Devasa kalbe Kur’an’i vicdan

Ne zaman yarına demir atmayı düşünmüşsem, nevruz çiçeği aklıma gelir.
Ne zaman mazi süzgecinden aklımı geçirmişsem, kekliklerin dünyasında boğulduğumu hissederim.
Nesline ihanet eden mahlûklar var oldukça, firavunun kesinlikle ölmediğine inanasım gelir.
Bugün öyle bir atmosferde yaşıyorum ki, adeta kışın en soğuk bir gününde kar, tipi ve fırtınanın hakim olduğu insanın burnunu bile dışarıya çıkartamadığı bir hava hakim.
"İnandığı dinin emirlerini yerine getirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek" bir topluluk varsa…(İsrail)
Yaşadığı ülkede kim bilir belki sadece "ötekileri" hazmetmediğinden dolayı asla iktidarını kaybetmemesi için, dış güçlerin maşası olması pahasına şeytanlara bile parmak ısırtacak kadar zalimane entrikalarla kendi halkını gözünü kırpmadan öldürecek kadar canileşen bir gurup varsa…(Ergenekon)
Tarihin gelmiş geçmiş en büyük zındıka cereyanı tüm çıplaklığıyla ortada duruyor ve yaralanmış bir yılan gibi her an zehrini akıtmak için her şeye saldırma eğiliminde ise...
Etrafıma baktıkça tüylerim diken diken oluyor.
İnsan olup insanlar arasında yaşadığım için korkuyorum.
*                         *                          *
Hani bir darbı mesel vardır, zaman zaman söylenir.
Bir adam bir kış günü bir köye gider.
Köylü;
-Nerden geldin? diye sorar.
Adam da geldiği yeri gösterince;
-Yahu orası baraj sen nasıl oradan geldin? Üstünde geldiğin yer buz tutmuş. Ya buz kırılsaydı?
Adam bunu duyar duymaz hemen oracıkta bayılmış.
Aynen bunun gibi.
Biz de bazı gerçekleri duydukça oturup bayılasımız geliyor.
Biz nasıl bir barajın üzerinde yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş.
Evet, şu Ergenekon çözüldükçe halden hale giriyoruz.
Ülkemiz öylesine bir kuşatma altındaymış ki, Zübeyir ağabeyin söyledikleri ancak bu olayı tam açıklıyor.
Onun dışında başka hiçbir tarif bunlara uymuyor.
Ülkemiz tam bir köstebek yuvasına dönmüş.
Her taraf silah, cephanelik, bomba ve bir rivayete göre füzelerle dolu.
Belki de bu zalim İsrail’i biz besliyormuşuz.
Yine bir rivayete göre bir İsrail başbakanı; “biz Türkiye’de İsrail’den daha güçlüyüz” demiş de bu sözlere inanmamıştık.
Belki de gerçekten haklı…
Bugün bir “encümen-i danış” grubu ortaya çıkıyor.
Bugün Türkiye’deki faili meçhul cinayetlerin bir çoğunun Ergenekon eliyle yapıldığı ortaya çıkıyor.
Bugün bu çete; emniyetimizden askerimize, üniversitemizden bürokrasimize, yargımızdan meclisimize kadar sirayet etmişse gerçekten siz söyleyin; kime ve neye güveneceğiz?
Hakikaten burası Türkiye’mi?
Artık Türkiye’de her kurum şaibe altındadır.
Ve bu artık bir namus meselesidir.
Her kurum kendisini temize çıkartmak zorundadır.
Gerçekten böyle bir Türkiye’de yaşamaktan korkuyorum.
*                         *                            *
“Ancak kâfirlerin kalpleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapa geldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.” (Mü’minûn Suresi 63)

“Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.” (Zuhruf Suresi 33)

Bugün dünya küçülmüş küçüldükçe de emperyal güçler daha da güçlenmiş.
Evet, bazen komplo senaryoları duyuyorduk da inanmıyorduk.
Gel de inanma…
Maddiyatın mutlak gücünü elde eden güruhlar dünyayı istedikleri gibi evirip çeviriyorlar.
Bu öyle bir güç ki, bütün dünyayı saran bir damar sistemi gibi her ülkenin en ücra köylerine bile kılcal damarlarını uzatmış insan kanını toplayıp devasa kalplerine pompalıyorlar.
Evet, bunların bu gücünü gördükçe ahir zamanla ilgili hadisler aklıma geliyor.
Özellikle; hazreti Mehdi’nin “kılıcını sallarken deccalın dizine ancak ulaşabildiği” hadisin gerçek tevilini aynel yakin görür gibi oluyorum.
Bu öylesine dev bir varlık ki masumların ve özelikle Müslümanların kanıyla besleniyor.

İnsanlık öyle bir hale gelmiş ki; bu vampirleri beslememek imkânsız gibi.
Bunlar her ülkede özelikle Türkiye’de kaotik ortamlar oluşturarak ülkelerin başını toz dumana katıp bu durumdan besleniyorlar.

Yani içerde onlara zemin hazırlayacak çeşit çeşit örgütler yardımıyla, öyle bir ağ kurulmuş ki; yiyeceğinden içeceğine, giyeceğinden ilacına kadar en sıradan bir nesne bile büyük bir sektör haline gelmiş, her hangi bir mala koymak istediğimiz bir ambargo hiçbir işe yaramıyor.
İster istemez o devasa kalplere kan yolluyoruz.
Yani kendi paramızla kendi gücümüzle istemeye istemeye onları güçlendiriyoruz.
Nitekim bugün İsrail mallarına koymak istediğimiz ambargonun ne kadar etkili olduğu ya da olacağı ortadadır.
Kendimizi kandırmamak adına söylüyorum; bunu başarmak için medeniyetten tamamen istifa etmek gerekir.
Bu da günümüz dünyasında imkânsız olduğuna göre…
Farklı metotlar denemek zorundayız.
Öyle ise!!!
*                         *                         *
Evet, öyle ise, Üstadımızın dediği gibi: “hazır medeniyetin inkışaından medeniyemizi inkişaf ettirmeliyiz.”
Bunun için, çok ama çok çalışmalıyız.
Yılmadan, usanmadan, sadakatle, muhabbetle, ümitle, tüm himmetimizle…
Bediüzzaman’ın tam yüz yıl önce Cami-i Emevi’de, Şam ulemasına oradan da gelecek asırlara ve şimdiki bizlere sunduğu reçete ile çalışmalıyız.
Aslında demem şu ki:
O devasa kalbi durdurmak yerine, o kalbe bir Kur’an’i vicdan, o devasa külli akla nurdan bir izan vermeliyiz.
Bunun için elimizde dünya yaşlandıkça gençleşen bir Kur’an var.
Yeter ki biz lisanı halimizle Kur’an’ı okuyalım.
Yeter ki biz hal ve etvar ve ahlakımızla onun manasını neşredelim.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.