Hac ve umreyi Allah için tamamlayın!

Hac ve umreyi Allah için tamamlayın!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Suresi 196-203. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

196 . Hac ve umreyi de Allah için tamamlayın! (*) Fakat (başladığınız bu ibâdeti tamamlamaktan, herhangi bir şekilde) men‘ olunursanız, artık (size) kolayınıza gelen bir kurban (borcu) vardır. O hâlde bu kurban yerine varıncaya (ve boğazlanıncaya) kadar başlarınızı tıraş etmeyin! Fakat içinizden kim hasta olur veya başında bir rahatsızlığı bulunur (da vaktinden önce tıraş olur)sa, bu takdirde (onun üzerine üç gün) oruç veya (altı fakiri doyuracak) sadaka veya kurbandan (biriyle) bir fidye (verme borcu) vardır. Fakat emniyete kavuştuğunuz zaman, artık kim hacca kadar umre ile faydalanırsa, o durumda (ona da) kolayına gelen bir kurban (kesme borcu) vardır. Buna rağmen kim de (kurbana güç) bulamazsa, artık (ona) hacda üç gün, döndüğünüz zaman da yedi (gün) oruç (tutma borcu) vardır. Bunlar tam on (gün)dür. Bu (hüküm), âilesi Mescid-i Harâm sâkinlerinden olmayanlar içindir. Artık Allah’dan sakının ve bilin ki, şübhesiz Allah, azâbı çok şiddetli olandır!

197 . Hac (vakti), ma‘lûm aylardır. O hâlde kim onlarda (o aylarda ihrâma girmekle niyet ederek) haccı (kendine) farz ederse, artık hacda ne kadına yaklaşmak, ne günah işlemek, ne de münâkaşa etmek vardır. Hayır (ve hasenât)dan ne yaparsanız, Allah onu bilir. O halde (kendinize yolculuğunuzda lâzım olacak) azık edinin; fakat şübhesiz ki azığın en hayırlısı, takvâdır. (**) Ve ey akıl sâhibleri! (Sâdece) benden sakının!

198 . (Hac esnâsında ticâret yaparak) Rabbinizden bir ihsan aramanızda size bir günah yoktur. Nihâyet Arafat’tan (ayrılıp) akın ettiğiniz zaman, Meş‘ar-i Harâm (tepesi) yanında (Müzdelife’de) artık Allah’ı zikredin! Ve (O) sizi hidâyete erdirdiği gibi, (siz de) O’nu zikredin! (***) Doğrusu (siz) bundan evvel de elbette dalâlete düşenlerdendiniz.

199 . Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden (Arafat’tan siz de) akın edin ve Allah’dan mağfiret dileyin! Şübhesiz ki Allah, Gafûr (çok mağfiret eden)dir, Rahîm (çok merhamet eden)dir. (****)

200 . Nihâyet hac ibâdetlerinizi bitirdiğinizde, babalarınızı andığınız gibi, hattâ daha kuvvetli bir anma ile artık Allah’ı zikredin! (*****) İnsanlardan öylesi de vardır ki: “Rabbimiz! Bize (nasîbimizi) dünyada ver” der; o takdirde onun için âhirette hiçbir nasib yoktur!

201 . Onlardan bir kısmı da: “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azâbından muhâfaza eyle!” der.

202 . İşte onlar ki, kendilerine kazandıklarından bir nasib vardır. (******) Allah ise, hesâbı pek çabuk görendir.

203 . O hâlde sayılı günlerde (teşrik günlerinde) Allah’ı (tekbirlerle) zikredin! Bundan böyle kim iki günde (Mina’dan dönmek için) acele ederse, artık ona bir günah yoktur. Kim de (Üçüncü güne) geri kalırsa ona da bir günah yoktur. (*******) (Bu, günahlardan) sakınanlar içindir. Öyleyse Allah’dan sakının ve bilin ki, doğrusu siz O’nun huzûruna toplanacaksınız.

(*) “Hacc-ı şerîf, bi’l-asâle (bizzat) herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir (yüksek derecede bir kulluktur). Nasıl ki bir nefer (asker), bir yevm-i mahsusta (husûsî bir günde) ferik (paşa) dâiresinde bir ferik gibi pâdişâhın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de, bir hacı, ne kadar âmî (câhil) de olsa, kat‘-ı merâtib etmiş bir velî gibi umum aktâr-ı arzın (yeryüzünün) Rabb-ı Azîmi ünvânıyla Rabbisine müteveccihtir (yönelmiştir). Bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir (şereflenmiştir). (...) Hacdan sonra şu ma‘nâ-yı ulvî ve küllî (büyük ve umûmî ma‘nâ) muhtelif derecelerde bayram namazlarında, yağmur namazlarında, husûf, küsûf (ay vegüneş tutulması) namazlarında, cemâatle kılınan namazlarda bulunur. İşte şeâir-i İslâmiyenin (İslâm alâmetlerinin), velev sünnet kabîlinden (çeşidinden) de olsa, ehemmiyeti bu sırdandır.” (Tılsımlar, 16. Söz, 30)

(**) Burada zikredilen “ma‘lûm aylar”, Şevvâl, Zilka‘de ve Zilhıccenin ilk on günüdür. Bu âyet-i kerîmenin, meâlen: “Kendinize azık edinin!” diye başlayan kısmı Ehl-i Yemen hakkında nâzil olmuştur. Onlar: “Biz, Allah’a tevekkül eden kimseleriz” diyerek yol için azık bulundurmazlar, sonra da zor durumda kalarak dilenirlerdi. (Celâleyn Şerhi, c. 1, 238-239)

(***) “Tohum olacak bir habbenin (dânenin) kalbi, yani içi delindiği zaman, elbette sünbüllenip neşv ü nemâ bulamaz (gelişemez) ölür gider. Kezâlik ‘ene’ ile ta‘bîr edilen enâniyetin (benliğin) kalbi, ‘Allah Allah’ zikrinin şuâ‘ ve harâretiyle (nûru ve sıcaklığıyla) yanıp delinirse, büyüyüp gafletle fir‘avunlaşamaz ve Hâlık-ı Arz ve Semâvât’a (yer ve göklerin yaratıcısına) isyân edemez. O zikr-i İlâhî sâyesinde, ‘ene’ mahvolur.” (Mesnevî-i Nûriye, Habâb, 90)

(****) Bu âyet, Kureyş kabîlesi hakkındadır. Çünki onlar, kendilerini diğer insanlardan imtiyazlı sayarak Arafat yerine, “Biz Harem ehliyiz” diyerek Müzdelife’de vakfe yaparlardı. (Nesefî, c. 1, 163)

(*****) Devr-i câhiliyette Arablar menâsik-i haccı (haccın gereklerini) tamamladıktan sonra toplanırlar ve atalarının eserleri ile iftihâra başlayıp, bazısı: “Babam şöyle yemek yedirirdi” diğeri: “Babam şöyle kılıç sallardı” gibi övünerek konuşurlardı. (Râzî, c. 3/5, 199)

(******) “Dünya hayâtında en bahtiyâr odur ki, dünyayı bir misâfirhâne-i askerî telakkî (kabûl) etsin ve öyle de iz‘ân etsin (anlasın) ve ona göre hareket etsin. Ve o telakkî ile en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe bahâsına, dâimî bir elmasınfiyatını vermez, istikāmet ve lezzetle hayâtını geçirir. Evet, dünyaya âid işler kırılmağa mahkûm şişeler hükmündedir; bâkî umûr-ı uhreviye (âhiretle alâkalı işler) ise, gāyet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki (yaratılışındaki) şiddetli merak ve harâretli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hâkezâ (bunun gibi) şedîd hissiyâtlar (şiddetli hisler), umûr-ı uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyâtı şiddetli bir sûrette fânî umûr-ı dünyeviyeye tevcîh etmek (yönlendirmek), fânî ve kırılacak şişelere, bâkî elmas fiyatlarını vermek demektir.” (Mektûbât, 9. Mektûb, 24-25)

(*******) “Sayılı günler” Zilhıcce’nin on bir, on iki ve on üçüne denk gelen Kurban bayramının son üç günüdür. Bu günlerde Mina’da tekbir getirilir, şeytan taşlanır. Burada zikredilen “iki gün”den murad, Kurban bayramının ikinci ve üçüncü günleridir. “Geri kalma”dan murad ise, taş atma ibâdetini Kurban bayramının dördüncü gününe bırakmaktır. (Celâleyn Şerhi, c. 1, 244)