Ey insan! Bu haberden daha doğru bir haber var mıdır?

Ey insan! Bu haberden daha doğru bir haber var mıdır?

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Ve keza, bu âlemde pek ihtişamlı bir rububiyet âsârıyla şâşaalı bir saltanatın şuâları görünmektedir. Evet, görüyoruz ki, koca arz, sekenesiyle beraber, ehlî, zelil, mûtî bir hayvan gibi o rububiyetin emri altında beslenir. Güzde ölmesi, baharda dirilmesi ve bir Mevlevî gibi raks ve hareketi ve sair bütün işleri o emre tâbi olduğu gibi, şemsin de seyyaratıyla tanzim ve teshiri ve sair vaziyetleri o emre bağlıdır. Halbuki, azametli şu rububiyet-i sermediye ve bu saltanat-ı ebediye şöyle zayıf, zâil, muvakkat temeller ve esaslar üzerine bina edilemez.

Ve bu mütebeddil, belâlı, kederli, fâni dünya üzerine kaim olamaz. Ancak, bu dünya o azametli rububiyetin pek azîm ve geniş dairesi içinde insanları tecrübe ve imtihan, kudretin mu'cizelerini teşhir ve ilân için kurulmuş muvakkat bir menzildir ki, tahrip edilip pek muazzam, geniş, ebedî ve bâki bir âleme cüz olmak için tebdil edilecektir. Binaenaleyh, bu tebeddülât ma'razı olan âlemin Sânii için, diğer tagayyürsüz, sabit bir âlemin vücudu zarurîdir.

Maahaza, zahirden hakikate geçen ervah-ı neyyire ashabı ve kulûb-u münevvere aktabı ve ukul-ü nuraniye erbabı ve kurb-u huzur-u İlâhîde dahil olanlar, o Zât-ı Zülcelâlin, mûtîler için bir dâr-ı mükâfat ve âsiler için bir dâr-ı mücâzat ihzar ettiğini ve pek metin vaadlerle şedit tehditleri olduğunu kat'î ihbar ediyorlar.

Malûmdur ki, vaadleri ifa etmemek bir züldür. Hâlık-ı Âlem züll ve zilletlerden münezzehtir. Ve aynı zamanda, o hakikati ihbar eden ehl-i hakikat ve enbiya ve evliya ve asfiya cemaatlerine kâinat bütün âyâtıyla, kelimatıyla, zâhir olarak ihbarlarını teyid ve takviye ediyor. 

Ey insan! Bu haberden daha doğru bir haber ve bu sözden daha doğru bir söz var mıdır?

Ve keza, bu âlemin mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i âhiretin büyük meydanının çok misallerini, nümunelerini her vakit gösteriyor.

Ezcümle: Bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kemâ fi's-sâbık inşa ve iâde etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semâvat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri, birlikte, bilâhalt ve bilâgalat, kısa bir zamanda eski yazılarını iâde eden bir kudrete tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşa!

İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur'ân'la emrettiği,

فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللهِ كَيْفَ يُحْىِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْىِ الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 1

âyet-i kerimesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahatle şehadet ediyor.

Dipnot-1: "Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O herşeye hakkıyla kàdirdir." Rum Sûresi, 30:50.

Bediüzzaman Said Nursi
Mesnevi-i Nuriye