Devlet bizim neyimiz olur?

Bediüzzaman, İslâmların geri kalma sebeplerinden önemli bir tanesini ‘imaret’te buluyor.

Askerlik ve memuriyet, Müslümanın, rızkı, güvenlik ve devlet kapısında bulması dolayısıyla, itibarını da buradan çıkarma hevesini doğuruyor.

Gücü askerden ve geliri devlet görevinden alan Müslümanlar ticaret, bilim, sanat ve maarifi gayr-i Müslimlere bıraktıklarından beridir; bir tarafta, halkı fakir ve fakat güçlü emir ve devlet geleneğine sahip İslâmlar, diğer tarafta ise, küçük ama etkili bir devlet yapısında ve fakat büyük bir medeniyet üreten bir Batı ortaya çıkmıştır.

Müslümanlar gücü askeriyeyi ele geçirmede ve zenginliği devletin kaynaklarını tutmada gördüğünden, her ağladığında devletten dert yanan, her güldüğünde devletten yüz bekleyen insanlar haline geldiler.

Dolayısıyla, bugün için de, Müslümanların yükselişi (petrol gibi) toprak zenginliğinden, nüfus çoğunluğundan ve insan gücünden ileri geliyor.

Bunun bir medeniyet üretmesinden kaynaklı bir İslâm inkişafı aynı oranda görülemiyor.

Müslümanlar zenginleşiyor, ancak bunu siyaset yoluyla ve devlet gücünü kullanarak yapıyor; yanında, üretim, teknoloji, medeniyet dünyasını gayri Müslimlere bırakarak ilerliyor.

‘Onlar üretiyor biz kullanıyoruz’ şekliyle gönüllü tüketiciler olarak teknolojiyle birlikte batının fen ve sanatının gönüllü bayiliğinden başka bir şey yapılamıyor.

‘Devlet bizim olunca başka çabaya gerek kalmıyor’ şeklinde düşünülüyor.

Örneğin, bugün ittihad-ı İslâm’ı siyasi olarak sağlayamıyoruz ama toplumsal olarak, TV dizileri her Müslüman ülkesinde bizim adımıza birliği(!) sağlıyor.

Akşam olduğunda, TV karşısında her şey ve herkes eşitleniyor.

Orada bir tek medeniyet ve anlayış görülüyor.

Her şey ‘devleti ele geçirmek’ olunca, geri kalan “kültür, sanat, günlük yaşam nasıl olsa bu yolla düzeltilir” denerek yeni bir istibdat din adına yapılmaya çalışılıyor.

Her şeyde devlet konuşuyor, her şeyi devlet biliyor; herkesin her şeyi hakkında devlete söz hakkı doğuyor.

Böylece her şeyin ‘İslâmîleştiği’ düşünülüyor.

Yani, görüldüğü üzere, aslında, Müslümanlarla İslâm, ayrı ayrı ve farklı yollarda ilerliyorlar. (Yani, İslâm Müslümanlardan bağımsız olarak ilerliyor.)

Bediüzzaman'ın Müslümanların geri kalmasında devletin rolünün öneminden bahsederken devlet kapısına göz diken insanları öne çıkardığını gözden uzak tutarsak, korkarım, ileride devletin (yeni bir) resmî İslâm görüşü (ve belki de yeni bir resmî Bediüzzaman görüşü) olacak ve bunlar İslâm’ın bir büyük yükselişinin ömrünü de belirleyecektir.

Ve yine korkarım ki, Bediüzzaman'ın prensipleri sabun köpüğüne bulandırılıp, hava verilerek şişirip şişirip patlatılacak denli tüketilebilecektir.

Bunun için, Bediüzzaman’ın eserlerinin günlük siyasetin hava vermesinden geri çekilerek bir yüksek algıya ve toplumun değerlerine emanet edilmesi gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum