Ene, ‘ben’in muhitinde

Ene bahsinin anlaşılması için bir ön hazırlık yapılması gerekir. Çünkü felsefe tarihindeki fikirler, ekoller, şahıslar yer yer zikredilmiş. Bediüzzaman cümlelerini tahlil ederken bu ekollere ve kişilere, zihniyetlere, felsefe tarihinin akışı içinde yer veriyor. Onlar hakkında bir hazırlık yapılıp daha sonra okunması gerekir.

Bir diğer yanı Ene bahsi çok yüksek bir bilgi ve kültür seviyesine hitap ediyor, çünkü eserde felsefe tarihinin bu anası ve mayası olan, bütün dini ve felsefi kısmen sanat bahislerinin odağında bu kelime bulunuyor. Bizde felsefe tarihi okuyan insan çok azdır, ilgisi varsa okumuştur. Okumak bir yana bu bahis bir sentez, özetleme, icmal, icmalin tafsili açılımı gerekir. 

Bediüzzaman ene ile ilgili 35 cümle sarfetmiş. Dokuz sahifelik metinde, tamamı kısaca tarif cümleleri ile öne sürülüyor. Daha sonra bahis açılıyor ve örneklemeler yapılıyor. Bu yapılan işin nasıl bir büyük kariha ile yapıldığı, tarandığı ve icmal ve tafsil yapıldığı benim gibi küçük akılların anlayabileceği bir iş değil. Bu bahis felsefe, sanat, edebiyat, ilim mahfellerine ne kadar yansımış, yazıldığından bugüne geçen bu kadar zamana rağmen toplumun özellikle ilim çevrelerinin ilgi alanının veya bilgi alanının neresinde kalmış. Gece yarısı kalkıp bir muhitin ekmeğini hazırlayan fırıncılar ne kadar zamanı iyi kullanmalılar, çünkü ekmek zamanında piyasaya çıkmazsa büyük sıkıntılar olur. Ene bahsi de tıpkı o fırıncının endişesi gibi bir takım endişeleri olan insanların şerh edip ilim felsefe muhitlerine yayması gerekir. Biz yaptıkta ekmek elde mi kaldı, yapılan ekmek illa müşteri bulur. 

“Ene zaman-ı ademden şimdiye kadar alem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nurani bir şecere-i tuba ile müdhiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir.” Zaman-ı Adem, Hz. Ademden beri, şimdiye kadar yani bütün peygamberler tarihi, dinler tarihi ona paralel gelişen felsefe tarihi, düşünce tarihi, mitoloji, ilim tarihi, sanat tarihi bu iki şecerenin meyveleri. Demek öyle iki ağaç ki devirlerdir, meyvesini veriyor. Her fikir, her düşünce, her itikad onun meyvesi ya tuba ağacının meyvesi, ya da zakkum ağacının meyvesi. 

Hz. Adem Allah’ın hatırlatması ve ikazına rağmen şeytanı dinledi ve cennetten çıkarıldı. Çıkarılma fiili hangi ağacın meyvesi acaba, şeytanı dinlemek hangi ağacın meyvesi. Allah “Ey Adem ben sana o ağacın meyvesini yeme demedim mi? Sana o adamı dinleme demedim mi?” söylemiş Kur’an’ın lisanı ile. Babamızdan beri hayatımız iki meyve arasında gidip geliyor mu gelmiyor mu? Bazen tubaya yakın bazen zakkuma.

Hz. Nuh “Yarabbi ben mağlubum” demiş. “O halde sen bir gemi yap biz seni kurtaralım onlardan demiş” Sahib-i Kainat. Gemiyi yaparken sapkın şaşkınlar “Ne yapıyorsun Nuh?” demişler. “Gemi yapıyorum, sizden kurtulacağım” deyince gülmüşler. “Bir gün de ben size güleceğim” demiş. Gemi dalgalar arasında yol alırken oğlu ona katılmak istemiş ama Allah onun ehlinden olmadığını onu alamayacağını hatırlatmış. Oğul bağıra bağıra boğulmuş. Oğul zukkum ağacının meyvesini yemiş garkolmuş. Baba Tuba ağacının.

Firavun ordusu ile Hz. Musa’yı (as) arkasından “ha yakaladık ha yakalayacağız” gibi. Ümmeti Cenab-ı Musa’ya demiş “Ya Musa arkamızda Firavun, önümüzde deniz, ne yapacağız biz?” Hz. Musa “Beni Rabbim hiç mahcub etmedi“ demiş. Allah, “Musa asanı denize vur” demiş. Deniz açılmış arkadan koşan Firavun zakkumdan zehirlenmiş. Tam yakalayacağı an denizin girdabına düşmüş. Ümmet Tuba’nın meyvesini yemiş felaha ermiş, firavun zakkumdan fena ve fani olmuş.

“Heraklietos’a  göre evrenin temel maddesi ateş’tir. Ateş, bütün varolanların ilk gerçeğidir. Bütün karşıtların birliğidir, içinde bütün karşıtların eridiği birliktir.” İlk çağın bu büyük telakki edilen filozofunun fikri tam bir zakkum meyvesi. 

Parmenides’e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani varlık, mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur. Bediüzzaman bu fikri eleştirir, maddeyi ezeli ebedi gören anlayışı, yani bir nevi tanrılaştırma. Madde kendinden doğan yani türevlerini düşünemez, yani un varsa ondan doğanlar da undandır gibi. Unu yaratan ekmek olmayı da pasta olmayı da düşünmüştür ki yaratmış.

Tır yoksa un ekmek olmayı düşünüp de un olamaz. Ene risalesinde felsefe tarihinin zakkum meyvesi olan telakkilerini eleştirir Bediüzzaman. Sözler’de sahife 525’den 529’a kadar bu fikirleri eleştirdiğini görürüz. O büyük bir felsefe tarihi eleştirmenidir, münekkididir. Critical essaydır onun yorumları.

Antik Çağ Yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar (ilk filozoflar veya doğa filozofları) daha ziyade materyalist görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos’la devam etmiştir.

Bediüzzaman Demokritos’un atomcu felsefesini çok yerde eleştirmiştir, o atomun hareketini irade-i ilahiye değil kendine bağlar. Bediüzzaman bunu Zerre risalesinde başka yerlerde şerheder. 

Alman filozofu Kant ve Schelling‘in felsefeleri devlet tarafından desteklenmiş. Risale-i Nur’un da bu şekilde savunulması gerekir, çünkü bu toplumun dini, itikadi, ilmi, felsefi düzlüğe çıkması gerekir. Nihilst ve ateist ve deist romanlar ve ilmi denilen eserler o kadar belli çevrelerce destekleniyor ki, farkında olmadan toplum özellikle lise ve üniversite çevreleri zehirleniyor. Diyanet ve kültür bakanlığı bunları bir gümrükle denetlemesi gerekirken bu konuda yetişmiş olayları denetleyen bir kültür ve din ekibi yok. Klasik Kur’an meali ile batının bataklığından gelen ve öğrenciye sunulan bu kitaplarla mücadele edilmez, Allah sonunun hayır etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum