Hayatı veren kim ise, bütün kâinatın Hâlıkı da O'dur
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Yirminci Mektup
...
ALTINCI KELİME
يُحْيِى Yani, hayat veren yalnız O'dur. Öyle ise, herşeyin Hâlıkı dahi yalnız O'dur. Çünkü, kâinatın ruhu, nuru, mayası, esası, neticesi, hülâsası hayattır. Hayatı veren kim ise, bütün kâinatın Hâlıkı da O'dur. Hayatı veren elbette O'dur, Hayy u Kayyûmdur.
İşte, şu mertebe-i tevhidin burhan-ı âzamına şöyle işaret ederiz ki:
Başka bir Sözde izah ve ispat edildiği gibi, zemin yüzünün sahrâsında çadırları kurulmuş gayet muhteşem zîhayatlar ordusunu görüyoruz. Evet, Hayy u Kayyûmun hadsiz ordularından, her bahar mevsiminde yeni silâh altına alınmış, gaibden gelen taze bir ordu meydana çıkmış görüyoruz. Şu orduya bakıyoruz ki: Nebâtat taifelerinden iki yüz binden ziyade ve hayvânat milletlerinden yine yüz binden fazla çeşit çeşit, muhtelif kavimler görüyoruz. Herbir milletin, herbir taifenin elbisesi ayrı, erzakı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı, silâhları ayrı, müddet-i askeriyeleri ayrı olduğu halde, bir Kumandan-ı Âzam, hadsiz kudret ve hikmetiyle ve nihayetsiz ilim ve iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, karıştırmayarak, geciktirmeyerek, ayrı ayrı bütün o üç yüz binden ziyade milletleri ve taifeleri kemâl-i intizamla, tamam-ı mizanla, vakti vaktine, ayrı ayrı erzaklarını, ayrı ayrı elbiselerini, ayrı ayrı silâhlarını vererek, ayrı ayrı talimat yaptırarak, ayrı ayrı terhisat ettiğini, gözü bulunan, bilmüşahede görür ve kalbi bulunan, biaynelyakîn tasdik eder.
İşte, hiç mümkün müdür ki, şu ihyâ ve idareye ve şu terbiye ve iaşeye, o orduyu bütün şuûnâtıyla ihata eden bir ilm-i muhîtin ve o orduyu bütün levazımatıyla idare eden bir kudret-i mutlakanın sahibinden başkası karışabilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun? Yüz binler defa hâşâ!
Malûmdur ki, bir taburda on millet bulunsa, ayrı ayrı teçhiz etmesi on tabur kadar güç olduğundan, âciz insanlar, ister istemez bir tarzda teçhize mecbur olmuşlar. Halbuki Hayy u Kayyûm, şu muhteşem ordusu içinde, üç yüz binden ziyade milletlere ayrı ayrı teçhizat-ı hayatiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müşkülâtsız, kolay bir tarzda, hafif bir şekilde, gayet hakîmâne ve intizamperverâne veriyor. Ve koca orduya, birtek lisanla هُوَ الَّذِى يُحْيِى 1 dedirtip, kâinat mescidinde o cemaat-i uzmâya اَللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ لاَ تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ...الخ 2 okutturuyor.
Dipnot-1: Hayatı veren ancak O'dur.
Dipnot-2: "Allah Teâlâ ki, O'ndan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyûmdur. O'nu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman O'na ârız olamaz. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nundur. O'nun katında, O'nun izni olmaksızın kim şefaat edebilir? O bütün mahlûkatının geçmiş ve gelecekteki bütün hallerini bilir. O'nun mahlûkatı ise, O'nun dilediğinden başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak O'nun kudretine ağır gelmez. Herşeyden yüce ve herşeyden büyük olan da ancak O'dur." Bakara Sûresi, 2:255.
Bediüzzaman Said Nursi
Mektubat
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.