Enaniyet zinciri

Lanetli İblis’i ebedi olarak vartaya sürükleyen enaniyet, kabardığı zaman bütün haseneleri zir ü zeber eder. Bir iyilik yaparsın, yaptığın iyiliğe sevgi ve merhameti katarsan; daha doğrusu bu yaptığın iyiliği Allah için yaparak başa kakmazsan o iyilik gerçek iyilik olur. Ama yaptığın iyiliğin içine enaniyeti katarsan, hasenatlıktan çıkar seyyie gayyasına düşer.

Bir insan ilim tahsil eder, ilmin deryasında yüzer ve ilmin künhüne vakıf olur; ancak ilmî enaniyet benliğini kuşatırsa, o ilim değil cehalet olur. Bir zaman bir ilahiyat profesörü ile Kur’anî harfler konusunda bir münazarada bulunmuştum. Konu Kur’an-ı Kerim’in latin harfleri ve Arapça harfleri ile yazılmasının farkları hakkında idi.

Ben dedim ki, ikisi arasında çok fark var. Kur’an-ı Kerim asla Latin harfleriyle yazılamaz. Bu profesör arkadaş buna şiddetle itiraz etti ve ikisi arasında bir farkın olmadığını söyledi. Dedim ki, bak bir Allah kelimesini Latin harfleriyle yaz ve baştaki A harfini çıkar; llah olur ve bir putun adıdır. L harflerini çıkar, ah nidası ortaya çıkar ki, Allah kimseye ah vermesin; iyi bir nida değildir. Ah nidasından A harfini çıkar “h” harfi tek başına bir anlam ifade etmez; zira sesssiz harftir. Aaaa! dersin bir anlamı var; oooo! dersin bir anlamı var ama h harfinin tek başına bir anlamı yok. Bir de Allah kelimesini Arapça yaz ve elifi çıkar Lillah olur ki Allah için anlamı taşır. Bir lam harflerini kaldır, o zaman hu olur ki, bu da Allah’a atfedilen bir zamirdir. Yani Allah kelimesini Arap harfleriyle yazdığında iç içe anlamlı ifadeler ihtiva eder.

Bu profesör arkadaş şiddetle karşı çıkarak “Sen Hurufilik yapıyorsun, hiçbir farkı yok,” diye bağırdı. Ben, “Olur mu, farkı ortada,” desem de aldırmadı ve şöyle karşılık verdi: “Senin ilmin ne ki, senin ilmin benim ilmimim zekâtı etmez!!!”

Şimdi böyle bir ilmin ne ona faydası ne de insanlığa faydası olabilir. Zira enaniyet zirve yapmış. Benim ilmim onun ilminin zekâtı etmiyormuş; bari zekâtı etseydi; neyse. Hani fazilet sahibi biri demiş ya, “Bildiğim tek şey varsa, hiçbir şey bilmediğimdir,” diye. Ne kadar doğru söylemiş. Biz neyi biliyoruz ki, bildiğimiz bilmediğimizin zerresi etmez. Hele bildiklerimiz bizi ilmî enaniyete sürüklüyorsa, vah ki ne vah; işte o zaman İblis’in düştüğü vartaya düşeriz.

Mezkûr enaniyet vartasına düşen Karun’u hatırlayın. Allah Hz. Musa’ya; “Git Karun’a söyle malının zekâtını fakir fukaraya versin,” mealinde emir buyurduğunda, Karun, “Ben bu malımı kendi ilmimle intihap ettim,” mealinde karşılık verince Allah, onu malıyla birlikte yerin dibine gömmüştü. Yunus Emre’nin dediği gibi, “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir; sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?” Yani gerçek ilim kendini bilmektir. Kendimiz ise acz ve fakr içinde yoğrulmuşuz. Yine Yunus Emre’nin dediği gibi, “Bir avuç toprak, biraz da suyum ben; neyimle övüneyim işte buyum ben.”

Gelelim, “Enaniyet Zinciri”ne.. Enaniyet Zinciri, bazı camilerin girişinde asılı olan bir zincirdir ki, Sultan Ahmed Camii girişinde de mevcuttu; halâ duruyor mu bilmiyorum. Bu zincirin cami girişinde asılı olması Osmanlı padişahlarının atlarından inerek boyunlarını eğmek suretiyle camiye girişlerini sembolize ediyordu. Yani camiye girişte artık padişahlık bitmiştir; kul olarak giriyorsun, anlamına geliyordu. Hatta “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var,” uyarısı da bu bağlamda dillendirilen bir ifadeydi. Osmanlı’daki bu zarafeti şimdiki idarecilerde bulmak ne kadar mümkün; düşünülsün…

Mütevazı Sultanlardan İbrahim Ethem hazretleri, tahtı ve tâcı terkederek, kendini ibadete vermişti. Bu meyanda kendi yaptırdığı bir camide ibadet ediyordu. Yatsı namazından sonra ibadete dalan İbrahim Ethem, caminin bir köşesine kıvrılarak sabah namazına kadar biraz uyku çekip yine ibadete devam etmek ister. Ancak camiye yeni alınan bir görevli onu görünce yaka paça dışarı çıkarır. Kendisinin camiyi yaptıran İbrahim Ethem olduğunu bilmiyor olmalı ki, “İbrahim Ethem, senin gibi çulsuzlar burada konaklasınlar diye bu camiyi yaptırmadı,” mealinde sözler söyleyerek onu azarlar. İbrahim Ethem çar naçar camiden ayrılır, dışarı soğuktur; ancak İbrahim Ethem gurur hissi uyanır diye, kendisinin İbrahim Ethem olduğunu söylemez ve sabah namazına kadar bir ekmek fırınında sabahlar.

İşte kardeşlerim, hangi mevkide olursak olalım, hangi unvana sahip olursak olalım; ahiri ölüm değil mi, sahibi olduğumuzu zannettiğimiz her ne varsa, hepsi kabir kapısında sona ermiyor mu, o halde neye sahipsek, onları Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirerek, Allah için harcamakla mükellefiz. İyi bir araban mı var, olsun kalbine koyma garaja koy ve onunla Allah yolunda icraatlar yap. Bunda bir beis yok. Ama o arabanı sırf gösteriş ve enaniyet için kullanırsan, işte o zaman Marmara çırası gibi yanarsın vesselâm. Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum