Evliya kerametlerinden fantastik edebiyatımıza

İmanlı sanatın sınırsız ufkunda-3

Evliya Menkıbelerinin meselemiz açısından bizi ilgilendiren yönü, onların birer fantastik dünya kaynağı olmalarıdır. Sanata türlü türlü renklerle akseden pek çok gerçeklik gibi kerametler de, tüm gerçekliklerini de koruyarak, sanata yansıyabilirler. Yani evliyaların Allah’ın ikramıyla gösterdikleri kerametler, günümüz fantastik edebiyatına kaynaklık edebilecek hayal zenginliğine sahiptir, diyoruz. Batı Fantastik Edebiyatı, yüzlerce yıldır kendi öz kaynakları olan Yunan Mitolojisinden, Hıristiyanlık kaynaklı hayal öğelerinden olabildiğince istifade etti. Elbette Haçlı seferleri yoluyla, ya da Endülüs kanalıyla gasp ettikleri/emanet aldıkları doğulu fantastik unsurların da tesiri görülür batının fantastik eserlerinde. Ancak felsefeden dile, kıyafetten mimariye, mitolojiden diğer bütün kültürel öğelere kadar, Batı Tarzı Fantastik Edebiyat adı üstünde tamamen batının izlerini taşır.

İmanlı Fantastik Edebiyat ise elbette batının dünya edebiyatına kazandırdığı faydalı yöntemlerden, biçimsel buluşlardan istifade edecektir. Ve yine elbette batı edebiyatının ürünlerinden dersler almaya devam edeceğiz. Fakat Menkibe Kurgu edebiyatımız, bu edebiyatın devamı ya da aynısı kesinlikle olmayacaktır. Yani özgün Hayali Kurgu Edebiyatımızı bir an önce inşa edeceğiz/etmeliyiz.

Şu da bir gerçek ki edebiyatta kaynak olanaklarını sınırlandırmak hayal dünyamızı kısırlaştırmak noktasında olumsuz bir özelliği de içinde barındırabilir.Yani Yunan Mitolojisi okumayacağız, ya da batının fantastik ürünlerinden feyz almayacağız demek asla mümkün değildir. Fakat belki de içten içe küçümsediğimiz kendi fantastik dünyamızın kaynaklarına da yöneleceğiz. Bu yönelişin sonunda, tarihin altın sayfalarında gizlenmiş bizim olan bambaşka bir Fantastik Dünyanın tüm renkleriyle, estetiğiyle ve hayal zenginliğiyle zihinlerimizi kuşattığını müşahede edeceğiz.

Peki kendi fantastik edebiyatımızı oluşturduğumuzda ortaya koyacağımız fantastik ürünler Batı edebiyatından hangi yönlerle ayrılacaktır? İsterseniz asıl meseleye geçmeden bu soruyu da kısaca cevaplayalım:

1-Batı Fantastik Edebiyatının etkisiyle oluşmuş fantastik eserlerimizin pek çoğunda kahraman isimleri Türkçe değildir. Bu isimler ya Latince ya da Yunanca kökenli isimlerdir. Fantastik ürünlerimizde geçmişte yaşamış kimi örnek kahramanlarımızın isimlerini kullanmanın zamanı geldi de geçiyor.

2-Batı Fantastik Edebiyatı, Yunan Mitolojisinden ve Hıristiyanlık kaynaklı bazı motiflerden esinleniyor demiştik. Biz de eserlerimizi oluştururken, tüm kültür ürünlerimizden; masallarımızdan, destanlarımızdan, efsanelerimizden, halk hikayelerimizden, evliya menkıbelerinden ve dini kaynaklarımızdan istifade etmeliyiz.

3-Batı Fantastik dünyası ürünlerinin pek çoğunda tesadüflerle oluşan kahramanlara ve tüm kutsal değerleri yadsıyan seküler felsefelerin derin izlerine rastlanır. Bu romanlardaki kahramanlar hiç kimseye karşı sorumluluğu olmayan, adeta gücü kendinden menkul yarı Tanrı kahramanlardır. Gezegen yaratan Transformerlardan tutun da, hayatında bir kez dua etmemiş sadece büyüden medet uman kahramanlara kadar bizim manevi kabullerimizle çelişen bir Tanrılar enflasyonuna açılan kapıdır bu dünya.

Bu yönüyle batı elbette kendi hayal geçmişiyle oldukça tutarlıdır. Yunan mitolojisindeki Tanrılar savaşı, fantastik edebiyat düzleminde böylece devam ettirilmektedir. Fakat böyle bir dünya, farkına varmadan bizi değiştirmekten, bizi bize yabancılaştırmaktan başka bir faaliyet icra etmez. Bizler “Tevhid” bayrağını taşıyan “Birleyiciler” olarak, elbette böyle müşrik bir dünyanın baş kahramanı, yani okuru-yazarı olamayız. Çünkü okumak-yazmak inşadır ve biz böyle paganist bir dünyayı inşa etmekten uzak durmak zorunda olanlarız. İmanlı sanatın, yani Hakiki Sanatkâr’a âyna olan Gerçek Sanatın ürünleri böyle bir “kesret”te boğulmayı kabul etmez. Aksine kesretteki vahdeti göstererek, insanlığa sonsuzluk kadar geniş bir kapı aralar.

4-Oluşturduğumuz fantastik dünyanın dilinden tutun da mimarisine kadar tüm cephelerine kendi kültür ve medeniyetimizin bayrağını dikeceğiz. Batılılar tarihi mimarilerini bugün de tüm canlılığıyla yaşatıyorlarsa, bunda ortaya koydukları edebi eserlerdeki mimari tasvirlerin müthiş bir etkisi vardır. Biz de oluşturduğumuz eserlerde; Peygamberlerin, Selçukluların ya da Osmanlıların mimari eserlerinden esinlemeler alacağız.Yapacağımız mimari tasvirler, geleceğin Türkiyesinin/İslam dünyasının mimari yapısını da olumlu yönde etkileyecektir. Dilimiz ise, Selçuklu’dan bugüne, içerdiği tüm kelime ve kavram hazineleriyle birlikte Türkçe olacaktır.

5-Bizim oluşturacağımız eserler, ahlaki kurallardan özgürleşmiş eserler asla olmayacaktır. Bu konuda rehberimiz, Kur’an ve sünnet yanında binlerce yıllık gelenek ve göreneklerimiz olacaktır. Bu eserleri okuyan gençlerimiz, aynı zamanda ahlak anarşisinin tasallutundan kurtulacak olan talihliler de olacaklardır. 

6-İmanlı Fantastik dünyanın eserlerinde kin ve nefret duygularına rastlanılmayacaktır. Bu eserlerde baştan sona, sevgi, adalet ve barış dili hakim olacaktır. Çünkü bu yeni edebiyatın mimarları, dünyanın içinde bulunduğu hususi durumun farkındadırlar. Bu hüsran asrında, yeni fitne ateşleri yakmadan, birlik ve beraberlik için gayret göstermenin farkında olmaktan öte, ihtiyacındadırlar. Mısır, Arakan, Suriye gibi sorun alanlarında yaşayan kardeşlerimize umut ve özgüven aşılayacak bir kahramanlar dünyası inşa edilecektir.

7-İmanlı fantastik dünyayı temelden son katına inşa faaliyetine girişenler, artık kutlu bir davanın fertleri olarak anılacaklardır. Bu kutlu dava için adım atmış herkes, hayali değil ama gerçek kahramanlar olarak tarihimizde yerlerini alacaktır. Çünkü bu kahramanlar, geçmişin zulüm dolu karanlıkları arasından apaydınlık imkanlarıyla doğmaya hazırlanan, adalet dolu bir dünyayı inşa etme derdinde olan Sanat-Erenlerdir. 

8-İmanlı Fantastik Edebiyatın ürünleri arttıkça, toplumumuz batılı değerler karşısındaki tüm komplekslerden sıyrılacaktır. Günümüzün Battalnameleri, Hamzanameleri, Hz.Ali Destanları ve Fütüvvetnâmeleri olacak olan Hayali Edebiyatımızın ürünleri oluşturuldukça, gençlerimiz kendi inanç ve değerleriyle ayakta dimdik kalabileceklerini, kendi medeniyetlerini inşa etmek için pek çok haklı sebepleri olduğunu fark edeceklerdir. 

EVLİYA KERAMETLERİNDEKİ FANTASTİK MOTİFLER

Batı Fantastik Edebiyatında kullanılan pek çok Fantastik Motifin aslında bizim fantastik dünyamızdan alıntı olduğu yönünde ciddi şüpheler vardır. Mesela Frank HERBET’in “Dune Mesihi”sinde geçen “aynı anda çok yerde olan” “Kuisatz Haderah” Evliya Menkıbelerinde “Tayy-ı Mekan” terimiyle ifade edilirdi. Bu kitap yazılmadan binlerce yıl önce İslam topraklarında pek çok gerçek “Kuisatz Haderah”lar yani “Gavs-Kutup Hazretleri” yetişmişti. Üstelik bu veliler “Tayy-ı Zaman” yani “aynı anda farklı zamanlarda olma” gücüne de sahipti. Batının pek çok bilim kurgu ürününde kullanılan “zamanda yolculuk” motifinin binlerce yıl önce yazılmış menkıbe kitaplarında var oluşu, evliyalarımızın kerametlerinin de batılılar tarafından gasp edilmiş olabileceğini düşündürttü bana. 

Binbir Gece Masalları yoluyla doğulu bazı tür ve motiflerin Batıya geçtiği bilinen bir gerçekti. Fakat belki de pek önemsenmeyen ya da bize unutturulan bir kalemiz vardı bizim. Bu sağlam kale, binlerce yıl boyunca hayal midemizi gıdasız bırakan materyalizm ve seküleriz karanlıklarına karşı direnmeyi başardı. Alevisinden Sünnisine, Anadolu’nun tüm evlatları, yüzyıllar boyunca bu sırlı kerametler dünyasının kapısından medet umdular. Hızırlar, Dedeler, Ak Sakallı Pirler, Abdulkadir Geylaniler, Hacı Bektaş-ı Veliler maddeci zihniyetin telkiniyle çoraklaşmaya yüz tutan hayal dünyamızı türlü meta-fizik ırmaklarla, mânevi sızıntılarla beslediler.

Bu gerçekleri fark ettikten sonra, 2006 yılında Evliya Menkıbelerini incelemeye karar verdim. Bu menkıbelerde geçen kerametlerin o güne kadar hiç de fark edilmemiş zengin bir fantastik dünyanın kapısını araladıklarını fark ettim. İmanlı Sanatı besleyecek berrak bir kaynak daha bulmuştuk sonunda. Ak Sakallı Pirlerden, Pir-i Fâni Hızırlardan destur alarak, o dünyanın rengarenk keramet çiçeklerinden derlemeye başladık. Bu arada Menkıbe Kurgu türünde yazdığım Göksel İhtilal, Fatih Sultan Mehmed Han Dirildi, Sınır Ötesi Operasyon, Şehitler Vadisi Çanakkale gibi romanlarımda bu zengin kerametler dünyasından istifade ettiğimi de söyleyeyim. Hayali edebiyatımıza kaynaklık edecek bazı kerametleri sizlerle paylaşmadan önce birkaç önemli hususu açıklayalım.

Sahih rivayetler yoluyla bizlere kadar ulaşan evliya kerametlerine “hayal ürünü” dememiz asla mümkün değildir. Bu kerametler, onlara şahid olan insanların İslam’ın hakikatlerini kabul etmesine vesile olacak kadar gerçek ve yaşanmışlardır. Ayrıca bir veli için “keramet” hiçbir zaman amaç olamaz. Keramet seçkin kullara bahşedilen bir ilahi ikramdır. Kerametlere mazhar olan velilerin başında ise Abdülkadir Geylâni (K.S) gelir. Şimdi bu mübârek zâtın kerametlerinden bazı örnekler göstererek, İmanlı Fantastik Edebiyatımızı oluşturmak için kullanabileceğimiz zengin kaynaklara dikkat çekelim.

AYNI ANDA FARKLI MEKAN/ZAMANLARDA BULUNMA (TAYY-İ MEKAN-TAYY-İ ZAMAN)

“Sultan Şeyh Abdulkadir şu anda “Benim şu ayağım bütün velilerin boynu üzerindedir” dedi. Ben de boynumu uzattım.
……………………………………..
Diğer şehirlerde bulunan bütün velilerde bu sesi duydular ve boyunlarını uzattılar.”

(Ariflerin Menkıbeleri, sh: 31)

HIZIRLA KARŞILAŞMA :

Gavs-ul Âzam Abdulkadir Geylâni anlatıyor:

“Ara sıra gâipten yanıma bazı kimseler ve ciniler gelir, gerçek yolu sorarlardı.Ben de onlara Hakk’a giden yolu tarif ederdim.Irak’a ilk girdiğimde Hazret-i Hızır (A.S) ile karşılaştım.”

CİNLERİN İTAATİ :

Cinnilerin Meliki:

-Evet, dedi.Sultan Şeyh Abdulkadir evinin penceresinde oturur, yeryüzündeki kovulmuş cinlere bakar.Onlar onun bakışının heybetinden kaçacak delik ararlar.Hem Cenab-ı Hak bir kulunu KUTUB etti mi insan ve cinler hakkında ona bir çok imkanlar verir”

(Ariflerin Menkıbeleri, sh:27)

RÜZGÂRA SÖZ GEÇİRME VE ÖLÜ HAYVANLARIN DİRİLMESİ

“Abdulkadir Geylani yüzünü göğe doğru kaldırdı.

-Ey rüzgâr, dedi. Kırlangıç kuşlarının başlarını bedenlerinden ayır.

Bu emir üzerine hemen kuşların kafaları bedenlerinden ayrıldı. Her birisi bir tarafa düştü. Abdulkadir Geylani Hazretleri sessiz ve sakince vaaz kürsüsünden indi. Kuşların bedenleriyle başlarını toplayıp bir araya getirdi. Sonra elini üzerlerine koyarak:

-Bismillahirrahmanirrahim, dedi.

Kuşlar Allah’ın izniyle dirilip kalktılar ve havada bir müddet uçtuktan sonra kaybolup gittiler.” (Ariflerin Menkıbeleri, sh: 28)

ŞEKİL DEĞİŞTİRME VE UÇABİLME:

Abdulkadir Geylâni’nin annesi anlatıyor:

“ Karşıma siyah bir bedevi çıktı, üzerime saldırdı.O zaman ben feryad-u figan etmeye başladım.Birdenbire gökyüzünde beyaz bir doğan peyda oldu ve bedevinin tepesine çullandı, başına vurmaya başladı.Nihayet bedevi çaresiz kalıp kaçtı.Doğan da benim başımdaki örtüyü alıp semaya gitti.O kuşa şimdi dahi hala hayret ediyorum.

Bunun üzerine Abdulkadir tebessüm edip annesinin yanından ayrılmış, bir müddet sonra da elinde bir başörtüsü ile gelerek şöyle demişti:

-Anneciğim!İşte bu senin başörtün, o gördüğün kuş da (Doğan da) bendim.”

(Ariflerin Menkıbeleri sh: 8, 9) (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum