Hiç görmeden nasıl resim yapılabilir?
Görmez ressam Eşref Armağan ile hayata nasıl baktığını konuştuk.
“ …Duvarlar renkli olsa da karanlıkta ne görebilirsin ki? Bir köre rengi nasıl anlatabilirsin ki? Mikrop renkli olsa ışık versen görebilir misin ki? … ”
Sagopa Kajmer’in şarkısında parmak bastığı derin ve bir o kadar da yaralayıcı bir noktaydı. Dünyaya geldiğimizde eksikliğini yaşamadığımız için şükrünü eda etmediğimiz bir nimetti görme duyusu. Dünyaya azalarımız tam bir şekilde yollanmışken bununla yetinmeyip en ufak bir sıkıntıya düştüğümüzde isyan edenlerimiz oldu aramızdan. ‘Neden Allah’ım!’ diyerek hâşâ hesap sorar gibi sınırları aşmaya yeltenenler var bir de… Sizlerden ufak bir şey isteyeceğim. Birkaç dakika gözlerinizi kapatın (gören insanlar olarak bize karanlık gözlerimizi kapattığımızda başlar çünkü) ve düşünün. Görme duyusu hayatınızın neresinde. Görerek yaptığınız bütün işlemleri çıkarın hayatınızdan. Ne kaldı geriye? Uçsuz bucaksız bir karanlık. Bu karanlığın içinde ama parmaklarıyla kavradıklarını resme döken biriyle tanıştırmak istiyorum sizi: Eşref Armağan. Ana rahminde gözleri gelişmemiş olduğundan görme engelli olarak geliyor dünyaya. Hayatının başlangıcını kendisinden dinleyelim:
“3 yaşımdayken çevremdeki sesleri anlamlandırmaya başlamıştım. Ancak dikkatimi çeken bir şey vardı, etrafımdaki herkes yalnızca bana Eşref dikkatli ol’ diyerek yardımcı olmaya çalışıyordu. O zaman farklı olduğumu anladım. Ama yaşadığım hayatı anlamak anlamlandırmak istiyordum. Etrafımdaki tüm nesneleri gören insanlara sorarak en ince ayrıntısına kadar anlattırdım. Zihnimde anlamlandırdığım şeyleri bir şekle sokmam gerekiyordu. İlk başlarda çiviyle tahtaya kazıyarak yapmayı denedim. Hem zor hem de çok uğraştırıcıydı. Daha sonra kabartma şekillerle yapmaya başladım. Yapacağım şeklin kabartma rölyefini yanıma alıp aynısını çıkartmaya uğraştım. Nasıl olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama ne zaman ki insanlar bana ‘Bunu sen mi yaptın? Hadi canım sen de. Nasıl olur böyle bir şey!’ demeye başladıklarında anladım ki doğru yoldayım.”

Renkleri bilmeden resim yapmak mümkün mü?
Eşref Armağan’ın adını duyan hemen herkesin merak ettiği şeylerden biri renkler hakkında ne düşündüğü ve renkleri nasıl bildiğidir. Burada da Eşref Armağan’ın zekâsı devreye giriyor. ‘Bir süre insanlara neyin ne renkte olduğunu sorarak çalıştım. Ama bir zaman sonra artık gökyüzünün, denizlerin mavi; güneşin sarı, ağaçların yeşil olduğu gibi birçok şeyi ezberlemiştim. Renkler üzerine hiçbir fikrim yok. Boya kalemlerimi de belli bir sıraya göre dizip kullandıktan sonra da aynı sıraya koyarak resim yapmaya başladım. Bir zaman sonra kimseye sormadan resim yapabiliyordum.’
Eşref Amca’yla sabahın erken saatlerinden gün bitimine kadar beraberdik. İlk andan itibaren esprilerini ve yaşadığı olayları kendi üslubuyla anlatmaktan geri durmadı. Harvard Üniversitesi profesörlerinin sekiz saat MR cihazında beynini incelediklerini ‘Adamlar çıldıracaktı nerdeyse. Bilimi değiştirdim. Beni inceledikten sonra bir çok yeni makine ürettiler beyni incelemek için’ diyerek anlattı.

Görmeyen gözlerde perspektif algısı!
Dünya üzerinde gözleri görmediği halde resim yapan insanlar var. Ancak Eşref Armağan’ı özel kılan bir başka yönü ise perspektif algısını (uzaktaki cisimlerin daha küçük yakındakilerin daha büyük görünmesi durumunu) resme yansıtmasıydı. Bunun tarihe geçecek örneğini ise 1413’te Felip Brunolesci tarafından İtalya’da inşa edilen 3 kaçışlı perspektifi olan vaftizhaneyi 600 yıl sonra ilk defa çizmiş olmasıdır. Gören gözlerin bile çizerken aldandığı bu binayı çizmesi Discovery Channel tarafından da kayda alınmış ve etrafındakileri hayrete düşürüyor. ‘Ben körüm. 3 kaçışlı perspektifi o zaman anladım.’ diyerek keyifle anlatıyor bu hikayeyi.
Volvo’nun reklam filminde oynamasıyla adını dünyaya duyuran Eşref Armağan, sekiz gün arabanın ellemediğim yeri kalmadı. Bir kere bile sürdürmediler diyor gülerek.
Hayata bağlı kalmak onu neşeli kılıyor
Yaptıkları bununla da sınırlı kalmayan Eşref Amca’nın hazır cevaplığıyla yaptığı esprileri ise bitmek tükenmek bilmiyor. Bunlardan bir kaçını anlattı bize:
Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken ailesiyle beraber Eşref Armağan’ın sergisini geziyor. Bu resimleri adam mı yapmış diyerek kendi aralarında konuşuyorlar. ‘Kimsin sen?’ dedim. ‘Ben bakanım’ dedi. ‘Ben de bakamayanım. Özür dilerim bakanım sesinizi görmedim’ diyor.
Başka bir toplantıda Amasya’da zamanın valisi belediye başkanıyla yemek yerken muhabbet Amasya’nın tanıtımına geliyor. Eşref Amca’ya da soruyorlar ‘neler yapabiliriz?’ diye. O da dışı kırmızı elma şeklinde kristal bir otel yapın diyor. Fikir hoşlarına gidiyor. Peki Eşref Bey, diyorlar, yeraltında 100 derece olan kaplıca sularımız yerüstüne 30 derece olarak çıkıyor. Biz bu 30 derecelik suyla ne yapabiliriz diye sorunca Eşref Amca da ‘anca renklileri yıkarsınız’ diyerek kırıp geçiriyor masadakileri.
Bir nasihat bir temenni
Eşref Armağan’ın herhangi bir eğitim alma imkânı olmamış. Ama yaptığı işi dünyada yapan başka da kimse yok. Kendisine yaptığı çalışmalardan ötürü ‘devlet sanatçısı’ unvanının verilmesini ve bundan onlarca yıl sonra bile ressam olarak anılmayı istiyor ve diyor ki;
“Ne olursa olsun yaşamak çok güzel bir şey. Gözünüzün kıymetini bilin. Her şeyi kafaya takmayın.”
Burak Gültekin tüm gün Eşref Armağan’la beraber olmaktan zevk duyarak yazdı.
Dünya Bülteni
