Devrim Şehidi Kubilay efsanesi ve İmam Bediüzzaman

Devrim Şehidi Kubilay efsanesi ve İmam Bediüzzaman

İKİNCİ DEMOKRASİ OYUNU

Tek parti dönemi diktatör bir idare olmakla suçlanmaya başlanmış, bu iddia yavaş yavaş bir çok çevrede etkisini gösterir olmuştu. 1925 yılında kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından sonra hiç kimse parti kurmaya cesaret edemiyordu. 1930 yılı başlarında yeni bir deneme daha yapıldı. M. Kemal, güvendiği arkadaşlarından Ali Fethi Okyar’a Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurdu. Esasından bu bir demokrasi oyunuydu ama halk bu oyunu galiba ciddiye alacaktı.

Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduktan sonra İsmet İnönü klasik söylemini hemen hayata geçirmişti. Yeni parti mürteciydi. Bu sözün sihirden daha fazla etkisi vardı döneminde! Yapılan her türlü yolsuzluğu saklama ve memleketi kendisine kılıç hakkı görmenin verdiği küstahlık vardı bu sözde. Ali Fethi ne söylese İnönü’yü ikna edemezdi. Ama her konuşmasında bu ithamı reddediyordu, “Serbest Cumhuriyet Fırkasına sarıklı kimse gelmemiştir, girmek için müracaat da etmemiştir. Fırkamıza sarıklılarla memurlardan kimseyi alamayız. Bu suretle bizi mütaassıp göstermek isteyenler aldanıyorlar. Biz anarşiye gitmeksizin mütekabilen yek diğerini kontrol eden bir teşekkül yaparak Türkiye’de hakiki hürriyet olduğunu gösterecegiz.”(1)

Ekonomiye olumlu katkı sağlaması düşünülen  gayrimüslimler, savaş, tehcir, göç ve mübadele yoluyla büyük ölçüde sınır dışı edilmiş, bütçesini milli savunma ve demiryolları inşasına endeksleyen hükümetler ağır bir ekonomik bunalıma yol açmışlardı.
Aynı şekilde  dini özgürlüklerin yok edilmesinden bütün umutlarını yitiren geniş halk kitleleri yeni partiyi bir umut kapısı olarak görmekteydi.

CHP’nin kalem işçileri ise kurtuluş savaşını Halk Partisine mal ederek vatandaşın bunlara oy verme borcu olduğunu ileri sürmekteydi.
Fethi Bey kendisini bekleyen tehlikenin farkındaydı bu yüzden CHF’nın daha solunda ve irticanın en birinci düşmanıydı…
“...Eğer bir gün sağ cenahta prensiplerimize mugayir bir teşekkül meydan alırsa hasmı canım olan irtica hareket ile mücadele edeceğim. Bu taktirde lâik ve cumhuriyet prensipleri ile idare olunduğumuz için Cumhuriyet Halk Fırkası ile teşriki mesai ederim.”

Parti İzmir mitingini yapmış 50 binin üzerinde insan katılmış, büyük bir izdiham yaşanmıştı. Bu tartışmalı ortamda Ekim 1930'da  yerel seçimler yapıldı. Henüz teşkilatını tamamlayamayan SCP, 502 belediyeden, seçime girebildiği 22 merkezde belediye başkanlığını kazanmıştı.

Halkın bu teveccühü İnönü’yü çılgına çevirmiş, yeni partiye akıl almaz iftiralar atmaktan kaçınmamıştı. Nihayet bir emir ile kurulan parti, yine muhtemelen yeni  bir emir ile 17 Kasım 1930 tarihinde kapandığını açıkladı. Ali Fethi Bey’in  "...fırkanın, Gazi hazretleriyle siyasî sahada karşı karşıya gelmek vaziyetinde kalabileceği anlaşılmıştır" cümlesi bu serüveni sona erdirdi.

Yeni partiye destek veren Behzat Arif Bey’in yorumları ilginçti. Buna göre Ali Fethi Bey, yuvaya dönünce hakkındaki yorumlar keskin bir şekilde değiştirilmişti, “Dün, halk tarafından sevildiği için hain olan, halkın refahına çalıştığı için mürteci olan Cumhuriyete aşık olduğu için komünist olan Fethi Bey, sadece Gümüşhane mebusu Fethi Bey olunca ve halktan ayrılınca, vatanperver, dirayetli, içtimai nizama hürmetkâr, muhterem Fethi Beyefendi oldu.”

Halkın ümitleri sönmüş, yine etrafı takrir-i sükun korkusu sarmıştı. “Büyük ümit SCF idi; Serbest fikir ve kanaat münakaşası; Serbest intihabatı, halkın hakiki hakimiyeti ümidi idi. Bunlar birer birer söndü... Halkın  hakimiyeti sözden ibaret kaldı ve reyleri hükümsüz bırakıldı. S.F her taraftan kanunsuzluklarla ve tazyiklerle sarılmış kalan liderinin hala esrarengiz olan kararı ile fesh edildi. Ve şimdi, memleket endişesi ile, istikbal endişesi ile çırpınan fikirlerde bir sual bekliyor: -Nereye gidiyoruz? Takrir-i Sükuna doğru mu?...”(2) 

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY EFSANESİ

Gazetecinin hissettiği korku gerçekti yeni bir takrir-i sükun kanunu için İnönü kararlıydı. İzmir halkı kesin olarak cezalandırılacaktı.
Hazırlanan plan çok acımasızdı. SCF kapatılmasından yaklaşık bir ay sonra,  Menemen’de  meşhur Kubilay olayı sahneye konuldu:
Menemen olayı, 23 Aralık 1930 Salı sabahı, Giritli Mehmet’in etrafında 6 esrar bağımlısının Manisa'dan Menemen'e gelip hükümet meydanına güya yeşil bayrak dikmeleri ile başlamıştı.

Merak içinde etraftan toplanan  halkı dağıtmak 5 kişilik müfrezenin başında olay yerine gelen 24 yaşındaki öğretmen Asteğmen Kubilây, askerlerini geride bırakmış, tek başına silâhlı ve tamamen esrarın etkisinde olan grubun lideri Mehdi Mehmet'e bir tokat atmıştı. Halk bu sırada yaklaşmakta olan askerleri alkışlamaya başlamıştı. Aniden silahını ateşleyen esrarkeş mehdi, asteğmeni yaraladı. Beklenmeyen bu durum üzerine halk paniğe kapıldı. Bedbaht sarhoş bu sırada asteğmenin başını kesti. Teğmene eşlik eden jandarmalar olay bittikten sonra ateş açarak 6 esrarkeşten üçünü olay yerinde öldürdüler.

OLAYIN TAKİBİ

Olay ile başından itibaren bir komplonun hazırlandığı şüphesi vardı. Öğretmen asteğmen Kubilay gelene kadar, daha önce  olay yerine gelen iki yüzbaşı ve 4 asker, sadece altı kişi olan ve yanlarında bir tek çakar almaz tüfek bulunan esrarkeş takımına müdahale etmemiş, üstelik askerleri de alıp olay yerinden uzaklaşmışlardı. Bunlardan Yüzbaşı Fahri Bey, daha sonra sıkıyönetim komutanı Fahrettin (Altay) tarafından sorgulanmış ve tutuklanmıştı. Diğer yüzbaşı tespit edilemedi.
Aynı şekilde Kaymakam Cevdet Bey de, meydanda toplanan kalabalığı görmüş, müdahale etmeden olay yerinden ayrılmıştı. Fahrettin Paşa’nın sorgusu sonunda bu da görevden alınacaktı.

Ankara'da  M. Kemal, Başvekil İsmet, Meclis Başkanı General Kâzım (Özalp), Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Müdafaa-i Milliye Vekili Zekâi ve Örfi İdare Reisi Fahrettin  Altay Paşa'nın katıldıkları bir toplantıda durum değerlendirildi. Basının kontrol altına alınması, olayın doğrudan sorumlusu olan  6 kişinin değil, İzmir, Manisa ve Balıkesir bölgesindeki gerici unsurların tasfiye edilmesi kararlaştırıldı.(3)
Esas maksat Ege bölgesinde saygınlığı bulunan dini sınıfı tamamen ortadan kaldırmaktı. 6 esrarkeşten hayatta kalan Mehmet Emin Efendi kendisinden beklenen ihbarları yapmıştı:

“Mehdinin iki fikre sahip olduğunu anladım. Birisi kendisine mehdi süsü veren maktul Mehmed’in yanına iltihak ettiğimiz zaman bu adamın tarzı hareket ve icraatından kendisinin iki fikre hizmet ettiğini anlıyorum. Nokta-i nazarıma göre merkumun bir fikri bizleri kendi emeline ram edip bizim akidelerimizi zehirlemek yani dervişlik yaptırmak ve esrar içirmek sureti ile bizi fikren zehirlemek, biri de merkumun dini ve tekke ve şeyhliğini iade etmek hülyası ile Cumhuriyete karşı suikast eylediğine zahip oluyorduk.

“Mehdi Mehmet menfi vaziyet ve hareketlerinde Menemen’de bulunan Şeyh Saffet Efendiye istinat ve mumaileyhten ilham aldığını anlıyordum. Hatta Mehdinin Şeyh Saffet’e istinat ettiğini de herkes bilir.
Beni Nakşibendi tarikine intisap ettirmeğe âmil olan bu Mehdi ile beraber bulunurken Manisa vaizlerinden Hafız Ahmet, Hacı Hilmi, Şeyh Hakkı, Hoca Saffet’in vaizlerinde bulunuyorduk. Bunlar mevizelelerinde daima nakşı tarikatın ihyası için daima zikreylemeği tavsiye eylerdi. Hatta bunlardan Hacı Hilmi namazı müteakip cemaate zikrettirir. Ve Hafız Ahmet te böylece vaiz esnasında «fezkürunî ezkürüküm» gibi ayetler okuyarak bu suretle mumaileyhte çok zikretmeği tavsiye eder dururdu.   Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanır ve yine devam eder ve Laz İbrahim, İzmirli Mehmet, Ali Hoca, İmam İlyas Efendi, Şeyh Hakkı ve Hacı Hilmi, Hafız Cemal, Hafız Ahmet, Ragıp Bey de Mutaf Süleyman’ın evinde içtima eder tarikata ait konuşmalarda bulunurlardı.

“S—Her müslüman evinde duasını yapar ibadet etmek memnu değildir. Bu toplantılarda bir fenalık yapmak için ne gibi sözler konuşulurdu?
C—Paşa Hazretleri cumhuriyetin düşmanı olduğunu anladığım Laz İbrahim Nakşibendî tarikatının ve bu teşekkül ve bu şebekenin kuvvetli amillerindendir. Bunlar tarikat kisvesine bürünerek din perdesi arkasından büyük oyunlar oynamışlardır. Laz İbrahim İstanbul’dan tarikatın neşir ve tamimi için kitaplar getirtti camide vaz ettiği esnada şapka giyenler gavur olur der ve bilâ perva alenen zikrettirirdi. Mehdi Mehmet te Arabistan cihetlerinden dini kurtaracak bir halifenin zuhur edeceğini söyler ve bu zamanın hululünü görmek için müritlerini fazla zikrettirirdi. Ben bu Mehdi Mehmed’e mürit olmazdan evvel üzüm zamanında beni bağına amele olarak almıştı. Kendisi ile o vakit tanışmıştım işte, o vakit beni Nakşibendilik tarikatına intisap ettirmek için tarikatın güzelliklerinden bahsederdi. Ben de evvelce de arz ettiğim veçhile her nasılsa Mehdinin iğfalkâr sözlerine kapıldım ve tarikata girdim.
“S—Tatlıcı Hüseynin evinde neler görüşülüyordu?
C—Her akşam zikredilirdi. Son gecelerde idi Mehdi, mürşit ve kutbül-aktap Esat Hocanın dünya avucunda olduğunu isterse tufanlar ve fırtınalar yaratıp dünyayı alt üst edecek kudrette bulunduğunu söylemiştir. Menemen meselesi Manisa’da hiç konuşulmadı… Mehdi Arabistan’a kadar hatta Çine kadar giderek Hazreti İsa ile birleşeceğini ve oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa Devletlerini dahi dine davet edeceğini söylüyordu.
Mehdi Memet “Süphanellezi esra bi-abdihi leylen min’el-mescid’il-haram,, ayetini okuyarak Hazreti Paygamber de bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü, diyerek bizi mütemadiyen zikrettirdi ve esrar içirdi.    

“S—Asıl Kubilây Beyin başının kesildiği andaki vaziyeti anlatmadın. Ruhlu noktayı geçtin, orasını da anlat bakalım?
C—Esas mesele hükümet meydanında zikredip dönerken sancağı diktik, bu esnada bir jandarma neferi geldi, Mehdinin ne istediğini sordu, o da ben Mehdiyim, biz burada zikrederek halkı dine ve tarikata davet edeceğiz dedi. Jandarma olamaz deyince Mehdi ısrar etti, jandarma gitti. Arkadan jandarma yüzbaşısı geldi. Mehdi onunla da bir şey konuştu, yüzbaşı gitti, biraz sonra askerî yüzbaşısı geçerken Mehdi onu çağırdı ve konuştu. Yüzbaşı bırakıp gitti. Müteakiben de bir genç zabit müfrezesi ile gelmiş, Mehdi zabitin kafasını kesmiş, sancağın ucuna dikmiş, benim bunlardan hiç haberim yok. Ben mütemadiyen sancak altında kendimden geçmiş bir vaziyette zikrediyordum. Her taraftan ateş başladı. Mehdi, Şamdan Memet, Sütçü Memet vurularak düştüler, ben de yaralandım, düştüm.”
(4) 

Mehmed Emin Efendi kendisinden istenen bütün isimleri verdi artık gerisi kolaydı.

TUTUKLAMA VE YARGI SÜRECİ

Olayın yaşandığı 23 Aralık 1930'dan sonra tutuklamalar başlamış, bir hafta içerisinde 60 kişi toplanmıştı. Tutuklamalar devam ederken  1 Ocak 1931 tarihinde  Menemen, Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 ay süreyle sıkıyönetim ilân edildi. Daha sonra bu süre iki aya çıkarıldı.
Çevrede etkili ne kadar hoca, vaiz ve şeyh varsa toplandı. Bu arada Nakşibendi Şeyhleri Erbilli Esad  ve  Şeyh İsmail Hakkı Efendiler ile Mustafa Efendi tutuklanarak Menemen' e gönderildi.
Sadece 6 kişinin doğrudan karıştığı olayın mahkeme sürecinde, ilk safhada 105 kişi yargılandı. Mahkemenin daha sonraki safhalarında, yargılama sürecinin sona erdiği   8 Mart 1931 tarihine  kadar tutuklanan kişi sayısı 2200, Divan-ı Harb'de yargılananlar 606 dır.(5)

Divan-ı Harp Mahkemesi, 28 kişi hakkında idam cezası verdi. Ayrıca yüze yakın insan çeşitli hapis cezaları aldılar. Ayrıca idama mahkum edilen dört kişi yaşları tutmadığı için idam edilmediler. Bunlar arasında Şeyh Esad Efendi de vardı. Fakat garip bir şekilde aynı günlerde hastanede vefat ettiği açıklandı.
Seçimlerde SCF’yi destekleyen Gayrimüslimler  de nasibini aldılar.  Menemen’de ticaret yapmaktan başka bir suçu olmayan Yahudi Hayimoğlu Jozef de irtica ile suçlanarak idam edildi .(6)
İdam kararları 2 Şubat 1931 tarihinde meclis tarafından onaylandı.  Mustafa Muğlalı, bu başarılı idam faaliyetlerinden sonra "Menemen Fatihi" olarak tarihe geçecekti. Ne varki Van Özalp’ta şüpheli şekilde öldürülen 33 kişi onun sorumluğunda olduğu için vefat ettiği günlerde idamla yargılanıyordu.

OLAYIN SİYASÎ SEBEPLERİ

Cumhuriyet Halk Fırkası, S.C.F. lideri Fethi Okyar’ın 4 Eylül 1930 tarihinde İzmir  mitingine katılan 50.000 kişiyi cezalandıracaktı. C.H.Fırkası, seçim çalışmaları boyunca S.C.F'yi "Kominist, gerici, gâvur ve aşağı sınıftan insanlar” olarak göstermişti. Ev kadınları evleri teker teker dolaşmış, halka yiyecek dağıtmışlardı. Bütün çalışmalara rağmen Menemen'de yapılan belediye seçimlerini Serbest Cumhuriyet Fırkası kazanmıştı. Hükümet, muhalif partinin özellikle Ege çevresinde gördüğü büyük ilgiden tedirgindi. Olayı yakından takip eden Amerika Büyükelçisi Grew, İzmir ve Menemen'de Hükümet tarafından böyle aşırı bir tepkinin gösterilmesi ve olağanüstü önlemler alınmasının sebebini, Fethi Bey'in S.C.F. lideri olarak geldiği İzmir'de çok büyük ilgi görmesine, Ankara'nın bu durumdan rahatsız olmasına bağlamıştı.  Hükümet, Menemen Olayı'nı iktidarını güçlendirmek için bir fırsat olarak görmüş, olayın gerçekleştiği bölgede muhaliflerine ağır bir darbe indirilmişti.(7)

SİYASÎ SENARYONUN ETKİSİ NASIL ARTIRILDI

Olay sonraki dönemde bütünüyle resmi bir sembol haline getirildi. Israrlı bir şekilde resmi kutlamalar devam etti. Tüm dindarları ve hatta tüm toplumu korkutmanın en önemli aracı oldu. Divan-ı Harp Resi Mustafa Muğlalı Paşa’nın 28 Ocak'ta yaptığı konuşma, bunun orijinal bir örneğiydi:
"Bu münasebetle size beyan ederim ki: bu muazzez vatanın ve milletin refah ve saadetine engel olmak ve kendi aleyhinde ufak bir hareket göstermek isteyenlere karşı hükümet şiddetle hareket eder ve suçları olanlar kanunun pençesine çarpar. Bunlar cezalarını göreceklerdir. Hepinizin bu memlekete hayırlı olmanızı ve nur yolunu takip etmenizi tavsiye ederim." 

Benzeri açıklamalar her yıl Genelkurmay başkanları tarafından tekrar edilmektedir.
Devrim Şehidi Kubilay olayı, tamamen düzmece bir olay olduğu gibi asteğmenin Kubilay ismi de düzmeceydi. Asıl mesleği öğretmen olan 24 yaşındaki 1906 Adana-Kozan  doğumlu Mustafa Fehmi, bu tarihte Menemen 43. Piyade Alayı'nda asteğmen olarak görev yapmaktaydı. Herhalde Mustafa isimli devrim şehidi olamayacağını düşünen yetkililer,  asteğmenin ismini Kubilay’a çevirmişlerdi.
 
MENEMEN TERTİBİ VE İMAM BEDİÜZZAMAN

Menemen’deki hadise İmam Nursi’nin Barla’daki münzevi hayatını da etkiledi. Özel mescidinde gizli ezan okuduğu gerekçesiyle namaz sırasında mescidi basılıp Barla’da evinden dışarı çıkması yasaklandı. Bir süre sonra Isparta’ya getirilecek ve ardından kesin imha kararı ile Eskişehir mahkemesine sevk edilecekti. Hz Üstad, bu konuyu müdafaasında şöyle anlattı:

“İkinci Madde: Menemen Hâdisesinin bir yalancı taklidini yapıp; millete dehşet verip, serbestî kanunları kolayca tatbik etmek desisesiyle hükûmeti iğfal ederek, gûya "Hükûmetin serbestî kanunlarını kabul ettirmesine yardım ediyor" entrikasiyle, beni Barla'dan Isparta’ya cebren celbettiler.
Baktılar; ben, öyle fitnelere âlet olamıyorum ve öyle her cihetçe vatana, millete, dine zararlı olan akîm teşebbüslere hiçbir meylim yoktur, anladılar ki o vakit plânlarını değiştirdiler. Benim beğenmediğim bir şöhret-i kâzibemden istifade edip, hiç hatır ve hayâlimize gelmeyen entrikalarla başımıza Menemen hâdise-i mazlûmesinin bir mevhum taklidini geçirdiler. Hem millete, hem hükûmete, hem mâsum, mevkuf birçok efrad-ı millete büyük zarar verdiler. Şimdi yalanları meydana çıktıkça, kurdun keçiye bahane bulması nev'inden bahaneleri bulup, me'murîn-i adliyeyi şaşırtmak istiyorlar. Adliye me'murlarının bu mes'elede çok dikkate ve ihtiyata muhtaç olduklarını müdafaa-i milliye hukukum noktasında hatırlatıyorum. Asıl ittiham edilecek onlardır ki, hükûmetin bâzı erkanına dalkavukluk edip ve sahtekârlıkla, bir yalancı cemiyet maskesi altında bazı safdil mâsumları, biçareleri tehyiç ederek küçük bir hâdise çıkarır; sonra şeytan gibi habbeyi kubbe gösterip, hükûmeti şaşırtır, çok mâsumları ezdirir, memlekete büyük zarar verir, kabahati başkalara yükler. İşte bu mes'elemiz aynen böyledir.”
(8)

Eski Said’in izzetli hayatını bildikleri için O’na ve talebelerine hakaretler ederek bir olay çıkartmak için çok çalıştılar. Ancak İmam Nursî, omzuna bir ihsan-ı ilahî olarak konan görevin farkındaydı. Elbette münafıkların dehşetli planlarını da biliyordu:
“Bilâkis aldandılar. Biz bütün kuvvetimizle anarşiliğe Sedd i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânînin te’sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğin zararlı kısmına zemin ihzar ediyorlar. Evet, eğer eski hayatım gibi izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsa idi; ve vazife-i hakikiyesi de sırf ahiret ve ölümün i’dam-ı ebedisinden Müslümanları kurtarmak olmasa idi; Ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete çalışmak olsa idi; On Menemen, on şeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye, anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi.”

O asrın imamı olduğu için hakkında hazırlanan bütün planları Allah’ın himayesi ile bozdu. Fitne ve anarşiden kaçınmayı mesleğinin en önemli düsturu haline getirdi.
Çünki zulümde zalimlerle yarışılamazdı.
“Evet Kur’ân maddi müdafaadan Müslümanları men etmişti.”

Aziz İmam, asrın bir şefkat kahramanıydı. Kendisine komplolar kurarak kanını içmek isteyen canilere acıyordu.
“Cenab ı Hakk’a havale ediyorum. Bana lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenlere, yakında ölümle i’dam-ı ebediye giriftar olacaklarını düşünüp, hakikaten acıyorum: “Ya Rab onların imanını Risale-i Nur’la kurtar. i’dam-ı ebediden sırr-ı Kur’ân ile terhis tezkeresine çevir” diyorum. Ben de onlara hakkımı helâl ediyorum. Said i Nursi”

DİPNOTLAR:
1-Anadolu Gazetesi, 29 Ağustos 1930. Alev Gözcü; Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Siyasal  Söylemleri Işığında İktidar ve Muhalefet  İlişkileri ve Kamuoyu, (Dokuz Eylül Ünv. İnkılap Tarihi Ens. Yüksek Lisans Tezi)
2-Serbest Cumhuriyet, 24 Teşrinisani 1930. Alev Gözcü, aynı yer.
3-Ayrıntılar için, Taylan Sorgun, İmparatorluktan Cumhuriyete: Fahrettin Altay Paşa Anlatıyor, İstanbul: Kamer Yayınları,1987, s.434-440
4-T.B.M.M.Z.C., Cilt 25,  .1931 
5-Barış Ertem, Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın Askeri Kişiliği, Marmara Ünv. İnkılâp Tarihi, Yüksek Lisans Tezi İstanbul-2006, s.24-44.
6-T.B.M.M.Z.C. 25
7-Joseph C. Grew, Yeni Türkiye, İstanbul: 1999. s.199, Aktaran  Barış Ertem, s. 32.
8-Tarihçe-i Hayat, s. 228

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum