Duyguların tanzimi

Duygu; insanın beş duyusu ve sair duyguları aracılığı ile duydukları ve hissettikleridir. İnsanda doğuştan verilen birtakım temel duyguların yanında eğitime, ihtiyaçlara ve kabiliyetlere bağlı olarak da ortaya çıkan birçok duygular vardır.

Bu maddî ve manevî olarak birçok cihaz ve duyguları, insanın vücuduna Yüce Allah yerleştirmiştir ve bunlar, insanın bünyesinde birer çekirdek gibi geliştirilmeye açık bir şekilde durmaktadırlar. İnsanın duyguları, akıl, düşünceler, sınırsız ihtiyaçlar, birçok vazifeler ve kabiliyetli olduğu her tür ibadetler sayesinde geliştirmektedir, hassasiyetleri artmaktadır ve çeşit çeşit arzuları uyanmaktadır.

İnsandaki duygular, güzel yönde kullanılır ve geliştirilirse,  kendilerine layık bit tarzda mükemmelleşecektir. Eğer insan, bu manevî cihâzları, yani hisleri, nefsin hevesâtına sarf edecek olursa, mutsuzluk, bunalım, stres, hayattan lezzet alamama gibi sıkıntılarla birlikte kendisine geri dönecek ve manevî sorumlulukları da üzerine yükleyip gidecektir.

İnsana verilen kalp, sır, akıl, ruh, hayal ve sair duyguların gerçek anlamda yücelmesi, her birinin kendilerine layık hususi ubudiyetle meşgul olmalarına bağlıdır. Dalalet ehlinin yaptığı gibi, dünyanın bütün zevklerini, hatta en süflilerini tatmak, o uğurda bütün duygularını koşturmak yücelmek değil, alçalmaktır.

Duyguların yegane gayesi; milyonlarca çeşit nimetleri bize veren Allah’ın bütün nimetlerinin her bir çeşidini hissedip şükretmek ve ibadet temek, İlâhî isimlerinin tecellilerini bilip duyguların terazileriyle, İlâhi rahmet hazinelerinde toplanan nimetleri tartmaktır.

Bu nedenle ulvî duyguları ancak dînî ve millî değerler uyandırabilir. Özellikle doğu insanını uyandıran hissin din hissi olduğunu ekser peygamberlerin doğuda gelmiş olasına bağlayan Bediüzzaman, millî hamiyet, kardeşlik, muhabbet, hürriyet, cehalet ve zulüm karanlıkları altında kalan binlerce âlî duyguyu Arap Yarımadasında, bedevî ve dağınık bir kavim içinde inkişaf ettiren ve öğreten harikulade zatın Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olduğunu belirtmektedir.

Yapılan araştırmalar, insanların, hayatlarının yüzde seksen ile doksanını, akıl, şuur ve mantık kontrolünün dışında, otomatik ve mekanik şekilde yaşadıklarını, gündelik hayat içinde çoğu kararlarını ve faaliyetlerini şuursuz şekilde, alışkanlıklarına ve şuuraltı yönlendirmelerine göre düzenlediklerini göstermektedir.

Bu noktada duyguları tanzim edecek vicdanlardaki diyanet ve halis niyet hissi devreye girmesi lazımdır. Aksi takdirde süflî duyguların ortaya çıkmasının önü açılmış olacaktır. Esas olan yüzlerin, Allah’ın yaratmış olduğu fıtrata doğru yöneltilmesidir.( Rum Suresi, 30/30)
Eğitim hizmeti veren ve rehber konumunda olan kişilere çok iş düşmektedir. Onların, pozitif duygular taşımaları, şefkatli ve güler yüzlü olmaları, sağlık, gelişim ve öğrenim açısından olumlu tesirler yapacaktır.

Zararlı engellere nazar etmeden, ulvî duyguları ön plana çıkarıp onların gelişmesini sağlamak, musibetlere karşı sabır, nimetlere karşı da şükür içinde olmak, bütün duygu ve düşüncelerle umûmî maksada müteveccih olmak, yaratılış maksatlarına uygun hareket tarzını benimsemek, İlâhî kuralların duygu ve düşüncelere hâkim olduğunu göstermek, tanzim ameliyesinden geçerek duygu duruluğuna erişmek ideal bir mümin tipini ortaya çıkaracaktır.

Kaynaklar:
1- AYDIN, Dr. Selim, Kalbin Keşfedilen Yeni Boyutu, Sızıntı Dergisi, Mayıs 2004 Yıl :26 Sayı :304,.
2-Nursi Bediüzzaman Said, Sözler, 11. 23. Söz’ler
3- Nursi Bediüzzaman Said, Hutbe-i Şâmiye, s: 70, Y.A.N. İstanbul

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.