Hizmeti Sahiplenme Tarzları

Dünyaya gelmekteki fıtri vazifemiz iman ile Halık-ı kâinata intisap, şu ihtiyar dünya hayatının en mühim manevi neticesi ibadet ve imana hizmettir. İman, ebedi saadetin anahtarı olmasından imana hizmet, mümin için iman nimetine en büyük bir şükür ve farz bir zimmettir...

Hasta bir asırda, bahtsız bir kıtada, talihsiz ve sahipsiz bir ümmete hidayet ve saadet vesilesi olan iman hakikatlerini duyurmak en büyük bir gaye-i hayalimizdir. Bu itibarla imana hizmet nasıl ifa edilmelidir ki ilahi kabule mazhar olsun. Hizmet-i imaniye sırf “Hüve Adına” olmalı “Ene Namına” olmamalı ki makbul olsun. İman hizmetinin “Ene Namına” sahiplenme ile mi yoksa “Hüve Adına” halisane mi yapıldığı tezahürleri ile aşağıda tasvir edilmiştir...

“Ene Namına” Ve Taassup İle Hizmeti Sahiplenenler:

İlim ve tahkikten ziyade hissiyat ve taklit ile hareket ederler...

Keyfiyet derler ama parmak hesabı yapar kemiyeti önemserler...

İnsanları hakikatlerden önce şahsi kemalata bağlamayı hedeflerler...

İman hakikatleri ile nurlanmadan evvel başkalarını tenvire yeltenirler...

Hakikatlere teslim olma yerine hakikatleri teslim almaya teşebbüs ederler...

İtidal ile hakka taraf olmak yerine taraftarlıkta ifrata yahut tefrite düşerler...

Hizmetin etrafında dönme yerine hizmeti etraflarında döndürmeyi denerler...

Meşru bir gayeye giderken meşru olmayan vesileleri kullanmaktan çekinmezler...

Sureti ve libası öncelerler. Kışıra hasr-ı nazardan lübbe gereken önemi vermezler...

Hakikatleri muhatap, makam ve maksad gibi unsurları dikkate almadan naklederler...

Kardeşlik ve arkadaşlık gibi yatayına değil, dikeyine hiyerarşik piramit bir yapıyı benimserler...

Füru olanları asılın yerine ikame ederler. Asıl füru farkını bilmez yahut önemsemezler...

İnsan unsurunu en kıymetli sermaye görmek yerine binalara ve müesseselere ziyade önem verirler...

Hakikatleri akıllarına sığdırma yerine ezber ile taklitte kalıp hakikatlerin arkasına sığınmayı tercih ederler...

Ekseriya birilerinin yanında birilerinden yana bir vaziyet arz ederler. Hakka taraf kisvesi altında haklı gördüklerine taraftar bir vaziyet izhar ederler...

“Hüve Adına” Halisane Hizmeti Götürenler:

Hizmette keyfiyeti öncelerler. Kemiyeti yine keyfiyet adına önemserler...

Dünü sorgulayan, bugünü algılayan, yarını planlayan bir hizmeti öncelerler...

İnsanları taklit ile sürüleştirmeyi değil, tahkik ile hürleştirmeyi gaye edinirler...

Gayenin meşruiyeti kadar vesile ve vasıtalar da mutlaka meşru ve mübah olmalı derler...

Hakikatlere sadakati öncelikli bilirler. Şahıslara sadakati yine hakikatler adına önem verirler...

Divane kafaları inşaya, virane kalpleri ihyaya, yıkılmış bir enkazdan saray çıkarmaya sa’yederler...

Şahsi sürur ve saadetimizi, içtimai huzur ve haysiyetimizi imanî hizmetin kıvamına vabeste bilirler...

İman kardeşliğini hiç değişmez bir payda, imanlı bir hayat için tarifsiz bir fayda olarak görürler...

Hür düşünceye sahip cevher insan yetiştirmeyi en büyük kuvvet ve keyfiyet menbaı kabul ederler...

İnsan unsurunu zedeleyen bir hizmeti hezimet bilirler. Önce insan, sonra insan, her zaman insan derler...

Hakikat hiyerarşisindeki asıl-füru farkını önemserler. Sıralamadaki öncelikleri değiştirip zedelemezler...

Mazide seb(k)at etmiş ağabeylere kıymet atfederler. Hakikatlerin duyurulması adına yenilere de önem verirler...

Asıl ve esasta aynı noktada olmayı, asıl ve esası rencide etmeyen ayrılıkları korumayı zenginlik adına önemli görürler...

Şahsiyete hürmet ve muhabbet ederler. Ancak “El Hakk’u Ya’lu” yani hakikat âli ve asıldır derler. Önceliği hakikatlere verirler...

Meşru bir asıla dayanmayı, nebevî bir usulden yardım almayı zaruri görürler. İmana hizmeti itidal ve istikamet ile götürürler...

Taklitten kurtulmak, tahkik ile hayat bulmak, istidatları açığa çıkarmak için hürriyet-i fikri, serbesti-i kelamı zaruri görürler...

Nurlu hakikatler ile kendilerini yetiştirmeyi büyük bir mesuliyet bilirler. Nefse yenilmemek için tefekkür ile yenilenmeyi gaye edinirler...

Lübbe ulaşmanın ehemmiyetli olduğu gerçeğine ererler. Bu yüzden sireti ve lübbü öncelerler. Surete ve kışıra lübb ve siret adına önem verirler...

“Binlerle Bir’leri” fark ederler, tefrikaya düşmezler. Usulleri farklı olsa da maksadında ittihad edilen meşru hizmetleri takdir eder beğenirler...

Sadakati davaya malikiyet iddiası değil, aidiyetini fark etmek olarak bilirler. Minnetle hizmet değil, hizmet ettikleri için minnettarlık hissederler...

Nurlu hizmeti yeni bir dava değil, saykal vurularak yenilenmiş eskimez bir davanın bürhanı bilirler. İnsanları yeniye imana değil yeniden imana davet ederler...

Başkalarını tenvir etmeden evvel nura ayine olmayı gaye edinirler. Hakikatleri dile-dimağa, göze-kulağa, ele-ayağa ulaştırmanın öncelikli olduğu şuuruna ererler...

Her akla nur-u marifetten lem’a, imansız kalplere berahin-i tevhid’den şua, kararmış ruhlara şems-i nübüvvetten ziya aksettirmeyi en büyük vazife bilirler...

Uğruna baş koydukları aziz dava için can ve canandan vazgeçecek kadar fedakâr, vazgeçtikleri şeyleri hatıra getirmeyecek kadar da hasbi ve vefakâr hizmet ederler...

Hâsılı kelam; akıp giden zamanı hakka ait bir nefes, hakikate ait bir ses ile nurlandırmak; ebediyet levhalarına baki bir adres bırakmak isteyenler “Hüve Adına” imana enesiz ve iddiasız hizmet ederler...

Hakk Teâlâ niyetlerimizi bilmekte yaptıklarımızı görmektedir. Gök kubbede hoş bir seda bırakmak için “Hüve Adına” halisane hizmet edenlere, dinlenmeden didinenlere selam olsun...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum