Bediüzzaman'ın 'çirkin'e dair telakkisi

Edebiyatta, sanatta, mimari ve resim dallarında ‘çirkin’, cüzleri arasında geometrik mesafeler olmayan şeylere denmiş. Çünkü güzel, bölümleri ve parçaları arasında simetri ve orantının gözetildiği görüntülerdir. Tabiatta herşey güzeldir, hepsi bir ritmik ve distans ile üretilmiştir. Bütün çiçekler bu orantı, mesafe, düzen fikrine göre yaratılmışlardır. Bitkilerin, ağaçların, çiçeklerin hepsi gökyüzüne bakar şekilde düzenlenmişlerdir. Görüntüleri birinin onlara bakıp güzellik üzerine düşünmesi içindir. “Ben yeryüzünü güzel yarattım ta ki siz de onlara bakarak güzel şeyler yapasınız diye” buyuruyor Cenab-ı Hak.

Arz kelimesi hem yeryüzü hem de insana ve güzellikten, estetikten anlayan insanlara varlıkları arzetmek manasında kullanılır. Din de sanatta bakmak ve görmek ve düşünmek içindir ama sanatçılar estetik mülahazalar yapmışlar. Din sadece okumak ve ibadet etmek için değildir. Ama müteaddid yerlerde bakmak, görmek, düşünmek, teemmül etmek, taakkul etmek fiilleri ile insanları anlatan mukaddes kitabımızın bu estetik gayeleri anlatılmamıştır. İslam dünyası bu konuda bir ilerleme kaydetmemiştir. Ama batı dünyası bakmak ve görmek üzerinde çok durmuştur.

Her kültürün güzellik ve sanata ilişkin bir görüşü olmuş ama her kültür bu görüşü açık bir kuramsal çerçeveye oturtmamıştır. 'Estetik' kavramı XVIII. yüzyılda Avrupa'da doğmuştur. Bu yüzden estetiğin tarihini ele alan birçok kitap, bu tarihten önce geliştirilen güzellik ve sanat kuramlarını pek göz önünde bulundurmamıştır; Ortaçağ dönemi de uzun süre bu anlam kargaşasından büyük ölçüde zarar görmüştür. Ama elli yılı aşkın bir süredir tarihçilerin tutumu değişmiş, Ortaçağ estetiği üzerine son derece ilginç düşünceler üretilmiştir. Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik, uzman olmayan okura da, Kilise Babaları döneminden başlayarak, Yüksek Ortaçağ boyunca ve Rönesans'ın doğuşuna kadar süren bir tartışmanın en önemli noktalarını anlatmakta, bu çağın dönüm noktası niteliğindeki yönlerini sunmakta, Ortaçağ insanının zihniyetini, beğenisini, yönelimlerini daha iyi anlama olanağı sağlamaktadır.

Bediüzzaman çirkini inancın, imanın şubeleri, insanın gök kubbe altındaki tecrübesini ilgilendiren fiillerde kullanmış. Onun yorumlarının kaynağı da kitabımızdır. Allah küfür ve zulümdeki nihayetsiz çirkinliği göstermek hikmetiyle, fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti defalarca çirkin olarak ifade etmiştir.

“Evet, bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürudet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalâlet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlikle, hüsnün tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücut bulur. Cehennemsiz, Cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen, herşey, bir cihette zıddıyla bilinebilir. Ve birtek hakikatı, sümbül verip çok hakikatler olur.”

Yukardaki metinde birbirinin zıddı olan şeylerin hayatın her tarafında olması çirkin ve kötüde farklılıklar ve farklı anlayışlar olması içindir. Hayat da bu farklılıklardır.

Aşağıdaki metinde de insanın kötü fiillerinin muhakkak cezalandırılması gerektiğini, cezalandırmamak büyük bir çirkinlik olduğunu çünkü güzellik eşyanın tabiatı olduğu ve ona göre yaratılıp insanlara güzelliklerin sunulduğunu eğer o fiiller cezalandırılmasza bütün mahlukatın ve fillerin güzelliklerini abes, hikmetsiz yapacağını anlatır Bediüzzaman.

Diğer yandan insanın güzel fiillerinin ve büyük bir istekle bağlandığı ebediyetin verilmemesi ayrı bir çirkinliktir. Bu da Allah’ın süreli değil ebedi güzelliklerin yaratıcısı olduğu hakikatine ters düşer ki bu da ayrı bir çirkinliktir.

“Ve en küçük zîhayatın en cüz’î ihtiyacını gören ve niyazını işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâlin Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve kâinatı alâkadar edecek ef’âlleri o ismin kâtibîn-i kiramlarıyla yazılan ve herşeyden ziyade o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve herhalde ve hiçbir şüphe getirmez ki, bu yirmi hakikatın hükmüyle, insanlar için bir haşir ve neşir olacak ve Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücazatını çekecek ve Hafîz ismiyle cüz’î-küllî kayd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak ve bu âlemde çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit, toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır. Yoksa, sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevap verdiği halde, gök gürültüsü kuvvetinde bekaya ait hadsiz hukuk-u insaniyenin, mezkûr yirmi hakikatler lisanlarıyla edilen ve Arşı ve ferşi çınlatan dualarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zayi etmek ve sinek kanadının intizamı şehadetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o hakikatlerin bağlandıkları insanî istidadatı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o istidat ve arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakikatlerini bütün bütün israf etmek öyle bir haksızlıktır ve imkân haricinde ve zâlimâne bir çirkinliktir ki, Hak ve Hafîz ve Hakîm ve Cemîl ve Rahîm isimlerine şehadet eden bütün mevcudât onu reddeder, "Yüz derece muhal ve bin vecihle mümtenidir" derler.”

Allah’ın rahmet, hikmet, inayet, adalet ve saltanatı ahireti gerekli kılar. Bunu getirmemek ve yapmamak da büyük bir çirkinliktir, bu da Allah’ın fiillerine ve güzellik arzlarına karşı yapılacak büyük bir çirkinliktir.

“Nasıl ki iki kışlada yatan ve duran mutî askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de, bu iki kışlanın misalinde ve emre itaatınde koca semavat ve küre-i arz Sultan-ı Ezelînin askerlerine iki mutî kışla gibi, ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâmın borusuyla o kışlalarda ölümle yatanlar çağrılsa, derhal ceset libaslarını giyip dışarı fırlamalarını ispat edip gösteren, her baharda arz kışlası içindekiler, melek-i ra’dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve herhalde ve hiç şüphe getirmez ki, Onuncu Sözde ispatına binaen o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin gayet kat’î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşir ve neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılâp etmesi ve o hadsiz kemâl-i hikmet, hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere kalb olması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemâlât-ı rububiyeti acz ve kusur ile lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok, hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden bulunur, dâire-i imkân haricinde bâtıl ve mümtenidir.”

Allah ahireti getireceğine birçok ayetle söz veriyor, onun gerçekleşmemesi de yine O'nun sıdkına ve ciddiyetine, kemalatına zıttır, aldatmak çirkin bir haslet, naks ve kusurdur.

“Hem madem her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak, haşrin ve Cennetin nümunelerini binler tarzda icad ediyor. Hem madem bütün semâvî fermanlarıyla saadet-i ebediyeyi vaad edip Cenneti müjde veriyor. Hem madem bütün icraatı ve şuûnâtı hak ve hakikattir ve sıdk ve ciddiyetledir. Hem madem, âsârının şehadetiyle, bütün kemâlât Onun nihayetsiz kemâline delâlet ve şehadet eder. Ve hiçbir cihette naks ve kusur Onda yoktur. Hem madem hulfülvaad ve hilâf ve kizb ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks ve kusurdur. Elbette ve elbette, o Kadîr-i Zülcelâl, O Hakîm-i Zülkemal, o Rahîm-i Zülcemal, vaadini yerine getirecek, saadet-i ebediye kapısını açacak, Âdem babanızın vatan-ı aslîsi olan Cennete sizleri, ey ehl-i iman, ithâl edecektir.”

Allah "ve-me'l-hayâtu'd-dunyâ illâ la'ibun ve lehvun" diyor, beşerin ortaya koyduğu güzellikler böyle ifade edilmiş, bu yüzden Bediüzzaman eşya ve nesneler, beşeri sanat eserlerinin güzelliklerini değil ilahi sanatın ve emirlerin güzellik ve ona zıt davranışların çirkinliğini gösterir, ta ki insanlar ondan uzak dursunlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.