“İhtar”ın hatırlattığı

Risale başları ve sonları mühim sırları ihtar eder mahiyette, işari olarak değişik pencereler açıp gizliliği gösterir güzellikte. İnce ve derin bir bakışla bakıldığında alt zeminde nasıl bir esrar perdesi ile örtülü olduğu, nasıl bir manevi derinlik ve enginlik taşıdığı fark edilmektedir, fark edilebildiği kadarıyla tabi.

Dördüncü Şua’nın başındaki ihtar böylesi bir gizi gösterir güzellikte: “Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hem bu birinci mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissi, gayet ruhlu bir muamele-i imani ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbi suretinde mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez.”

Perdeli bir başlangıç onun gizi, içine girdikçe gonca gül gibi açılıyor meseleler; okuyorum anlamıyorum diyenlere çarpıcı bir cevap. Kapı kendiliğinden ve ardına kadar açılmıyor başlangıçta, aralandıkça aralanıyor ve kendine çekiyor, nur bahçesine dâhil ediveriyor. Bu arada sabır edip beklemeyen bir şey bulamıyor, anlamıyorumla kapıyı kapatıp gidiyor.

Bu Risale mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş demekle sadece hastalar risalesinin değil diğer kitapların da bir şifa iksiri taşıdığını ve evvela birinci hasta müellifi tedavi ettiğini görüyoruz. Bu bir tevazu ve mübareklik gösterisi değil, hakikatin ta kendisi; farkında olan için o kadar çok hastalıklarımız var ki, - maddisinden çok belki manevisi - uyutulmuş ve uyuşturulmuş olduğumuzdan fark edemiyoruz. Farkında olduğumuz ve şifaya ihtiyaç duyduğumuz kadarıyla da istifade ve istifaze ediyoruz.

Zihnin zirvelerinden kalbin derinliklerine geniş otobanlar açan Nur Risalelerini müellif önce kendi mütenevvi ve derin hastalıklarını tedavi için yazmış; bu gün kıtalar ötesinde ve kalp kıtalarında okunması Kur’dan mülhem eserlerin hakkaniyetini tasdik ediyor.

Bediüzzaman’ı ancak ikinci bir Bediüzzaman anlayabilir ve o kadar da anlaşılır bir insandır Said Nursi. İnsaniyet ve beşer olarak onun tedavi izinden yürüyen onun gibi kendini tedavi edebilir. Yoksa tam zevk edemez, tam şifa bulamaz.

Kendi farkındalığı ile onunla manevi bağ kurabilen, onun hissettiklerini hissedebilen şifa ve zevk mertebelerinde yükselir. Kur’an talebeliği ile son bulur onun peşi sıra yürümek ve o talebelik ki mertebelerin en yükseği olsa gerek.

Hüve nüktesinde toprak unsuru ile başlar tevhidi anlatmaya ve âlem-i misalin kapısında bırakır ve daha yazdırılmadı der. Birden kalbe ihtar edil di ki ile başlayan çok yer vardır, bir de tel’lif edilmeyen Risaleler. Ondördüncü Mektup neden bahseder mesela, o mektup nasıl okunmalı? Te’lif edilmeyenlerin de bir şifresi var mı, yoksa müellif o şifreleri kendine mi saklamış?

Her keşfiyatını yazmış mı ki Said Nursi, yazdıklarını anladık da sıra onlara mı geldi? Sadece kocaman bir soru işareti ile Risale başları ve sonlarında remizler olduğu düşüncesindeyim, daha dikkat edilmesi ve daha başka bakışlarla bakılması için.

Tasavvuf dersi vermese de tasavvufu içine alan bir Kur’ani yol Nur yolu; meyve de var, ekmek de var onda. Tasavvuf meyvesini içinde barındıran taze, besleyici şifa ekmeği Risaleler. Üstadla rabıta kuran bu mevzuları daha rahat anlar, onula rabıta kurmak da gizlediği şifreleri bulmakla olsa gerek. Satır aralarında olduğu kadar dikkatle okumadığımız mevzu başlarında ve sonlarında gizli bu şifreler.

Ondördüncü Mektup’u müzakere edelim mi mesela ve de nasıl?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.