Davanın Köpeği Olmak

Davanın Köpeği Olmak

Cemil Karakullukçu'nun yazısı...

DAVANIN KÖPEĞİ OLMAK

Hulusi Bey, bir kahraman olduğu kadar tevazu insanıydı da. Tevazu ise özgür olmanın temel özelliği…
Bediüzzaman’ın talebesi olmak ne demekti? O bunun anlamını çok iyi biliyordu. Bu davanın eşiği (köpeği) olmak, rütbelerin de en büyüğü.
Kafkas cephesinde, Kerküklü Şeyh Rıza Talebâni’nin damadı Fasih de yedek subaydı. Kayınpederinin Kadirî tekkesinde duvarda asılı güzel bir şiir vardı: “Ya Resulullah! Ne olur Ashab-ı Kehf’in köpeği gibi ben de senin ashabının arasında Cennete gireyim. O Cennete gitsin de ben Cehenneme, reva mıdır? O Ashab-ı Kehf’in köpeği ben ashabının köpeğiyim.” Bu şiir çok hoşuna gittiği için, ondan almış ve muhafaza etmişti Hulusi Bey.
Gel zaman git zaman, Hulusi Bey, bir mektupla bu mısraları Üstadına göndermişti. Mektubunda, bu büyük hizmetin kutsallığına inanmış olarak, “Beni Nur şakirtleri içinde Ashab-ı Kehf’in kıtmîri (köpeği) gibi kabul buyurun!” diye yazmıştı.
Hulusi Bey’in bu ifadesiyle ne denli mütevazı olduğu açıktı. Özgür insanın en büyük özelliği de alçakgönüllülüktü. Öncülere de bu yakışırdı zaten. Ama Üstadı onun bu ifadesini kabul etmemiş, ona yazdığı mektupta bu ifadenin silinmesini istemişti ondan. “Zaten” diyordu Bediüzzaman, “İnşallah sen bu zamanda Ashab-ı Kehf’in birincilerindensin!”
Bu mektuplaşmadan biraz sonra Hulusi Bey, Üstad’ın ziyaretine gitmişti. Sohbet sırasında, önceden gönderdiği şiirin Şeyh Rıza’ya ait değil de Mevlânâ Câmi’nin olduğunu Üstadından öğrenmişti.
Şiirin kime ait olduğundaki tereddüdü de böylelikle giderilmiş oldu Hulusi Beyin.
 

ÖZGÜRLÜK LEVHASI
Alçakgönüllülük, özgürlüğün en büyük özeliğidir.