Dile gelsem…

Ben Harran Üniversitesi yolu üzerindeki küçük bir çam fidanıyım. Burada daha yeniyim. Benimle birlikte yolun yan tarafına birçok arkadaşı diktiler. Yaşamam için gerekli olan bazı mineralleri ve suyu elde edebilmek için köklerimi toprağın altında yaymaya çalışıyorum. Dediğim gibi daha yeni olduğum için bu biraz sürecek sanırım. Bu arada insanlar da, büyük araçlarla gelip bizim su ihtiyacımızı karşılıyorlar. Bu yüzden şimdilik bir sorun yok gibi görünüyor.

Biraz şaşkınsınız sanırım. Bir ağaç hiç konuşur mu diye. Gerçi daha ağaç olmam için vakit var; ama böyle söylenmesi hoşuma gidiyor. Neyse… İşte konuşuyorum sizinle. Merak ettiğiniz çok şey var biliyorum. Nasıl hissediyorsun? Ne düşünüyorsun? Ne hayal ediyorsun? Hiç canın sıkılmıyor mu? vs…

Aslında bu soruları sormanız gayet normal; çünkü beni kendiniz gibi hissediyorsunuz. Ben bütün gün aynı yerde, insanların ‘fotosentez’ diye adlandırdığı bir şeyi yaparak etrafa oksijen yaymaktan mutluyum. Aslına bakarsanız nasıl yaptığımın ben bile farkında değilim; ama yine de zevk alıyorum. Arada kuşlar konuyor dallarıma. Beraber sohbet ediyoruz. Gerçi genellikle işleri çok olduğundan pek durmayıp hemen gidiyorlar; ama yerine yenileri geliyor. İleride ağaç olduğumda hayvanlara daha iyi bir ev sahibi olacağıma eminim…

Hayallerime gelince; gözlerim, ellerim, ayaklarım ve kulaklarım olmasını çok isterdim. Gezilecek, görülecek ve dinlemeye değecek çok şey var dünyada. İnsanlar gerçekten çok şanslı. Bunları nereden biliyorsun diyeceksiniz. Tabii ki kuşlardan…

Burası biraz gürültülü; çünkü bulunduğum muhitten çok fazla araba geçiyor. İyi tarafı da çok fazla insan görüyorum. Bir de minibüslerle üniversiteye giden öğrenciler var. En çok da ilgimi onlar çekiyor. Kimi hülyalara dalmış uzaktaki ailesini düşünüyor, kimi sahip olduğu şeylerin azlığını, kimi derslerden alacağı notu…

Hepsinde ortak bir nokta var; kocaman bir endişe… Benim anlamadığım insanlar bu kadar şeye sahipken, neden üzüntülüler veya sıkıntılılar? Düşünebiliyorlar, geziyorlar, tercih ediyorlar, öğreniyorlar, inanıyorlar ve daha birçok şey. Sevmek, âşık olmak, yaşamak, sahip olmak hiç acı verir mi?
Sanırım insanlar sahip oldukları şeylerin değerini bilmiyorlar ya da nelere sahip olduklarının... En basitinden bir örnek vermek istiyorum. Biz çamurdan besleniyoruz. Biraz mineral, su ve güneş bizim için yeterli; ama insanlar çeşit çeşit yemekler, çeşit çeşit sular içiyorlar. Ve hepsinden ayrı ayrı lezzetler alıyorlar. Geceleri gidecekleri sıcacık evleri ve yatacak yumuşacık yatakları var. Geçen bir güvercin arkadaş, insanların çeşitli renklerde gördüğünü söyledi. Kendisi siyah-beyaz görüyor ya, ondan yakınıyor sanırım. Neyse…

Benim gibi değişik özellikte, insanların yiyebildiği meyve verebilen arkadaşlar varmış. Onları da çok merak ediyorum aslında; ama benden de pek bir farkları yok sanırım. Onlar da benim gibi insanlara hizmet ediyorlar. Aslında tüm evren insanlığa hizmet ediyor ki onlar yaşamını devam ettirebilsinler. Yine de merak ediyorum, insanlara hizmet eden koca bir dünya varken neden insanlar hala mutsuzlar?

Dediğim gibi daha bu dünyada yeniyim. Size çok fazla şey anlatmak isterdim; ama bildiklerim sadece bunlar. Yine de son olarak insanlara birkaç şey söylemek istiyorum: Önce nelere sahip olduğunuzun farkına varın daha sonra sahip olduklarınızla neler yapabileceğinize... Hayatta mutlu olabilecek çok şey var. Etrafınıza biraz dikkatli bakarsanız, sizin için neler yapıldığını görürsünüz… STarg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum