhasini muhtelif mevkideki zatlara okumuş hepsi birlikte “çok doğru ve çok güzel” demişlerdir. Risale-i Nur’u “dinsizleri bile ilzam ve ikna edecek” nitelikte görür.

Yirmi Dokuzuncu Mektub ile Mucizat-ı Kur’an’iyeyi birlikte takdir eder. “Yirmi dokuzuncu mektubun altı nüktesiyle Kur’an’ın hakiki tercümesi kabil olmadığını imandan zerre kadar nasibi olana 25. sözdeki bürhanlara zeylen isbat ediyor. Ve şeair-i islamiyeyi gayet  güzel bir üslub ile  tarif ve mütalaa etmekle beraber ülema üs su ashabına  çok mükemmel ve manevi tokad akşediyorsunuz.” (Barla 86)

Yirmi Sekizcinci mektup için ise “Yedinci meselesinin hatimesi  gaybi işaret hakkında  ihtimalen dahi olsa, her türlü evhamı izale etmek maksadıyla yazılmıştır” der. (Barla 87)

Ramazan Risalesi için ise “Kur’an’ın has dürbünü ile bakılmak suretiyle Ramazan’ın hikmetlerinden dokuzu mükemmelen ve emsalsiz bir tarzda beyan buyurulmuşur” der. (Barla 88)

Bediüzzaman eserleri ile Kur’an’ın ölümsüz icazını anlatmıştır. “İşte bu bidat ve zülumat asrında da yine o Kur’an-ı Hakim ve Kerim layemut icazını Sözler ve Mektuplarla izhar etmiş ve bu hakikaten azim işte Rahmet-i ilahiyeye muazzez ve muhterem Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur.” (Barla 92)

Risale-i Nur’un tesirini iki yönlü yorumlar. “Bu nurlu eserler hem okşamak hem korkutmak gibi iki zıt tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir alacağı da şüphesizdir.” (Barla 122)

Kur’an’daki tevafukatı takdir eder. “Kur’an’daki tevafuk sırrını açmaya başlamıştınız bu güne kadar lihikmetin mahfi kalmış olan icaz-ı Kur’an’dan böyle çok mühim bir faslının  keyfine ve neşrine muvaffak oluşunuza  ne kadar hamd ve şükür edilse yeridir.” (Barla 132)

Hulusi Bey fihristeleri de çok makbul bulur ve kendindeki tesirleri anlatır. “Fihristeler dört tarafımı aydınlattılar ve itikadda bir olup çok metin hikmetlerle  bazı amalde ayrılıkları olan  dört mezheb-i hak gibi, bu fakire hakka hakikate, sıdka, imana, nura  rızaya giden yolları gösterdiler.” (Barla 152)

31. Mektubun 13 ve 14. Lemalarının tesirini ifadeye imkanının olmadığını söyler. (Barla 153)

Bismillah konusundaki teşrihatı “Bir hazine-i esrar-ı Rabbani” görür. (157) Mirakt-ı Sünne için “ihtisaslarımı arza maalesef muktedir değilim” der. (Barla 194) Beşinci lema’yı “Manidar” bulur.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum