Duyguların tekâmülü

Asıl adı “his”tir duygunun. Duygu tam olarak his kelimesini karşılamıyor sanki. Duymaktan gelen duygu, beş duyu organı ile algılanmayı ifade ediyor olmalı.

 

Hissetmek görmek, işitmek, dokunmak, koklamak, tatmaktan öte bir şey.

Lâtife kelimesinin sözlük karşılığı da duygu olarak tarif ediliyor.

Halbuki, lâtife denilince his ten daha çok geniş mânâyı ifade eder. Hem derin gem geniş mânâları vardır.

 

Lâtifeleri kesin bir sayı ile sınırlamak mümkün olmamakla birlikte ehl-i tasavvuf “letâif-i aşere” olarak tanımladıkları on lâtifenin inkişafı tasavvuf terminolojisi ve öğretisinde seyr-i süluk denildiğini biliyoruz. Tasavvuf alanında fikir beyanı boyumu aştığından şimdilik teğet geçmek daha uygun olur.

 

Lâtifelerin inkişafını Üstad Bediüzzaman; her latifenin kendine has midesi olduğuna dikkat çeker.

 

Cismani bedenin besin aldığı mideye uygun gıda maddeleri gıda mühendisliğinin, diyet uzmanlarının sağlıkçıların konusu.  Yanlış beslenme hem bedene hem hayatın diğer alanlarını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Fayda-zarar, besinin mahiyeti, türü, alınma miktarı ve alınma periyotları, o esnadaki psikolojik durum gibi bir çok etkenler vardır.

 

Peki diğer duygu ve lâtifelerin midelerine uygun besinler; türleri, alınma şekli, miktar-doz, temini, alınma periyotları, aralıkları, fıtrata uygunluğu, nereden nasıl temin edileceği gibi hususlar acaba zihnimizi meşgul ediyor mu?

 

Sadece biyolojik hayatın gereği olan ekmek, yemek ve yiyecek türleri ile beslenen mide konusunda diyet programlarından fazlası ile bilgi sahibi oluyoruz.

 

En uygun mükemmel besin maddesi haram yoldan alındığı zaman insanın maddi ve mânevi hayatına zarar verdiğini ne ile izah ederiz? Başlı başına bir konu…

 

Lâtife mideleri, duygu midesi, zihin, beyin, akıl, ruh, kalp ve bunlara bağlı, vicdan, şefkat, merhamet, saika, şahika gibi lâtifelerin besinleri ve beslenme şekli nasıl olmalıdır?

 

İster duyularımız, ister duygu ve lâtifelerin beslenmesi, geliştirilmesi olsun hepsinin inkişafı, tekâmülü niyet ve zihinde başlayıp amelden, yani fiilden ve davranıştan geçer.

 

Ruh, beden makinesinin dişlileri, merdaneleri arasında yoğrularak tekâmül eder. Niyet ve zihin aşaması, iman ve itikat boyutudur. Amel, fiil, davranış denilen eylem ise İslâm, müslüm olma boyutudur.

 

Hayat kâinattan süzülmüş bir hülâsa, his ve şuur hayattan süzülmüş bir hülasa, aklı da his ve şuurdan süzülmüş bir hülasadır. Ruh ise hayatın temel materyali ve sabit cevheridir işlenecek madenidir.

 

Hayatın tekâmülü aynı zamanda ruhun tekâmülü demektir. Ruh vücud-u harici giymiş, yani maddi değil mücerret( soyut) bir mâhluk. Bütün lâtifeler ruhla âlâkalıdır.

 

Vicdan, yine ruhun içinde mülâhaza edilebilen ruhun bir fonksiyonudur. Şuurla daha yakın münasebeti vardır. Vicdanı meydana getiren unsurlar, adı unsur olmakla birlikte maddi olmayan şeylerdir. Zihin, irade, his ve lâtife-i rabbaniye olarak tarif edilmiş.

 

Şimdi bu kadar uzun girişten sonra, ruhun gelişimi, tekâmülünün enstrümanı, araçları bedene yerleştirilmiş uzuvlar ve hasselerdir.

Niyetle, başlayan zihin işleyişinden sonra sıra iradeye ve  kararın uygulama alanı bedene geliyor.

 

Niyet, İman-I Billah’la başlar, zihin iman ettiği Allah’ı(c.c) tanır marifetullahta mesafe alır. İrade verdiği kararla bedeni harekete geçirir amel-i salihle düşünce eyleme geçer. Tekrar edilen doğru davranışlar kalpte yer bulur.

 

Sonuç olarak bedenin içinde olmadığı düşünce, zihin faaliyeti tekâmül için yeterli olamaz. Beden kalp demektir. “kalbin temizliği bedenin hareketi ile mümkündür.”

 

Durduk yerde kalp temiz olmaz ve de temiz kalamaz. Şeytanın hilesi ve kandırmasıdır durup dururken, ibadet halinde olmadan kalbin temiz olması.

 

Sonra kalbi fonksiyonların başında gelen şefkat ve merhamet hislerinin geliştirme araçları vardır. Başta yardım etmek. Fedâkârlık, feragat, çile, zahmet, gibi bedenin tabi olacağı muameleler, fiziki, kimyevi işlemlerle geliştirilebilir. Tasavvuf ehli “riyazetle” her kötülüğü emreden nefsi öldürme yolunu seçmişler.

 

Zihni antrenman, ilim tahsili, okumaktır.

Kalbi antrenman şefkat merhamet duygularının söylemle değil eylemle hayata yansıtılmasıdır.

Muhabbet, şefkat, merhamet hisleri ise; avffetmek, bağışlamak, vazgeçmek, vermek, kardeşinin nefsini nefsine tercih eder pratikleri yaşamaktır.

 

Nereden geldik bu noktaya?

Duyguların terbiyesi eğitimi ve tekâmülü meselesinden

Duyguların tekâmülü hareketle, faaliyetle, söylemlerin eylemlere dönüşmesi ile mümkündür.

 

Söylemlerin eylemlerle hayata geçmesi ile. Yön ve istikamet, ölçü, paradigma, hayat felsefesi mühim.

Tefekkürle başlar tezekkürle devam eder, teşekkür, yani şükürle sürdürülmesi ile tekâmül mümkündür. Model ve örneği her inanan insan gayet iyi bilir. Arife tarif gerekmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum