Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Gecelerde Dünyayı unutmak

Bir okul ziyareti ve öğrenci faaliyeti öncesi, namazı birlikte kıldığımız vakıf kardeşimize: "Tesbihatı sonra da yapabilir miyiz?" deyince; "Habibi abi, bütün bu gayret ve hizmetler, ibadet ve taatimizi daha eksiksiz ve düzgün yapmaya vesile olmuyorsa; yani vesile maksadın önüne geçiyorsa, niçin koşturuyoruz ki?" demişti. Yani biz vesilelerde boğulup asılları kaybediyor veya ihmal ediyorsak, maksat hasıl olmamış demektir,  demek istiyordu. Aklıma o zaman, temsil ve tebliğ geldi. Yani temsil edemediğimizi, tebliğ de edemiyorduk. Etsen de tesirli olmuyordu. Yaşadığını anlatmak, anlattığını yaşamak... Doğru İslamiyeti ve islamiyete layık doğruluğu ancak bu şekilde görünür kılabiliyor ve alıcı bulabiliyorsunuz. 

Tam tevafuk, misafiri olduğumuz "Hafız İmam Hatip Okulu" meslek dersleri hocası da öğrencilerle birlikte bizi dinlemiş ve aynı tespitlerde bulunmuştu. Öğrencilerin önünde tebliğci çoktu ama temsilde eksik ve kusurlar olunca, bir türlü istenen netice alınamıyordu. Öyle bir okulda bile sıkıntılı haller oluyor ve hâl dilinin yerini başka bir şey tutmuyordu. O zaman, o vakıf kardeşin ikazının isabetini daha iyi anladım ve vesilelerde boğulmamak (bu yazıda dahil) ve vesilelerin bizi maksud-u menzile ve kurb-u İlâhiye daha fazla yaklaştırması gereğini anlamıştım. 

Bunları anlatmama Üstadın Kosturma esareti günlerinde verdiği "bakiye-yi ömrümü mağaralarda geçirme" kararı vesile oldu. Üstad her vesileyi kullanarak, onların kurbiyet ve ubudiyet-i İlâhiyeye nasıl basamak yapılacağının ölçüsünü veriyor hayatıyla. Mağaralara çekilmiyor ama "tecritler ve hapishaneler" ona bir nevi mağara hükmüne geçiyor. Ya da o onları öyle görüp değerlendiriyor.

Mânevî hayatımızda çok önemli olan üç ayların bu güzel atmosferinde 15. Şua'yı okurken girişteki "Otuz beş sene inzivada, hususan gecelerde dünyayı unutmakta bulunan... benim gibi bir biçareyi..." cümlesi nazarıma ilişti. Özellikle bu güzel mânevî mevsimde çok önem kazanan gecelere bir nazar etmek; özellikle Üstadın "gecelerde dünyayı unutmak" tercihini incelemek istedik.

Hani şairin;
"Vur uykunu zincirlere vur, geçmesin 'an'lar,
Varmaz gecenin farkına, varmaz uyuyanlar" dediği gibi ne uykularımızı zincire vurup "an"ları kurtarabiliyor ne de zincire vuramadığımız uykumuzun sersemliğinden, geçen gecelerin farkına varabiliyoruz. Hâlbuki Hazreti Peygamber Aleyhisselam, "Muminlerin şerefi, geceleri kâim (uyanık) olmasındadır" buyuruyor.

İşte bu üstün şeref madalyasının bedeli, gece perdesinin örttüğü gündüz sahrasını zihninden silerek, Araf Suresi'nin 55. ve 56. Âyetlerinde buyurulduğu gibi "tederruen ve hufyeten" yalvara yakara ve gizlice; "haffen ve demaen" korkuyla ve ümitle, Zariyat Suresinde buyurulduğu gibi "Fefirru ilallah" diyerek Rabbine ilticadır. Dört şart var. Yalvara yakara, gizlice, korkuyla ve ümitle birlikte Rabbine iltica etmek. Eşref saati hangi zamandır ve zamanın hangi vaktidir? Varın bunu siz hesap edin. 

Büyük şair Necip Fazıl, "Yalnız ağlayanda, riya olmaz" der. "Âmellerin değerlisi de riyasız olan" olduğuna göre, iltica ve ittibanın en muteber vaktinin de "yalnız an"lar olduğunu, bunun en güzel vaktinin gece seherleri olduğunu anlıyoruz.

Hikem-i Atayi'de ise, "Zillet ve inkisara sebep olan günah, izzet-i nefse ve kibre sebep olan taatten hayırlıdır" buyuruluyor.

İşte insanın bu zillet ve inkisârını, pişmanlık ve yakarışını, iltica ve teslimiyetini en iyi ifade edecek zaman ve zemin herhalde gecelerdir. İnsanın gecelerdeki uyanıklığıdır, farkındalığıdır.

Gecenin misafir ettikleri sadece bu gözü yaşlılar, bağrı yanıklar, mülteci ve münkesirler midir? Değil elbette. Üstadın, Fuzuli-i Bağdadi dediği şair şöyle diyor;

"Gözü yaşlıların hâlin ne bilsin merdûm-i gâfil,
Kevâkib seyrini şeb tâ seher bîdar olanlardan sor."

(Gaflet uykusundaki göz, ne bilsin gözü yaşlıların hâlini? Yıldızların seyrini, geceden sehere bîdar olandan, uyumayandan sor) derken de bu gözü yaşlara, bir de yıldızların seyri için geceleri seçen mütefekkir yolcuları da ilâve ediyor. 

İşte o yolculardan biri de geceleri hem tefekkür ve tezekkürünü yapmak hem de Zariyat Suresinde bildirilen "Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vaktinde Rablerinden bağışlanma dilerlerdi" mânâlarına mazhar olmak için "Çam Dağını" seçen "Bende-i Şah-ı Merdan" mührünü bir madalya gibi taşıyan Said Nursi idi.

Ondaki yalnızlık gurbetine yolculuk, "Barla nefyi" ile başlamıştı. Barla'ya getirilişini "Allah'ın seçtiğinde hayır vardır" hükmüne ve "ihtiyar ve kudreti haricinde" bir tasarrufa bağlıyordu. Barla gürültü, ziyaretçi ve gıllu gıştan uzak olduğundan bu nefiy Risalelerin yazılması için büyük bir zemin olmuş ve Barla sanki bir kürsüye dönmüştü. Ona göre "ihlası bozacak esbaba maruz" menzillerden "emniyetli, ihlaslı, belki mağara faydasını verecek Barla dağlarına" getirilmişti. Bu Barla hayatı, hem dağdağasız hem de gurbet olduğu cihetiyle de "zihnimi sâfi bırakıp gıllu gıştan âzâde olarak Kur'an-ı Hakîmin feyzini olduğu gibi almaya" vesile olmuştu.

İşte bu feyizleri sâfi olarak aldığı yerlerden biri de Barla yaylası olan Çam Dağı'nın yüksek tepesinde bulunan çam ağacının tepesindeki kulübeciğiydi. "İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet" ettiği (insanlardan kaçıp yalnızlığa alıştığı) bu menzilciklerde Üstad, gecelerde hikmet arıyor, tazarrû ve niyazlarda bulunuyor ve gece sayfasındaki mevcudatın ona açtığı pencereler ile Vacib-ul Vücuda bakıyordu. Yine gecenin feyzinde kâh semavat sayfasını seyredip yıldıznâmeler kâh da geceyi diriltmek adına iç âlemine dönüyor; "hünnes ve künnes" yıldız topluluklarının arkadaşlığında Zühre Yıldızı ve arkadaşının şirin ve güzel vaziyetini tefekkür ediyordu. 

Yıldıznamenin sonunda ise, "Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü; hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz" derken, "summun, bukmun, umyun" âyetinin tefsirini yapıyordu.

Bazen de gece vakitlerinde kendini "beş muhtelif renkli gurbetlerde" görüyor, "garibem, bîkesem (kimsesizim) zâifem" diye sesleniyor; Allah'ın dergâhından affını istiyor ve medet dileniyordu.

Bazen de insana "En mühim meselesinin cehennemden kurtulmak olduğunu hatırlatıyor" ona tevekkülün yolunu gösterdikten sonra, Mevlana'nın dilinden "Allah'a dayanmadıkça bir hiç olduğunu" ihtar ediyordu. 

Şimdi tekrar başlığa döner ve toparlarsak; "gecelerde dünyayı unutmakta bulunan" Üstad, Rusya esaretinde Kosturma'da "Bundan sonra hayatımı mağaralarda geçireceğim" temenni ve tasavvurunun tahakkukunu "O mutasavver (hayal ettiğim) mağaralarımı hapishanelere ve inzivalara, yalnızlık içinde çilehanelere tecrid-i mutlak menzillerine çevirdi" tespitinde bulunuyor. Yani hapishane ve tecritler, ona bir nevi mağara hayatı oluyordu. Nasıl mağara karanlık bir hayatı insana yaşatır ve orada insan dünyayı unutursa, Üstad da Afyon hapsinin gecelerinde dünyayı unutmuş ve gecenin feyiz ve bereketinde rahmetteki hissesini aramıştır. Nasıl dünya gecesi ile onu unutmuş ve gizlenmişse, o da dünyayı unutup dertlerini, kalbin ağlamasıyla Dergâh-ı Rahmete dökmüştür. Bu hâliyle de yukarıda verdiğim âyetleri yaşamıştır.

Gece deyip geçmeyelim. Rabbimizin bir âyeti olan gece, bize hem kışı, kabri ve kabir alemini hatırlattığı gibi, bu âlemlerin sahibine olan ihtiyacımızı da bize bildirir ve hatırlatır. Bu karanlık âlemlerdeki teheccüd ışığının lüzum noktasını ikaz ettiği gibi, bize hamd ve senamızın zamanı ve adresini de hatırlatır.

Özellikle üç ayların mânevî hasılatı mevsimindeyiz. Gecelerimizi ne kadar doldurursak, kârımız o kadar olacak. Nisan yağmuruna tuttuğumuz avuçların dolacağı da muhakkak. Çünkü dua edin icabet edeyim, buyuran Rabbimizin yanındaki değerimiz de bu iltica ve yakarışımız nispetinde olacaktır.

Evet dostlar, seher vaktinde bağış isteyenin eli boş dönmez  Her saniyemizin silinmez arşiv değerinde olduğunu unutmamalıyız. Her 'an'ınla kul olmak, her 'an'ınla O'nunla olmak hedefinde; onlarca âyet ve hadîsle ihyası istenen gecelerin ne kadar değerli 'an'lar olduğunu idrâk etmeliyiz. Unutmayınız ki gecenin âbidi olmayan, gündüzüm mücahidi olamaz.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum