M. Maruf ÖZÜLKÜ

M. Maruf ÖZÜLKÜ

Ders verme raconu

Bir seçim biter, diğeri başlar. Ne seçenler yorulur, ne seçilenler. 
Ne de bir türlü seçilemeyenler...

Her seçim ders verir. Dersi gören neticeyi alır. Göremeyen her seferinde sıvadığı paçasıyla, hüsranına bakakalır. Beklediği denizden eser yoktur zira.

Sandıklar açıldıkça, rakamlar döküldükçe bazı merkezler coşar, birçoğu ise gömülür suküta.
Milletle cedelleşenler alır boyunun ölçüsünü. Birçoğu uslanmaz tekrar tekrar bu vaziyeti yaşar. Huylu huyundan vazgeçmez yani.

***

Bir asırdır seçimi kazananlar hep milletin adamı olanlar, oldu. Milletin adamı olma iddiasının olmadığı zamanlarda sadra şifa iktidarlar çıkmadı sandıktan. Zoraki koalisyonlar, kirli ittifaklar tepeyi pay etmek üzere biraraya geldi. 
Heyecanla gelenler, yeni söz üretebilenler, yarına dair şarkısı olanlar, emaneti sorunsuzca yüklendiler. 
Yorgun aktörler ise, her seferinde uçurumdan uçuruma gezdirdiler ülkeyi.

Ve şimdi bir seçimin son haftasındayız.

Karar verilecek, daha önce seçilenler için. 
Ya "devam" denilecek ya da "bir ders verilerek" kulağı çekilecek millet tarafından.
Ders vereyim derken "çocuğunu tamamen kaybetme" korkusu yaşayan ebeveyn psikozunu yaşıyoruz. 
Ya ders vereyim derken ölçüyü kaçırıp, tamamen kaybetsek, kötü tiynetlilere fırsat versek. 
"Ama birşey de demek lazım" diyenlere ne demeli peki?..
Bunu tepedekiler de farketmiş olmalılar ki "Ders verme vakti değil" beyanatları vermeye başladılar.

***

Ders verme demişken...
Aslında her seçim bir derstir. Öncesinden de okunabilir bu ders, sonrasında da...
Bakın yılların müesses partisinin girdiği ittifak komplikasyonlarına. İstanbul adayına Yasin okutmalar vesaire...
Reisin Ayasofya açıklaması da ders okuma biçiminde anlaşılabilir mi mesela?..
Ders, illa geri adıma ya da köşeye sıkışma hali olarak anlaşılmamalıdır. Böyle anlayanlar milletle didişmeyi meslek edinenlerdir. 
Ders almak, milletin arzusunu anında farkedip, sabrını, tahammülünü zorlamadan buna göre politikalar üretmektir.
Ve her kim ki, bunu doğru anlar, hızlı hareket eder ve de gereğini de siyaset ilmince üsulet ve suhuletle ortaya koyarsa muvaffak olur. Ve de milletin hafızasında kaydolur.

Ders vermek için illa sandığı beklemek mi gerekir? 
Yani düzeltmek için illa bozmak mı gerekir?
Yoksa konuşması gerekenler her zaman Allah için konuşup doğru olanı söyleyip, hayırda muşevvik, hatada ihtarkâr olursa bu netice elde edilemez mi? 
Söz söyleme imkânına sahip olanların, sözü dinlenenlerin böyle bir mesuliyeti zaten yok mudur?
Sadece alkışlama alışkanlığını serd etmeyip, arada bir "bu olmadı Başkan" demeli ve vartayı göstermeli değil miyizdir?
İkaz eden ama küsmeden ve de yılgınlığa düşmeden hakkı, hakikatı söyleyen, şahitlik vazifesini bihakkın eda eden kuruluşlarımız, otoritelerimiz olsa her zaman.
O zaman ders vermek için illa sandık beklemez, her günü seçim gibi yaşarız. 

Kendini yenileyenler, milleti dinleyenler, duaya talip olanlar milletçe takdir görür ve ödüllendirilir. 
Israrla kulak tıkayanlar ise, bir sonraki seçim için ders alma seanslarına başlar.

Bir hafta sonra sandıklar açıldığında bunun neticelerini yine göreceğiz. 

Allah cümlemizin encamını hayr etsin. Ülkemizi, milletimizi ve alem-i İslamı bugünden daha hayırlı günlere eriştirsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum