Filistin'i ön cephe olmaktan kurtarmak

Günlerdir 1,5 milyon insanın üzerine bomba yağıyor. Bir 'katliam' gerçekleştiriliyor Gazze'de, herkesin gözü önünde.
Hâlihazırda İsrail'i durduracak güçlü bir irade yok ortada. Uluslararası toplumu harekete geçirecek bir dizi çabadan da sonuç alınabilmiş değil.

İsrail, bildiğini okuyor her zamanki gibi. Havadan, karadan bombalıyor Filistinlileri. Son 10 günde hayatını kaybeden Filistinli sayısı 500'ü geçti. Bu rakamın beş katı kadar da yaralı var.

Son kara harekâtıyla katliamın daha ürkütücü boyutlara ulaşmasından kaygı duyuluyor.

***

Bu endişeyi taşıyanların büyük bir bölümü meydanlara çıkıp 'intikam yeminleri' ediyor.

Filistin'deki 'direniş'e destek veriyor, slogan atarak ya da hamasi nutuklar çekerek. 'Kana kan, dişe diş bir direniş' ile Filistin halkının huzura kavuşacağını savunuyorlar.

Güç dengesinin olmadığı bir ortamda direnişten, kavgadan, savaştan bahsetmek duygulara tercüman oluyor nispeten.

Ama bu tür tavırların yan tesirleri de olmuyor değil.

Mesela, akıl tutulmasına yol açıyor. Gerçek çözüm arayışlarını perdeliyor.

Akıl hissiyata, mantık duygusallığa mağlup olunca 'derdin dermanı' da başka vadilerde aranıyor.

Hâl böyle olunca da meselenin teşhis ve tedavisi konusunda aklıselimi ön plana çıkaran teşebbüslerin değeri pek anlaşılamıyor. Aksine eleştiri yağmuruna tutuluyor.

***

Şurası muhakkak. Her insaf sahibinin vicdanını kanatıyor Filistinlilerin maruz kaldığı acılar.

Burada üzerinde durulması gereken husus ise Filistinli gruplar dâhil bu davaya sahip çıkıyor görüntüsü verenlerin niyet ve icraatları.

- Filistin davasıyla yatıp kalkanların birinci önceliği gerçekten bu problemi çözüme kavuşturmak mıdır?

- Yoksa meseleyi çözümsüz hale getirerek kendi siyasî çıkarları hesabına Filistin davasını bir ön cephe haline getirmek midir?

Geldiğimiz noktadan bakınca öyle olduğu anlaşılıyor. İsrail'in son saldırılarına verilen tepkilere bakmak yeterli bu konuda.

Türkiye ve İran'ın dışında kimsenin umurunda değil Gazze'de yaşanan katliam.

Öyle olsaydı Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, bu kadar sessiz kalır mıydı?

Mısır, sınır kapısını kapatır mıydı?

Suriye, bu kadar sessizliğe gömülür müydü?

Suudi Arabistan, bu kadar pasif bir siyaset izler miydi?

Ürdün, bu kadar aciz bir tavır içinde olur muydu?

***

Anlaşılıyor ki; Türkiye hariç, bölgedeki aktörlerin çoğu kendi iç siyasî dinamikleri açısından yaklaşıyor meseleye.

Burada bir hususun altını çizmekte fayda var.

Ankara, Filistin halkının lehine olacak şekilde meselenin çözüme kavuşturulması için Arap ülkelerini ortak hareket etmeye zorluyor.

Tahran ise kendi hesabına Filistin meselesini bir ön cephe gibi görüyor ve sürekli direniş çağrısında bulunuyor.

Şaşırtıcı olan ise diğerlerinin tutumu...

Mahmud Abbas, Filistin davasının tek temsilcisi olabilmesi için Hamas'ın devre dışı bırakılmasından memnun sanki.

Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Ürdün, Hamas'la ilintili olarak İhvan-ı Müslimin yeniden bölgede güçlenir mi korkusunda.

Ama farkında değiller, ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra Sünnî dünyanın hem doğudan hem de batıdan büyük bir kuşatma altına girdiğinden.

Batı, uluslararası terörizm ithamıyla mefluç ediyor Sünnîleri.

İran da Batı ile mücadelesinde ön cephe yapmaya çalışıyor Sünnî dünyayı.

Sahi, Lübnan'daki Hizbullah örgütünün lideri Nasrallah, verdiği bir vaazla Kahire sokaklarını nasıl hareketlendiriyor acaba?
Düşünmek lazım.
Çözüm için de vakit kaybetmeden Filistin'i bir ön cephe olmaktan kurtarmak...
 
Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.