Haccın hikmetlerinden Tearüf

Tearüf ve Teavün. Bediüzzman’a göre Haccın iki temel hikmeti. İllet, Allah’ın emri. Hikmetse, insanın amel etmesi ve idrak etmesi gereken mana ve uygulama şuuru.

 

Bediüzzaman, Sünuhat adlı eserinde, “Neden Hac?” sorusuna cevap ararken, birinci dünya savaşının kaderi arka planını çözmeye çalışır. Haccın ve ondaki hikmetlerin ihmalinin sebep olduğu sıkıntılar üzerinde durur. İslam dünyasının/Müslümanların kaybediş ve dağılış serencamını, 20.yüzyılın başında Haccın hikmetini ve gereğini yerine getirmemelerine bağlar.

 

Namaz, oruç ve zekat emrini yerine getirmemenin cezası olarak yaşanılan savaş, açlık ve kıtlık kefareti ile karşılanırken, hac meselesinde “Keffaretüzzünup” değil, ”kessaretüzzünup” bir halin devam ettiğini ortaya koyar.

Yani Haccın bilhassa hikmetlerinin ihmali, müflis bir tüccarın katlanan borç batağı gibi, ödenmedik sürekli cezası artan bir seyir izlemektedir.

 

Bediüzzaman, işte hac meselesinde 1918 Eylülünün, ”Dehrin hadiselerinin verdiği yeisle mütessir” olduğu, dünyaya ve İslam alemine kabus getiren, o sıkıntılı ve Osmanlı imparatorluğunun dağıldığı süreçte, çareyi haccın hikmetlerinde arar.

Hac atomize kuvvetlerin bir araya gelme iklimidir. Zıtların bileşeni, farklılıkların tevhidde yoğrulma ameliyesidir. İslam dünyasının uyanış provalarıdır. Kaynaşma ve yakınlaşma sürecidir.

 

Geçmiş yıllara nazaran, bu etkinin giderek arttığını memnuniyetle müşahede etmekteyiz.

 İşte Haccın hikmetlerini,  ilahi emrin perde arkasını, hikmet satırlarında gizli manaları, ayet ve hadis ile istenen sonuçları, kaderi izahın yüzyılların  kırılma dönemlerine  denk düşen tecdit tefsirlerini yazan, yaşayan ve tefekkür sistemi içinde inşa eden zatlar, hep olagelmiştir.

Bediüzzaman da 20.yüzyılın başında kaderi planın günümüze ve sonrasına yansıyan şifreleri ve asra düşen manaları ve gölgeleri üzerinde durur.

 

Risale-i Nur bu asırda bu fonksiyonun bir tezahürü. Vehbi ilmin sırlı kapılarını, hikmet bulutlarını ve rahmet hediyelerini müjdeleyen  hafızası.

Bu bağlamda; Tearüf ve teavün anlaşılmaya, öğrenilmeye, üzerinde düşünülmeye ve hayat pratiklerine dönüşmeye, ilmen  çerçevelemeye  muhtaç iki kavram.

 

Tearüf, tanışma olarak genel bir anlam yüklenirse de, muarefeye ve  bilmeye dayalı bir sistematiğin, öğreşmenin altyapısı olarak ifade edilirse de, kavramsal açılımını uzmanlara bırakıp, bana cazip gelen bir tanımını vermek istiyorum: Tearüf=Bilişmek.

 

Bu tabir ve yaklaşım ufkumu daha da açtı. Bilişim çağında, bilişimin fıtrat kodlarını, şifrelerini vermek Bediüzzaman’a yakışır.  Çünkü Haccın birinci ve temel hikmeti öncelikle Tearüf.

Bu satırları, haccın merkezinden, Mekke’den, Terviye gününde Arafat’a yöneldiğimiz saatlerde yazmanın verdiği bakışla ifade etmenin de ayrı bir lütfünü belirtmek isterim.

 

Hac, dünyanın en büyük buluşma, kaynaşma, tanışma, bilişme, ortaklaşma, bütünleşme, hem hal olma, birbiri olma, diğergamlaşma, dertleşme, ruhanileşme ve muhabbetleşme zemini değil mi?

Bütün bunlar, Tearüfün ayetlerde ve hadislerde izah edilen manaların birbirini tamamlayan açılımları ile birleştirildiğinde, bilişim çağında bilişmek tarifinin ne kadar gerçeğe uygun düştüğü, asra mühür vurduğunu görmekteyiz.

 

Gözlerin tearüfü, duyguların tearüfü, yeteneklerin tearüfü…

Zihnin mekan kurduğu düşünce sakinlerine tearüfsüz ne denilebilir ki?

Farklılıkların, zıtlıkların, fıtratların, bölgelerin, ırkların, ülkelerin, kıtaların ve medeniyetlerin tearüfüne ne dersiniz? Bunu hac dışında ne temin edebilir ki?

Sonra İslam dünyasının, bugüne kadar yüzünün akıyla en tabandan en tavana böylesi bir organizasyonu, potansiyeli, velev ki sınırlı ve kıyas edilmese bile, hac dışında var mı? Mümkün mü?

 

Öyleyse Hac, haccı yaşatan Adetullahla buluştuğu gün, hacılar hac yaptığı anki hikmet şuuru ile nurlandığı gün, tearüfün gerekliliği daha çok kendinden bahsedecektir.

Tearüf, İslam’ın Mekkesidir desem, yanlış mı olur acaba? Herşeyin yeni başladığı, bilişmenin, sualin ve öğrenmenin cehalet gayyasından çıkış yaptığı, sıfır bilgi hattından zihni ve merakı harekete geçirdiği, sürekli öğrenme, bilme ve marifetleşme kapılarını açtığını düşünürsek, Mekke’yi yaşamayanın Medine olamayacağı aşikardır.

 

Tearüf, imanın Mekkesi’nde imanı billah ve marifetullah kapılarını açmaktadır. Bilgi, irfan ve istişari sürekliliğin ifası olarak sürdürülen bilişme, Tearüfün itikadi ve ilmi altyapısını teşkil etmektedir. “Taife taife yaratılma sebebi” de tanışmak ve bilişmek değil mi? Öyleyse farklılık, farklı olma, hatta karşı görüş açıları ve meşru çeşitlilikler bir gerekliliktir. Psikolojik bir vakıa, sosyolojik bir gerçektir.

 

Buna göre farklılıklar; Tearüfü/bilişmeyi tetikleyen/doğuran ve gerekli kılan zorunluluklardır. Vahidiyet içinde Ehadiyet tecellileri yaşanıyor bir anlamda.

Buna göre Tearüf, asrın zarureti. İnsanın yaşadığı ve yaşamak istediği bir realite. Bilişmek, bu anlamda bilişimi, bilişim teknolojilerini ve tefekkürün girizgahı olan tearüfü beraberinde anlamlaştırmaktadır.

 

Bu anlamda hac;

Bir farklılıklar buluşmasıdır. Bir zihin disiplinidir.

Bir ibadet aşkı ve ortak heyecandır.

Peygamberimizi harfiyen  hissetme ve yaşama provasıdır.

Tekrar ve tekid içinde olgunlaşma sürecidir.

 

Hac, sadece bir ibadet rutini, ya da sevap hasılatı, ya da şahsi kemalatı tamamlama sorumluluğundan ibaret değildir.

Dünya milletlerinin ana gündemini belirleyecek bir kongre ve beyin dönüşümüdür. Evrensel hakikatleri evrensel mesajlara dönüştürecek yeryüzü Müslümanlığının kültürel, etnik, sosyal ve siyasi ortaklıklarının buluşma sürecidir, zeminidir.

İslam’ın ortak değerleri etrafında aynileşme, hassasiyet kazanma ve ortak irade oluşturma zaruretidir.

 

İslam’ın bugünkü hali, acaba tearüf/bilişmek olmadan nasıl çözülecek?

Özellikle bilgi kirliliğinin had safhada olduğu, kardeşi kardeşe kırdıran fitne ateşlerinin batının kültür emperyalizmi ile bölüşme ve bölünme alanlarını arttırdığı bir dünyada, en etkin başka hangi silahımız var ki?

Tearüfü, muarefesi, marifeti, bilişimi ve bilişmesi olmayan bir insan, aile, cemaat veya ülke, ya da millet, sağırlar diyalogu ve  tek yönlü telkinler altında hangi cehaletini giderebilir?

Evet, cehaletin panzehiri tearüftür. Cehaleti izale edecek, sanat ve uzmanlık katacak altyapı ancak bilişmeyle mümkün olur.

İşte hac budur. Bunun tahakkukudur.

 

Tearüfün  alışılagelmiş geleneği, vicahi/yüzyüze, mekanlara ve zamanlara bağlı bir tanışma, artık daha da ilerisi ve kolay olan  bilişmek, bilişim ve buna dayalı bilişim teknolojileri ile hızlanmış ve etkinliği arttırmış.

Bizim için gerekli olan, yeni yüzyıl farkıyla tearüf/bilişmek idrakini doğru yaşamak, metotlarımızı ona göre gözden geçirmektir. Bu günkü bilişim, bize böylesine bir imkanı/nimeti sunmaktadır. Bu vasıtalarla, tearüfü en ücra alanlara, dünyanın öbür ucundaki Müslümanlara ve insanlığa taşıyabiliriz.

Bu asrın tearüfü, bilişimdir. Bunsuz olamaz. Üstelik şeffaf, açık sistem, asrın istişaresine açık bütün yaklaşım ve müspet metotlarda burada geliştirilebilir. Fikri insicamın altyapısı, tearüfe bağlıdır.

 

İşte tearüfün Nur dağındaki tecellileri ve Arafatın rahmet dağı, Vakfe ile müminlerin ortaklığına, heyecanına, Arafat’ı lerzeye getiren inleyişine ve bilişmesine şahitlik edecek.

 

Yarab! Bizi en iyi sen bilirsin.

Bize bildiklerinden öğret.

Bizi bizimle bilmeye, bilişmeye, tearüfe hazırla.

Tearüfle birlikte tevhid-i efkarın/fikir birliğinin kapılarını aç.

Bizi tevhid-i efkar yolunda İslam’ın yüksek siyasetine, İslam Birliğine götüren yolda ittihad-ı kulüp içinde müttehid kıl.

 

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.