Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Hâlık-ı Kâinat

Risale-i Nur’da Esma-i Hüsna müzakerelerinde bugün “el-Hâlık” ismi üzerinde duracağız inşallah.

Hâlık, yaratan, var edendir. “Halaga” kökünden türetilmiş bir isimdir. Kur’an’da kavramın bâri’ (fiilen meydana getiren), musavvir (şekil ve özellik veren), ibdâ (herhangi bir yardımcı unsur olmaksızın icat etmek), inşâ ve ihdâs (icat edip geliştirmek), ihtira (yepyeni bir şey ortaya çıkarma, hiçten yaratma), fâtır (benzeri bulunmayan eserleri yaratan), tahlîk (varlık verme), câl (yapma, kılma), sun(güzel iş yapma), takdir vb. kelimeler ile tenasüp ilgisi kurularak kullanımına göre Allah’ı tanımlayan bir isim, sıfat ya da o sıfatın bir fiili olarak (halk) kullanıldığını ifade edebiliriz.

Kavram Risale-i Nur’da, tezahür-ü rububiyet hakikatı içinde bulunan ulûhiyetin tebarüz hakikatı dairesinde ele alınır; ilim, kudret, azamet, haşmet, hikmet, icad, sun , ibdâ, ihyâ, fâtır;  nizam ve mizan ile takdir tasvir, tedbir, tedvir;  kast ve irade ile tahvil, tebdil, tenzil, tekmil; şefkat ve rahmetle it'âm, in'âm, ikram, ihsan vb. kelimeler ile tenasüp ilgisi kurulur; kâinatın ve içindekilerin Fâtır-ı Zülcelâlin yaratma kudreti içerisinde bulunduğu, hiçbir şeyin kudreti ve ilmi dışında kalamayacağı misallerle izah edilir; Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadından bahsedilir. Biri ihtirâ' ve ibdâ' iledir. Yani hiçten, yoktan vücut veriyor ve ona lâzım her şeyi de hiçten icat edip eline veriyor. Diğeri inşa ile san'at iledir. Yani, kemâl-i hikmetini ve çok esmâsının cilvelerini göstermek gibi çok dakik hikmetler için, kâinatın anâsırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor; her emrine tâbi olan zerratları ve maddeleri, rezzâkiyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır. (Asâ-yı Mûsâ s:222-Lem'alar s:316)

Sâni-i Hakîm, beden-i insanı da kâinatı da gayet muntazam bir şehir hükmünde halk etmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar.  (Asâ-yı Mûsâ Haşiye-1 s:184)

Yaşayan bir organizmanın damarlarındaki kan dolaşımı gibi, kâinatta da bir hayat akımı dolaşır.  Bize cansız görünmesine rağmen maddede de hayat akımı dolaşır. Hayat; ilim ve hikmet sahibi bir fâilin varlığına işaret eder. Kâinat, ilim ve hikmet sahibi bir fâilin dilemesi ve yaratması neticesinde hayat bulmuştur. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82) Hâlık fâil, mahlûk mef’ul, halk fiildir. Hâlık mahlûkta tecelli eder, yokluk varlığa tebdil eder ve hayat başlar. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. (Mektubat/Yirmi Sekizinci Mektup s:507)

O Malikü'l-Mülk-i Zülcelâl, âlem-i ekberi, bahusus küre-i arz yüzünü öyle bir surette inşa ederek yapmıştır ki, birbiri içinde hadsiz daireler olup, her bir daire bir tarla hükmünde olup, vakit be vakit, mevsim be mevsim, asır be asır eker, biçer, mahsulât alır. Mütemadiyen mülkünü çalıştırır, tasarruf eder. (Mektubat s:332)Malikü'l-Mülk-i Zülcelâl, her an tasarruf halindedir. Hâlık ile mahlûk arasında mütemadiyen ilişki vardır. Bizler; Fâtır-ı Zülcelâlin sınırsız faaliyetlerinin şâhidi oluruz. Bu süreçte halk kavramı;  yaratılışın devam ettiği, hayat ile beraber sürüp gittiği,  tedrici bir fiile dönüşür.

Bahar mevsiminde, birkaç gün zarfında, nev-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan umum ağaçların, bütün yaprakları, evvelki baharın aynı gibi, birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür'atle icadları... (Sözler/Onuncu Söz s:168- Şuâlar/İkinci Şuâ s:64)şeklinde kâinatta olan bütün değişmeler, doğumlar, ölümler, yeryüzünün yeşermesi, kuruması, tekrar eski yeşilliğinin ve canlılığının iade edilmesi vs. “Allah’ın her an yaratma halinde (Rahman 55/29) olduğunu bize ispatlar. O halde kâinattaki nizam ve mizan,  Fâtır-ı Zülcelâli bize tanıttıracak şekilde inşa edilmiştir. Bu inşa, düşünen ve tasarlayan bir zihnin kurgusudur. Her şey o kurguya göre vücut bulmaktadır. Kâinattaki düzen bunun en basit ve en güzel ispatıdır.

Halk, inşa sürecinde başlar ve Fâtır-ı Zülcelâlin zâtı ile kaimdir, ezelidir. Cenâb-ı Hakk’ın ilminde bulunan şeylerin ortaya çıkması “kün” emriyle olur;  yokluk varlığa tebdil edilince Hâlık mahlûkta tecelli eder ve hayat başlar. Fâtır-ı Zülcelâl, her varlıkta farklı imkân, özellik ve kabiliyette tecelli bulmuş, her şeyi bir ölçüye göre (Kamer 54: 49) en sağlam ve en güzel bir şekilde yaratmıştır. Sivrisineğin gözünü halk eden de pirenin midesini tanzim eden de O’dur. Çiçek açmış her bir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasidedir ki, o kaside Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşad edip, şairane lisan-ı hâl ile söylüyor. (Sözler/Otuz İkinci Söz s:817) Sâni'in fasih ve beliğ olarak inşa ve inşad ettiği kâinat, belâgatin şahikasındadır. (İşârâtü'l-İ'câz s:394)

Şecere-i kâinat, bir menba-ı vahdetten vücut alır, terbiye görür. Ve o kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde vahdeti gösterdiği gibi, kalbi dahi, iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür. (Sözler/Otuz İkinci Söz s:834) Fâtır-ı Zülcelâl, insanı tecellîsine merkez eyler. Cenâb-ı Hak insanı bütün esmâsına câmi bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını tartacak, tanıyacak cihazata malik bir mu'cize-i kudret ve bütün esmâsının cilvelerinin vaziyetlerinin inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i arz suretinde halk etmiştir. (Mektubat/Yirmi Sekizinci Mektup s:510) Hadsiz nukuş-u esmâsını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış.(Lem'alar/İkinci Lem'a s:39)

Sizi, nev'inizle beraber halk eden O’dur. Ve Arzı size mesken olarak hazırlayan O’dur. Semâyı sizin binanıza dam olarak yaratan O’dur. Ve sizin rızık maişetinizi tedarik için suları gönderen O’dur. Hülâsa, bütün nimetler Onundur; öyle ise bütün şükürler ve ibadetler de ancak Onadır. (İşârâtü'l-İ'câz/Bakara Sûresi s:210) İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden halk tâbiri, insanlardaki istidadın sedad ve istikametçe ibadete elverişli olduğuna işarettir. Ve keza ibadet, yaratılışın ücreti ve neticesidir. Bu itibarla sevap, ibadetin ücreti olmayıp, ancak Cenâb-ı Hakkın kereminden olduğuna işarettir. (İşârâtü'l-İ'câz s:213) Buraya kadar varoluş hikmetinin, yaratma sürecinin gerekçesinin;  şuur sahiplerine yaratıcısını göstermek, O’nu tanıyıp ibadet etmeleri (Zariyat, 51/56) olduğunu ifade edebiliriz. İbadet, Ev sahibinin ikramlarına ve misafirperverliğine teşekkür etmektir. Minnet etmektir.  O’nun rızasını, sevgisini ve teveccühünü kazanmaktır.

Allah’ım, bize sevgini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle. Âmin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum