Gurur

Gurur bir kalp hastalığıdır. Nefs-i emmareyi şişirmektedir, burnu havada gezmektir, elbiseleri yerlerde sürüyerek hava atmaktır, zenginlik taslamaktır, eldeki nimetlerin hakiki sahibini unutmaktır, ücreti karşılığında modellik yaptığınız kıyafetlerin sahibiymiş gibi insanlara yüksekten bakmaktır. Benlik, enaniyet, inat, kibir, riya, şöhret gibi menfi duyguların yardımlarıyla yoldan çıkmaktır, firavunlaşmaktır.

Gururlu insan kendisini dev aynasında görür, sadece kendini beğenir, başkalarını ise küçümser, kimseye minneti olmaz. Varsa yoksa tek mükemmel ve güzel olan kendisidir. Oysa dünya hayatı zıtların karşılaştırılmasıyla, başkalarının benzer ya da farklı olan yönlerinin fark edilmesiyle anlaşılır ve değer kazanır. Böyle olmazsa insan kendi konumunu belirleyemez. Ya yükseklerde gezer, gurur ve kibrin esiri olur ya da yerlerde sürünür. Bu da ya aşağılık kompleksine kapılmaya ya da başkalarında olan maddi ve manevi güzelliklerden mahrum kalmaya ve noksanlığa sebep olur, nasipsiz kalır.

Gururlu adamın üzerinde bir de herkesten hürmet beklemek gibi çok ağır bir yük vardır. Hürmet görmezse daima azap çeker. Hürmet istenilmez ki, verilir. (Said Nursi, 28. Lem’a) Gurur, ilmi ziyade olanları vartaya düşürür. Bir ilim adamı, bir âlim veya bir mürşid, kendi malumat ve keşfiyatlarını yüksek gördüğü zaman, geçmişteki bütün o büyük insanların irşatlarını ve keşfiyatlarını göremez, onları küçümser ve o hazinelerden de mahrum kalmış olur. Böyle insanları evham, vesvese, inat, şöhret gibi duygular da boş bırakmaz, bütün bütün çizgiden çıkartır. Dolayısı ile büyük insanların kırk günde elde ettikleri malumat ve keşfiyatı, kırk yılda elde edemezler. Halbuki bir ilim ve bir medeniyet, tarih boyunca insanların yeni yeni keşfiyatlarıyla birikimleriyle inşa edilir. Sonradan gelenler, bütün bunları hiçe sayarak sanki sıfırdan başlamış gibi her şeyi kendilerine mal ederlerse, aldanırlar ve geçmişte yapılan bütün bu çalışmalara, bu birikimlere, harcanan bütün emeklere karşı çok büyük bir haksızlık ve hürmetsizlik etmiş olurlar.

Fikri tartışmalarda haklı çıkmak güzel bir şeydir. Ancak bu durumdan memnun olmak, “haklı çıktım” diye sevinmek insanı gurura sevk eder ve zararına sebep olur. Aslında insan haklı çıktığında yeni bir şey öğrenmiş olmaz. Başkası haklı çıktığında bilmediği bir meseleyi öğrenmiş ve faydalanmış olur. Bu durum ters gibi gelebilir ama hakikat budur. (20. Lem’a, 1. Nokta, s. 266)

Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye Hubab risalesinde özelde kendi nefsine, genelde bütün nefislere ve insanlara hitaben; “Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet?” sorularını sormaktadır. Gururu kırmak için; “Elindeki ihtiyar bir kıl kadardır ve iktidarın bir zerre kadardır. Ve hayatın söndü, ancak bir şûle kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü, bir lem'a kaldı. Şöhretin gitti, ancak bir an kaldı. Zamanın geçti; kabirden başka mekânın var mı? Bîçare! Aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihâyetsizdir, ecelin yakındır.” diyerek bir durum tesbiti yapar. (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)

Asrımız gurur, kibir ve enaniyet asrıdır. Asrın baş döndürücü cazibesine kapılarak kendimizi heba etmekten ve gururun üzerimizdeki ağır yükünden bir an önce kurtulmamız gerekir. Aslında bunun için çok da zahmet çekmemize gerek yok. Sadece nefsimizin hatırını kırsak, enaniyeti terk etsek, dürüst olsak, mütevazi olsak, hakkın hatırını yüksek tutsak, hepsinden önemlisi Rahmet hazinelerinin sahibi Rahman ve Rahim olan Yaratıcımıza itimad etsek, O’na dayansak ve sadece O’ndan medet umsak yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.