Hz. Muhammedin (asm) şahsiyeti

Hakikat-i Muhammediye ve Nur-i Muhammediye’nin anlaşılması için öncelikli olarak Onun manevi şahsiyetinin ve kişiliğinin çok iyi anlaşılması ve tanınması gerekir. Onu (asm) tanımadan Onun hakikati anlaşılmaz. Zaten ‘hakikat’ kavramı, bir şeyin araştırılarak bütün yönleriyle bilinmesi ve tanınmasıdır. Onu tanımak ise Onu ‘etraf-ı erbaa’sıyla’ yani bütün yönleriyle bilmektir, diğer adıyla marifettir. Çünkü, bir şey tanınmadan bilinmez ve bilinmeden sevilmez. Aksi halde o tanıma ve sevme yüzeysel ve yapmacık kalır. Peygamberimizle ilgili tarih ve siyer kitaplarındaki bilgiler, onu tanımakta yetersiz olduğundan ona olan sevgimiz de yetersiz kalmıştır. Bundan dolayı onun hem insani yönü hem de peygamberlik yönünün çok iyi analiz edilmesi ve içselleştirilmesi gerekir.

Kâinatın (evrenin) yaratılış sebebi, Hazret-i Muhammed Aleyhissalü Vesselamdır. Onu anlamadan kâinat, insan, melek, felek, hiçbir şey anlaşılmaz. Her şey manasız beyhude olur. Çünkü, “anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz yani öğretmensiz olsa, manasız bir kâğıttan  ibaret kalır.” [1]

Peygamber Efendimiz Aleyhissalaü Vesselam, “şu kâinatın hayatı, ruhu ve şuurudur. (bilincidir.) “Nübüvvet (peygamberlik) öyle bir çekirdektir ki, İslâmiyet şeceresi (ağacı) bütün semerâtıyla (meyveleriyle), çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır”.[2]

Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, hem “Cenab-ı Hakkın en büyük ismi olan İsm-i Âzamına mazhar olmuş, hem kâinatın çekirdek-i aslisi (asıl çekirdeği), hem en mükemmel, cami yani kapsamlı bir meyvesi ve hem kâinatın mânevî bir güneşidir.” [3]

“Şu kâinatın Sahibi her şeyi bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek idare ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları isteyerek, çekip çeviriyor ve idare ediyor.

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak; elbette akıl, şuur ve fikir sahibi ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem fikir sahibi olanlarla konuşacak; elbette düşüne bilen ve düşüncesi en geniş, külli ve kapsamlı olan insan nev'iyle (türüyle) konuşacaktır.

Madem insan nev'iyle konuşacak; elbette insanlar içinde hitaba layık ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem her yönüyle dost ve düşmanın ittifakıyla bütün insanlığa en mükemmel imam ve rehber olacak ve “Sen olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım” buyurduğu Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve resul (peygamber) yapacak ve yapmış ve bütün insanlığa rehber yapacak ve yapmıştır.”[4]

Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) Manevi Şahsiyeti

O rehberin ve burhanın şahs-ı mânevîsine baktığımızda: “Sath-ı arz (yeryüzü) bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; O burhan-ı bâhir olan Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep (oluşmuş) bir halka-i zikrin serzâkiri. Zira, o “Lâ ilâhe illâllah” der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan nuranî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile, mânen Sadakte ve bil hakki natakte  (konuştukların hak ve doğrudur) derler.”[5]

Peygamber Efendimiz Aleyhisalatü vesselamın şahsiyeti hakkında çok eserler yazıldı ve çok şeyler söylendi. Ve halen de söyleniyor ve söylenecek. Çünkü “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” bir zat hakkında ne kadar konuşulsa ve yazılsa Onu anlatmaya ve yazmaya ne ifadeler ve ne de sayfalar yeter. Fakat bu sahada yazılmış birçok tarih ve siyer kitapları incelendiğinde maalesef onun beşerî yönüyle peygamberlik yönüne dengeli olarak yer verilememiş olduğu görülecektir. Genelde daha çok beşerî yönü üzerinde durulmuş.Hâlbuki esas olan onun peygamberlik yönü üzerinde durulmasıdır.Çünkü şu kâinatın neticesi ve en mükemmel meyvesi ve bu kâinatın yaratıcısı olan Allah’ın tercümanı ve sevgilisidir.Onun için o mübarek zatın bütün yönleri ve özellikleri, siyer ve tarih kitaplarında geçen beşerî hal ve etvara sığışmaz. [6]

Onun hakkında bir takım yanlışlara gidilmemesi ve zihinlerin bulandırılmaması için, insanî özellikleri yanında, peygamberlik yönünü ve manevi şahsiyetini göz önünde bulundurmak lâzımdır. Aksi takdirde ya hürmetsizlik edilmiş olur veya akıllarda şüphelerin oluşmasına meydan verilmiş olur.[7]

“Onun (a.s.m) bir çekirdeğe benzetilen beşerî halleri anlatılırken o çekirdekten çıkan haşmetli Tûbâ ağacı gibi mâ­nevi şahsiyetine ve hüviyetine de dikkatleri çevir­mek gerekmektedir. Ta ki ona lâyık hürmet ve muhabbet, hakkıyla gösterilebilsin. Mesela, o zâtın çarşı içinde bir at alış verişinde, sıradan bir be­deviyle pazarlık yapmasına bakıldığında, mânevi şahsiyetinin anla­şılması mümkün değildir. Bu durumda hemen akıl gözünü kaldırıp, onun refrefe binip, gökleri geçip, hatta Hz. Cebrail’i bile geride bırakarak tâ Cenab-ı Hakk’a en yakın olan Kâb-ı Kavseyn makamına yükseldiği peygamberlik yönüne bakılmalıdır. Böylece beşerî yönüyle peygamberlik yönü arasında tam bir denge kurulmuş olabilir.” [8]

Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın,  her hali ve her tavrı, onun doğruluğuna ve peygamberliğine delil olabilir. Fakat her hali, her tavrı harikulâde olmak lâzım gelmez. Çünkü Cenâb-ı Hak onu insan olarak göndermiş, tâki, yaşantısıyla insanlara rehber ve imam olsun. Nitekim Yüce Allah "Andolsun ki, sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için, Resûlullah'ta güzel bir örnek vardır." [9] buyurmaktadır.

Eğer  onun bütün yaşantısı harikulâde olsaydı, o zaman insanlara bizzat rehber olamaz; fiil, hal ve tavırlarıyla ders veremezdi. O Sadece ihtiyaç duyulduğunda inanmayanlara peygamberliğini ispat etmek için ara sıra harikulâde hallere mazhar olmuş ve mucizeler göstermiştir.

Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâmın, mübalâğasız binler şekilde, binler çeşit insan, herbiri birtek mu'cizesiyle veya peygamber olduğunu gösteren bir işaret, bir delil veya bir sözüyle veya yüzünü görmesiyle iman etmişler. Onun Peygamberliğini ispat eden bu kadar deliller, yalan ihtimali olmayan binlerle sahih nakiller ve eserlerle tasdik edildiği halde  ne yazık ki, bedbaht bir kısım insanlara bunlar kâfi  gelmiyormuş gibi,  inanmıyorlar veya inanmak istemiyorlar.

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder ve beşer gibi yaşar. Hem peygamberdir, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın tercümanıdır, elçisidir. [10]

Nasıl ki çok haşmetli, çekici bir sarayı yapan büyük bir sultan, kendini tanıttırmak için bir teşrifatçı görevlendirir.

Aynen öyle de: “Eğer şu gördüğümüz âlem pek büyük bir saray farz edilirse, nur-u Muhammedî (a.s.m) o Sultan-ı Ezelin (ezeli Sultanın) san’at eserlerini ihtiva eden o yüksek saraya nâzır (bakan) ve münâdi (davet edici) ve teşrifatçı olur. Bütün insanları dâvet ediyor. O sarayda bulunan bütün antika san’atları, harikaları ve mucizeleri târif ediyor. Halkı o saray Sâhibine, Sâniine (san’atkarına) iman etmek üzere câzibedar, hayretefzâ (çekici ve hayretverici bir şekilde) dâvet ediyor.

Şu gördüğümüz âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebi olur. Eğer o büyük âlem, bir şecere (bir ağaç)  tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem meyvesi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat (hayat sahibi bir canlı) farz edilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan farz edilirse, o nur onun aklı olur. Eğer pek güzel ve şaşaalı (gösterişli) bir cennet bahçesi tahayyül (hayal) edilirse, nur-u Muhammedî onun andelîbi yani bülbülü olur.[11]

[1] Nursi, Sözler, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:180)

[2] Nursi, Mesnevî-i Nuriye, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:113)

[3] Nursi, Emirdağ Lahikası - I, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:213)

[4] Nursi, Mektubat, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:131,132)

[5] Nursi, Sözler, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:319)

[6] Nursi, Mektubat, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:143)

[7] Nursi, Mektubat, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:144)

[8]  Nursi, Mektubat, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:143 ) Suruç Salih; Kâinatın Efendisi  Peygamberimizin Hayatı, İstanbul 1981, cilt I, Yeni Asya Yayınları,

[9] Ahzab Suresi, 33/21

[10] Nursi, Mektubat, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:137)

[11] Nursi, Mesnevî-i Nuriye, İstanbul, Söz Basım Yayın (s:113)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum