Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

'Allah Hest, Bilâ-Keyf-Est'

Necip Fazıl merhumun şiir poetikasını şiir dil ile özetleyen ve "Biricik meselem sonsuzu bulmak" dizesi ile biten, yirmi sekiz dörtlükten oluşan "Çile" şiirinin 24. dörtlüğü de "Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur" dizesi ile bitiyor.

"Bilinmez meşhur" tamlaması, bir kısımlarının eksik ve yanlış yorumlarda boğulduğu iki önemli ve derin hususa işaret ediyor. Merhum şairimizin Cenab-ı Allah için çok beliğane bir şekilde kullandığı "bilinmez meşhur" tamlamasındaki "bilinmez" kısmını ve başlıktaki Farsça tâbiri anlamak için, geçenlerde bir kardeşimizin sayfasında paylaştığı kısa bir anekdotu, hatırımda kaldığı kadarıyla nakletmek istiyorum.

14. yüzyılda yaşamış, hadis hafızı, tarihçi ve kıraat âlimi Hafız Zehebi, Cenab-ı Allah'ı merak eder ve bazen de "Allah nasıldır?" diye kendi âleminde sorular sorarmış. Nasıl izah getirirse getirsin, bu sualin zihnini kurcalamasına engel olamazmış. Bir zaman sonra, yine tasavvuf şeyhlerinden büyük veli Ya'kûb-i Çerhî'den ders ve rabıta almış. Bir defasında, manevî âlemde şeyhiyle rabıta kurduğunda, yine bu sual aklına gelince, Ya'kûb-i Çerhî Hazretleri ona manevî âlemde temessül ederek "Allah hest, bilâ-keyf-est" buyurmuş. "Allah haktır velâkin nasılsızdır" anlamında, önemli bir hakikati, veciz şeklinde dile getiren Farsça bir cümle bu.

Evet, Allah hak ama O'nun hakkında "nasıl, nerede" gibi sualleri soramazsın. Niçin soramazsın? Çünkü 'nasıl' sorusunu şekil, 'nerede' sorusunu ise, mekân yakalar. Allah ise, şekil ve mekândan ayrı düşünülemeyecek mahlûkat cinsinden değil. Vücudu başkasına mahkûm ve bağlı olmayan Vacib-ül Vücuttur. İcad edilmemiştir, ezelidir. Ama "Ben ezelî olmanın ne demek olduğunu anlayamıyorum." diyorsan, biz de deriz ki zaten anlayamadığın için o ezelidir. Senin aklın mahlûk olduğu için, o aklınla anladığın şey, ezelî olamaz zaten. Mahlûkun zihnine gelen de elbette mahlûk olacaktır.

Geçenlerde, daha önce biriyle olduğu gibi dinsizlikte dip dalga yapmış bir arkadaşla da bazı konularda yazıştık. İkisinin de özellikle bu nasıllık noktasında yanıldıklarını ve dip dalgada boğulduklarını gördüm. Daha önce konuştuğum kişi, garip ve câhilâne bir şekilde "Allah, karşıma geçip benimle niçin konuşmuyor?" diye sormuştu. Ona, "Allah, seninle başta mevcudat adedince sanatıyla, ikram ettiği nimetleriyle, sonra peygamber ve kitaplarıyla konuşuyor." demiştim de onu bir türlü, kâinat kitabını okumaya ikna edememiştim

Bu ikincisi ise, tam evlere şenlik. "Basit bir sun'i, yapay tablonun ressamı olur da o tablodakilerin asıllarının ressamı olmaz mı? diye sordum. Olmaz, dedi. Neden olmazmış? Çünkü bu yapay. Bunun ressamını görüyor, okuyor ve tecrübenizle biliyorsunuz. Hâlbuki doğal olanın yapanını görmüyorsunuz veya bir yerden öğrenemiyorsunuz. Bu arkadaşa "Bir saraya, basit bir binaya girip baktığımızda, bunun bir sanatkârının olduğunu bilmek için tecrübeye ya da bunu birinden öğrenmeye ihtiyacımız yok ki. Normal bir aklı olan anlar ki bunun bir mimarı ve ustası vardır. Aynı şey resim için, bir tablo veya insan portresi için de geçerli. Bir insan resminin ressamı olur da sayısız atomlardan örülerek yapılan insanın sanatkârı olmaz mı? Veya nereye baksan, her şey sana sanatkârını gösteriyor. Haliyle kâinatta her mahluk, sonsuz ilim, kudret sahibi Allah'ın bir delilidir." diye yazdım. Cevap tam bir ibretlik. "Ben mahluklarda kanıt falan görmüyorum." Bu cümleyle karşılaşınca, sarsıldım, yüzüm kızardı gerçekten.

Üstad, boşuna "şiddet-i zuhurundan görünmeyen Halık-ı Zülcelal" demiyor. Her biri birer mucize olan mahlûkat, sanatkârını göstermez mi? Nasıl bir körlüktür bu, Allah aşkına? Demek ki her şey O'nun delili olunca, şiddet-i zuhurundan görünmüyor. Yine otuz senelik tahsilimde öğrendiğim mevcudata manay-ı harfî, yani Kur'an'î bakışla bakmanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu anladım bir daha.

"Basar masnuatı görüp de basiret Sâni'i görmezse, çok garip ve çirkin düşer." Bu İ'lem'in sonu, çok daha ibretlik cümle ile bitiyor. "Sâni'in inkârı, basarın şuhudunu inkârından daha ziyade münkerdir." Yani sanatı kabul edip de sanatkârı inkâr etmek, sanat da mevcudat da yok demekten daha büyük bir körlüktür. Mevcudat, binler dillerle sanatkârını gösterdiğinden, mevcudatı inkâr bile etsen, Allah'ı inkâr edemezsin yani.

Ezeliyeti Allah'a vermeyip maddeye veren, Kur'an nurundan mahrum maddeci felsefenin gagaladığı, basiretlerini bağladığı arkadaşların geldikleri bu hazin durumun izahı, ederi tutarı yok. Daha elindeki basit mikro organizmaları ve kendi ensesini bile göremeyen gözle, mahlûkata hiçbir cihette benzemeyen Allah'ı görmeye çalışan insan, gülünç durumlara düşüyor da farkında değil. "imanın idrâkine erişemiyorsanız, bari inkârın basitliğine düşmeyin" arkadaş ne olur?

"Başta evladın ve sevdiklerinden ebedî ayrılık düşüncesi, sana bir ızdırap vermiyor mu?" diye sordum ikinci arkadaşa. Cevap, boş ve geçici züğürt tesellisinden ibaret Batılı birinin cümlesi. "Ben varken, ölüm yok; ölüm varken, ben yok." Arkadaşa teselli için yetiyormuş bu cümle. Tamam da sen daha yok olmadan, dünyada iken, sevdiklerinden birer birer ayrılıyorsun. Yani sen "Ben varken, ölüm yok." diyemezsin, diyemiyorsun ki. Ölüm her an yanında ve önünde. Ayrıca "Ölüm varken de ben yok." da diyemezsin. Çünkü Ölüm sonrasını bu kısacık nazarla keşfedemiyorsun ki. Ölüm varken, senin yok olduğuna hükmetmek, mümkün değil. Sadece "Ben inanmıyorum." diyebilirsin. Ama her vakit ecel celladı gözünün önünde seni ve sevdiklerini gözlüyor ve bazen de sana göre idama gönderip ebedî zulümat kuyusuna atıyor.

Evet dostlar, demek ahiret saadetinde olduğu gibi, dünya saadeti de iman ve iman hakikatleri dairesinde bulunabilir. Âyetin ifadesi ile sadece "elindeki bir lokma taama" dikkatle bakabilen insan, o lokmanın arkasındaki sonsuz büyüklükteki kâinat projesini de, kâinatın terbiyesi altında olduğu Rabbini de rahatlıkla görür.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum