Hocam Sayın Rahmetli Orhan Okay Beyefendi

Erzurum’da lisede okurken bazı eserlerin beni edebiyata çekmesi sonucu ticaret lisesinden Edebiyat Fakültesine gitmeyi şiddetle istedim. Bediüzzaman’ın dili beni edebiyat tahsili yapmaya itti. Onun dili kullanımı, yorumculuğu, felsefi telakkileri iptal ediş tarzı, üslubundaki heyecan, mantık ve akıl sentaksı beni kendine çekti.

Babam tacirdi beni ticaret lisesinde mezun etmek ve istihdam etmek istiyordu ama ben lise 2’de yolumu buldum. Aileden ve evden koptum. Lisede öğrenci iken Vasfı Mahir Kocatürk’ün külliyatını getirmiştim. Şimdi düşünüyorum bir lise öğrencisi bir edebiyat tarihçisi ilgisi… Demek farklıymışım.

Sonra yine bir mantık ve akıl üstadı Kırkıncı Hocayı tanıdım. Metinlerin içine girer ibda sahibi bir insan olarak öyle yeni anlamlar ortaya çıkarırdı ki hop oturur hop kalkar ve uzun süre tesirinden çıkamazdım. İki lise bitirdim; ticaret lisesi ve Erzurum Lisesi. Aynı anda sınava girdim ticaret akademisine gitmedim, edebiyata gittim. Duyduğum hazzı anlatamam, kader beni edebiyata itiyordu. Lisede ticaret liselerine yapılan üniversiteye girememe engeline bir deneme yazmış Tercüman Gazetesi’ne göndermiştim, yazım çıktı müdür beni tebrik etti. Gidiyordum edebiyata doğru. Türk dili ve edebiyatı bölümünü kazandım. İlk gittiğim gün anfiye girdim. Kendimi görüyor, kendime bakıyordum. Arzu ettiğimi bana Allah vermişti. Bir gün bir hoca geldi derse sakin yürüyüşlü, mübarek yüzlü bir insan. Orhan Okay olduğunu anladık. Saba rüzgarı, meltem rüzgarı gibi konuşurdu.

Babam ovadan Mördülük köyünde doğmuş. Atalarım o köyden. 600 yıllık bir mazisi var. Babam da edebiyatçıydı Emrah’tan bildiği mısralar vardı. Dediler ki sefil Emrah ölüptür kimi kazma, kürek, bel altı gitti. Annem dervişti, sayısız ilahi ve gazeli defle söyler, ağalar, ağlatır ve coştururdu. Yeryüzüne sanki görevli gelmişti, ki öyleydi. O tefle gazel söyler ben de çocuk halimde Mevlevi gibi dönerdim. Alvarlıların okulunda okumuş, onların cazibe-i rahmanisi ile büyük bir insandı. İşte böyle bir çevreden birden Orhan Okay hocamla karşılaştım. O İstanbul beyefendisi ile anadolu terbiyesinin bir muhassalı idi. Kader İstanbul canibinden onu bize bir rahmet rüzgarı olarak göndermişti. Metinlere bakmayı, yorumlamayı, metinlerle empati kurmayı, duygulanmayı, aşkı, sevgiyi, edebi, adabı, saygıyı, edebiyat sevgisini bir İstanbul beyefendisinin ne olduğunu onda gördük.

Bu milletin değerlerine çok bağlıydı. Yahya Kemal, Necip Fazıl onun okyanusunda yüzdüğü kişilerdi. Yahya Kemal bir muhteşem düşünce, duygulanma ve ifade etmeydi. Necip Fazıl dönemin rüzgarının tesiri ile bir tatlı sert müdafi idi ama tefekkür rüzgarları ve münbit izlenimler veren çok büyük bir insandı. Hocam da onlardan izler taşıyordu. Kaplan, Tanpınar onun hocaları idi, o da bizim hocamızdı. Kaya Bilgegil hocam rahmetli ve Orhan Bey’in arasında biz de kendimize göre bir şahsiyet bulduk ve bitirme tezi ile edebiyat vadisine gitmeyi düşündüm. Ahmet Kutsi Tecer’i tez olarak almıştım. Bir doktora gibi çalıştım. İstanbul’da ailesini buldum. Ne kadar kibar bir insandı.

Allah’ım bu tanıdığım ve teknelerinde şahsiyetimin yoğrulduğu insanları bana tanıttığın için Sana sonsuz teşekkür ederim.

Bitirme tezim fakültede olay oldu. Bana bir gelecek kazandırmıştı çalışmam. Tecer’in eşini ve kızını görmüştüm. Arkasında yüksek lisans yaptım, derken Nabizade Nazım doktora tezimdi. Hocam Orkhan Okay, Haluk İpekten ve Kaya Bilgegil’den oluşan bir jüride doktor oldum. İşte o gidiş bu gidiş. Hocama rahmet diliyor, ailesine saadetler istiyor bu hatırayı böylece bitiriyorum. Sağolun hocalarım ve üstadlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.