Edebiyatımızda Münacaat /Dua geleneği ve Bediüzzaman’ın Münacaat’ı

Çok zaman Münacaat’ı okurum. Son üç gün içinde iki defa okudum, sanki birisi işaret etti. Her okuduğumda hayret ettiğim büyük bir telif. Hayret, edebiyatta, tasavvufta ve dinde bir makam ama hayret etmek izah edilmeyen bir hayranlık duygusu. Neden hayret ettiğini insanlar çok zaman izah etmezler, izah edilmeyen beğeni estetikte makbul değil.

Türk edebiyatında, divan edebiyatında münacaat geleneği çok yaygın. Daha sonra Tanzimat’tan itibaren yine yazarlarımız, şairlerimiz münacaatlar yazmışlar. Bunlardan biri Şinasi’nin münacaatıdır.

Mukayeseli bir yol izlemek istedim. Gerek divan şiirinde ve daha sonraki dönemde dua şiirleri yazılmıştır. Divan şiirinde kendini acındırmak ve Allah’ın rahmetinden ümid beklemek, yazılan şiirlerin hakim çizgisidir.

Onlarla Bediüzzaman’ın münacaatı karşılaştırılmaz desem yanlış olur ama Bediüzzaman kimsenin ulaşamayacağı bir büyük irtifaden yazmıştır bu eserini. Eserde en önemli şey yazarın muhayyile zenginliğidir, Bediüzzaman’ın en büyük tarafı da budur. Büyük sanatçıların zenginliği muhayyile zenginliğidir.

Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı bir büyük eserdir, hatta azametlidir. Ruslar o savaşa Borodino savaşı derler. Napolyon da Moskova seferi. Şahıs sayısı 500 olan bu eserde bu 500 şahsı eserde yerli yerinde ve ilişkiler ağında kullanmak hayret ötesi bir hayrettir. Burda bir şerh yazalım, Allah’ın romanı olan bu varlık aleminde ne kadar canlı var hepsi yerli yerinde ve birbiri ile ilişkiler ağı içinde. İşte o büyüklüğe secde ediyoruz.

Resulullah (asm) gece dolaşır ve gökyüzüne bakar. “Ne kadar güzel bir dünya yapmışsın bize Allah’ım” dermiş. Yanında bir küçük çocuk gider bunları annesine hikaye edermiş. Annesi de onu “sen o dolaşırken yanında bulun, gel bana anlat” dermiş. Ne bahtlı insanlar, keşke ben o çocuk olsaydım. Ham hayal himmet ham, Iğdır’da ne arkadaşlarım var Allah’ım bana yardım et.

Kaşındır kab-ı kavseyn-i ev edna
Yüzündür Sure-i Rahman nedendir?
Anam bunu defle söylerdi, ağlardı gözleri su çanağı.
Ana ana beni de al yanına
Uşaklarım var koyayım kimin yanına
Zulüm tak etti canıma
Ana ana kurbanolim sana

İkinci özelliği münacaatın tasarım ve tanzimi. Eserin tasarımı yine harika. Allah‘ın yarattığı her varlık ve olaylar zincirini yukarıdan aşağı sanatül tedelli ile sıralamış, Kastamonu’nun zulüm ortamında bu kadar büyük bir sıralama yazarın muhayyile ve tasarımının harikalığından kaynaklanıyor. Ama olaylardan hiç etkilenmemiş, sanki boğazda bir yalıda mutavattın gibi.

Edebiyat eleştirmenleri bu eser ile edebiyat geleneğimizdeki dua şiirleri karşılaştırmaları lazımdır, çünkü mukayese bir şeyin değerini ortaya koyar. Burada bir de telif yani eserin yazımı var, birer paragraflık birbiri ile mantıki bağlarla bağlanmış cümle blokları. Bir diğer özelliği hakikate ve ilme mutabık olması.

Bediüzzaman büyük bir ilim adamı, burada birçok ilmin verileri ile olayları izah ediyor daha sonra bu verileri ve yapılan fiili Allah ile bağlantı kurarak anlatıyor. Bediüzzaman tabiat risalesindeki isbatiyeciliğinden daha ileri burada herşeyi akıl ve ilim planında ele alıyor. Daha sonra onun ile Allah arasında irtibat kuruyor müteakiben ortadaki olağanüstü vakayı duaya dönüştürüyor. Üçlü bir dönüş, kreasyon var. Bir Kristof Kolomb olsaydı bu Münaacat’ı keşfedip her seviyede öğrencinin önüne koysaydı. O zaman bu felaketler olur muydu. Erdoğan Abi, sosyal, siyasi ve kozmik felaketlerin bir nedeni bu olsa gerek. Domates yasak olsaydı ne medhiyeler dizilirdi. Nurlar yasak değil ama yine garip bir korku var ekabirde neden anlamıyorum.

Bir ticaret yapamadım nakti ömür oldu heba
Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bihaber
Ağlayıp nalan ettim düştüm yola tenha garip
Dide giryan sine biryan akıl hayran bihaber

Bir özelliği bilgi derinliği. Yazar bazen biyolog, bazan astronomici, bazan bazan bazan…

Bilgiyi marifetullaha çevirmeyi iki yüz yıldır ne batı ne de biz yapamadık. Bizimkiler ağlama orataryosu ile hüzün senfonisi ile meşgul, mendilsiz ağlamak ve sızlanmak. Ne solcular, ne dindarlar, ne milliyetçiler yeni bir dünya ortaya çıkaramadık. Birbirimizi yedik, hala yiyoruz. Demirel’in bir sözü vardı. “Vatan, vatanı kurtaranlardan kurtarılmalı.” Ne kadar harika bir söz.

Bir diğer özelliği ihata etmek. Bilgiyi ihata ve bilgiyi dönüştürmede ihata. Koca evreni evi gibi dolaşmak. Semada dolaşıyor, denizlerde dolaşıyor, tabiatta dolaşıyor, bütün varlıklar ve olaylar arkadaşı onların halini hatırını soruyor. Yıldızlar ondan memnun doğal seyirle faille münasebetsiz olaylar birden tanrısal objelere dönüşüyor, bunları körpe dimağlar okuyamazsa, hala tabiat ana, hala tabiat ana… Hepsi harika tantana…

Ey millet-i merhume uyansana.
İşte münacaat okusana
Kalplerdeki akıllardaki sayısız put
Alıp sokağa atsana
Ana ana bir halimize baksana
Geldiler gittiler ortada kaldı şura
Çok beklersin himmet baba…

***

Bir diğer özelliği özetlemeler:

"Ey Fatır-ı Kadir Ey Müdebbir-i Hakim Ey Mürebbi-i Rahim

Resul-i Ekrem aleyhisselatü Vesselamın talimiyle  ve Kur’an-ı Hakim’in  dersiyle  anladım ve iman ettim ki nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar ve senin sıfat-ı kudsiyeni ve esma-yı hüsnanı bildiriyorlar öyle de zihayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dahili ve harici azalarıyla  ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile  yerleştirilen alat ve duygularıyla ve cesedinde gayet sanatlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir  tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle senin vücub-ı vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna  şehadet etmesin.

Çünkü bu kadar basirane nazik sanat ve şuurkarane ince hikmet ve müdebbiranı tam muvazeneye elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir ve kendi kendine teşekkül edip olması ise yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünkü o halde her bir zerresi herbir şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alakadar olduğu herşeyi, bilecek, görecek, yapabilecek adeta ilah gibi bir ihatalı ilmi ve kudreti bulunacak, sonra teşkil-i ceset ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.  Ve heyet-i  mecmuasındaki vahdet-i tedbir vahdet-i idare ve vahdet-i neviyye ve vahdet-i cinsiye  ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde  müşahade edilen sikke-i fıtratta birlik ve her bir nevin efradı simalarında görülen  sikke-i hikmette ittihad  ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi  keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki  senin vahdetine kati şehadette bulunmasın  ve herbir ferdinde kainata bakan  bütün isimlerin  cilveleri bulunmakla vahidiyet içinde senin ehadiyetine işareti olmasın.”

Bir çok özetlemeden bir tanesini aldım. Akla zarar özellikler ve maharetler yumağı. Cümleler nasıl birbirini düzen içinde takip ediyor, bir fazla cümle bir fazla yorum yok, ne kadar cümlede iktisat teorisini uygulamış.

Ne kitaptır bu eserler aklı fikri bi karar eyler
Hep telifat-ı acib birbirini piş-i çeşmimizde takib eder.
Mülkünü Rabbi ile düzenle hikmetle rabteyler
Subhanallah Allahuekber Elhamdüllillah der serapa alem

Bediüzzaman sanki Yunus’un dua ilahisini kaleme almış.

İlahi

Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlam seni

Sular dibinde mahiyle
Sahralarda ahu ile
Abdal olup yahu ile
Çağırayım Mevlam seni

Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevlam seni

Derdi öküş Eyyub ile
Gözü yaşlı Yakub ile
Şol Muhammed mahbu b ile
Çağırayım Mevlam seni

Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım Mevlam seni

Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım Mevlam seni

Yunus Emre Hazretleri

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum