Hoca ve öğrencileri

Hocanın derdi öğrenciyi bilgi hamalı yapmak olmamalı. Onu fişekleyip tutuşturmak olmalıdır.

Hoca öğrencisine soru sorma cesaretini vermelidir. Ben hep öğrencilerime dedim ve diyorum:
“Soru sormaktan korkmayın, sormamaktan, iyi iletişim kuramamaktan korkun. Muslukları açmazsanız, su içemezsiniz. Sorun, açın, için. Derse zamanında gelin. Devamsızlık yapmayın. Bazen öyle şeyler kaçırırsınız ki o şey, sizin devletiniz ve cennetiniz olabilir. Birkaç dakka ile ne olur, demeyin. “Bir mıh, bir nal, bir nal, bir at, bir at, bir mücahit, bir mücahit bir devlet kurtarır.”

Arkalarda oturmayın. Gözden ırak olmayın. Dersin hareketli ve bereketli geçmesine katkıda bulunun. Benim bu dersteki operasyonlarım, size bir anahtar vermek kabilinden olacaktır. Aldığınız anahtarla sarayı açmak, hakikat mücevherlerine ve takılarına ulaşmak size aittir.

Zamanın çok az, yapılacak işlerin çok ve önemli olduğunu unutmayın. Elinizde, yaş ve kuru her şeyi içinde toplayan, bütün ilimlerin anası olan, parmak basmadığı, işaret etmediği hiçbir şey bırakmayan Kur’an adında bir kitabınız var. Yine elinizde İslam gibi bozulmamış hak bir dininiz var. Bu yüzden çok şanslı, çok haklı ve çok güçlüsünüz. Önünüzde kusursuz bir peygamberiniz var. Onu ölçü alan haddini aşmaz, hak yoldan şaşmaz, azaba düşmez.

“Kemalin cemali dindir.” Yani dininiz olmazsa güzelliğiniz on para etmez. “Hak din saadetin fihristesidir.” Yani bütün mutlulukların listesi İslamiyet’tir. “Biz bu dünyaya kesb-i kemal ve seyr-i cemal için gelmişiz.” Yani bu dünyaya gelişimizin gayesi Cenab-ı Hak’kın cemalinin cilvelerini seyretmek, onun güzelliklerine hayran olmak ve hayret secdelerine kapanarak, namaz kılarak kemale ermektir. “Teallümle tekemmül” yani öğrenerek olgunlaşmak görevimizdir. İlim zaten kemal kazanmak ve Allah’ın rızasını tahsil etmek için yapılır. Yoksa bir kuruca emekten öteye geçmez. Böyle olursa insanın akılsız çalışan canlılardan farkı kalmaz, hatta onlardan da aşağı düşer.

Unvanın ve şöhretin peşinden değil, ilmin ve salih amelin peşinden koşun. Şöhret riyanın kendisidir ve kalbi öldüren zehirli baldır. Şu duayı, günlük dualarınızın arasına alın: Allahım! Beni kendi gözümde küçük, başkalarının gözünde büyük eyle!” Kendi gözümde küçük olayım ki kimseye hava atmayayım, başkasını hor ve hakir görme günahına girmeyeyim, kimselere tepeden bakmayayım. Başkalarının gözünde büyük olayım ki, insanları Kur’an’ın etrafında toplamaya muvaffak olayım.

Bütün derslerin asıllarını ve fasıllarını hep Kur’an’da ve Sünnette arayın. Zaten yaş ve kuru her şey Kur’an’da mevcut. (1) Yani her şeyi, bütün ilimleri ve bütün güzellikleri bu ikisinde yani Kur’an ve Sünnet’te bulmak mümkün. Bu iki güzel, iki güzelden geliyor: Biri Cemil-i Mutlak, biri de Onun cemaline ve sevgisine mazhar Habib-i Mutlak.(s.a.v)

İlimler, Kur’an ve sünnetten teşaub etmiştir. Orayı esas almaya, oraya dönmeye mecburdur. Herkes, ister din âlimi olsun, ister fen âlimi olsun; sözü döndürüp dolaştırıp oraya getirmelidir.

Bir zamanlar Müslüman’ın elinde iki kaynak vardı: Kur’an ve Sünnet. Herkesin bu iki kaynağı anlayacak çapı ve gücü de vardı. Ve herkesin bu iki kaynağa bağlılığı ve teslimiyeti tamdı. Bunun içindir ki problemler sıfırdı. Kasalar doluydu. Gün geldi, zekât verilecek fakir bulunamadı. Herkese isar hasleti hâkimdi. Herkes, kendisi için değil, başkası için yaşıyordu. İşte bu yüzden o insanların asrına saadet asrı dendi. Kan davası yoktu. Kadına şiddet yoktu. Anarşi ve terör yoktu. İtaat, ibadet, takva, tefekkür, murakabe, haşyet, muhabbet, uhuvvet ve muhasebe doruk noktada idi.

İlimler arttı, dallandı, şubelere ayrıldı ama problemler de beraber arttı. Neden? Çünkü beslenilen o iki kaynağa müracaat azaldı. Teslim ve bağlılık zayıfladı. İlimlerin tasnif edilmesi, şubelere ayrılması yanlış değildi, yanlış olan Kur’an’dan veya Sünnet’ten uzaklaşmak veya tamamen kopmak oldu.

Kur’an ve Sünnet Nuh’un gemisi gibidir. O gemiye binen kurtulur, binmeyen boğulur.

Işık böceği kendi ışıkçığına güvendiği için gecenin karanlıklarında kalmış. Arı ise, bütün çiçeklerin yüzünü güldüren güneşin ışığına kanat açtığı için, güneşin yetiştirdiği her çiçekten nasibini almış, bal gibi harika ve şifa olan bir ürünü Allah’ın izni ile yapmaya muvaffak olmuştur. Kibir insanı nimetten ve cennetten mahrum eder. Tevazu insanı nimete ve cennete kavuşturur.

İlahiyatçı, sohbetlerinde, vaaz ve konferanslarında ayet ve hadislerin orıjinallerini okumaktan korkmamalı, çekinmemeli ve utanmamalıdır. Ama okuduklarını doğru ve güzel okumalı, o gücü kendinde bulmalı, yoksa elde etmeye çalışmalıdır. Okudukları ve söyledikleriyle amel etmeli, ilmiyle amel etmeyenlerle ilgili Allah’ın tehditlerini (2) de hatırdan çıkarmamalıdır.

Allah ilmimizi artırsın, ilmiyle amel eden Salih kullarından eylesin. Söylediklerimizi yapmaya, yaptıklarımızı söylemeye hepimizi muvaffak eylesin.

Allah’a emanet olun, hoşça kalın sevgili ve saygıdeğer öğrencilerim!

1-Bkz. En’am, 6 / 59
2-Bkz. Bakara, 2 / 44; Saff, 61 / 23; Cuma, 62 / 5

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum