Dağlar delen Ferhat’lar

Dağlar delen Ferhat’lar

Nepal’deki eğitim gönüllümüz Ferhat Bey’in hikâyesini Yunus hocamızdan hem de slayt gösterileriyle birkaç defa dinleyip seyrettim.Gerçi onunla ilgili iki yazı yazdım ama bana yeterli gelmedi.

Aslında bu destanın romanı yazılmalı ve filmi çevrilmeli.

Bu eğitimci genç yaşında mukaddes bir göç düşüncesiyle ülkemiz dışına çıkıp yollara düşüyor. Yirmi dört senedir gurbette… Kıbrıs, Türkmenistan derken daha sonra da Filipinler’e geliyor. Oradan Nepal’in başşehri Katmandu’ya… Ne oturum alma, ne de okul açma imkânı var. Ülkenin yetkilileri, mümkün değil diyorlar. Sadece orada tanıştığı Müslüman bir grup ümit veriyor… Oteller pahalı… Bir yer kiralamak için uğraşıyor, bulamıyor. Tam iki ay, bir Budist tapınağının alt tarafında kalıyor. İnsanlar putlarına yiyecek getiriyorlar. Sabahleyin onu orada görünce “İlahlarımızı yalnız bırakmamış” diyerek, ona saygı gösteriyor, ikramlarda bulunuyorlar. Onun derdi başka… O okul binası arıyor… Orada kalmanın, eğitim vermenin yollarını araştırıyor. Tek başına…

Bir bina buluyor, sahibi olan kadın 90 bin rupi istiyor. “60 bin olmaz mı?” deyince, “Sen kim oluyorsun da benim sözümün üstüne söz söylüyorsun? Ben yüksek kasttan biriyim!..” deyip kovuyor.

Bizimki kadının oğlunu buluyor. “70 bin olsun, anneni ikna et.” diyor. Diyor ama bu mümkün değil. Orada bir sistem var…

Günlerce o binanın çevresinde dolaşıp dua ediyor. Bir yılbaşı gecesi, hem dolaşıyor hem en içten yakarışlarla dua ediyor. Sonra kaldığı yere yöneliyor. Ama hiç ihtiyacı yokken oradaki bir alışveriş yerine uğrayıp bir şeyler almak istiyor. Kasiyer, “Siz kimsiniz? Günlerdir buralarda dolaşıyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz?” diye soruyor. O da derdini anlatıyor, gece yarısı… Kasiyer onu içinde bulundukları binanın arka tarafına götürüp kapıyı açıyor. “Bak burada bomboş bir okul binası var. Burasını sana 40 bin rupiye tutarız” diyor. Dünyalar Ferhat Bey’in oluyor.

Tanıştıkları Müslüman grup “Burada oturum almak için, hiç kimsenin yapamadığı farklı bir iş yapmamız lazım.” diyorlar. En uygun özel Türk yemekleri yapmak diye karar veriyorlar. Önce beş masalık bir yer tutuyorlar. Oralardan yemekler çok baharatlı ve acılı olduğu için bizimki turistlerin çok hoşuna gidiyor. Hemen masa sayısı doksana çıkarılıyor. Oturum alınıyor. Arkadan okul da açılıyor…

Ferhat Bey’in kaldığı tapınağı yaptıran hanım kendisi ile tanışmak istiyor. “Ben Hong Kong’dan buraya kocamın isteğiyle geldim. Taobudizm (Budizmin bir versiyonu) mabedini yaptırdım. Sonra okul açmak için uğraştım. Bir türlü başaramadım. Sen buralara niçin gelmiştin?” diyor. O da “Okul açmak için gelmiştim. Ama bütün imkansızlıklar içinde Allah’ın yardımı ile muvaffak oldum.” diyor. “Peki daha önce neredeydin?” diye soruyor. Bizimki “Filipinler’de idim, orada okul açtık” deyince, “Hayret ben de Filipinler’e bunun için gitmiştim. Önce tapınağı açtım, sonra okul için uğraştım, bir türlü olmadı; bu nasıl iş? Anlaşıldı ki, sizin Tanrınız (Allah) size çok yardım ediyor.” diyor. Sonra bir dergide yazar olan bu hanım, Ferhat Bey’den bahsediyor. Ona söylediği sözleri de “Evet ona Allah’ı yardım ediyor; başka türlü mümkün değil.” diye tekrarlıyor. Sonra tapınağı da kapatıp Nepal’i terk ediyor…

Ferhat Bey, kendisi, hanımı, Filipinler’de doğan iki çocuğu ile eğitime başlıyor. Arkadan Nepal’de de bir yavruları daha oluyor. Beş kişi… Ama arkadan Türkiye’den öğretmenler geliyor… İstiklal Marşımızı söyleyen Nepalli öğrencileri videodan seyrettik… Sabır ve ısrarın meyvelerini görmek insana başka bir aşk ve şevk veriyor. Bunları görmek için Nepal’e gitmeye ne dersiniz?

Zaman