Çocuklarla mutlu olmanın sırları

Çocuklarla mutlu olmanın sırları

Aile ortamındaki mutluluğun çocuklar için önemli olduğunu hepimiz biliriz. Gündelik hayatın süratli temposu içerisinde, bu güzel tabloyu gerçeğe dönüştürmenin yolları...

Aile içi münasebetleri güçlendirebilmek için 3 konuya özellikle dikkat edilmelidir. Ebeveynlerin kendi arzularıyla çocuklarının beklentilerini karıştırmayın ve öncelikle ihtiyaçları doğru anlayın. Çocuğa davranışlarının mesuliyetini almayı öğretmek ve aile fertlerinin birbiriyle irtibat kurabilmesi ise, mutlu bir aile ortamının diğer önemli kurallarıdır.

Bunun için de önce ebeveyn olarak kendi kararlarımızın sorumluğunu alabilmeliyiz. Oysa "akşamları evi temizliyorum, yemek yapıyorum, çocukların ödevlerine yardım ediyorum ve artık yetişemiyorum" diye feryat eden bir anne, aslında bitkindir ve daha fazla emek verebilecek durumda değildir. Burada ebeveyn, hem kendi ihtiyaçlarını gözardı etmiş hem de evi temizlemenin mesuliyetini almamıştır. Yaptığı seçimlerin sorumluluğunu almayan, "ben" diliyle konuşmayan fert; pişmanlık ve içsel huzursuzluk yaşar. Gezmek veya dinlenmek gibi karşılanmayan bir ihtiyaç ise sürekli güdülenir ve biriktikçe kişide dikkat dağınıklığı ve yorgunluk gibi olumsuz sonuçlar doğurur.

Çocukların eve gittiklerinde ödev yapmak istememeleri de temelde aynı şeydir. Çocukta da karşılanmayı bekleyen bir ihtiyaç vardır ve bu enerji yüklü ihtiyaç, onu ödev dışındaki herhangi bir şeyle oyalanıp durmaya itebilir. Annenin de ev içinde birçok sorumluluk üstlenmesiyle kısır bir döngü oluşur. Lafın kısası, birçok ailede gözlemlediğimiz bu huzursuz tablonun kaynağı ve çözümü, annelerde gizlidir. Ne yazık ki, çoğu ailede anneler ev işlerinden yorgun düştükleri için kâfi miktarda ve mutluluk veren bir iletişim ortamını hissedemiyor, sevgi ve takdir alamıyor ve diğer aile fertlerine kendi sevgi ve takdir hislerini yeterince ifade edemiyorlar.

Eğer anne, kendinde bütün bu işleri yapma enerjisini buluyorsa ve çocuğuna yeteri kadar zaman ayıracaksa bu sorumluluğu üzerine alıp keyifle yapmalıdır. Öte yandan bu kadar ağır bir yükü tek başına üstlenmenin sürekliliği zordur ve kişiyi yorar. Bu noktada ailenin işbirliği önemlidir. Bir piyano düşünelim. Piyanoda 88 tane tuş vardır. Anne bu tuşların 70 tanesini, ailedeki diğer bireyler 18 tanesini alıyorsa ahenkli bir müzik çıkartmak isterken parmakları yorulur. Anne, burada eşinin gerektiği kadar sorumluluk almadığını söyleyebilir ya da kurulan bu ilişki biçiminin sorumluluğunu almayı seçebilir. Burada gerçekten çok kereler tekrar eden önemli bir mesele var. Anneler yıprandıkları için bir noktadan sonra suçlamaya başlıyorlar. Bu da hem eşler arasındaki ilişkiyi bozuyor hem de çocuğa olumsuz yansıyor.

Devamlı olarak "ben" dilini kullanmanın öneminden bahsediyoruz. Mutlu bir aile tablosu için başlangıç noktası çoğunlukla annedir. Anne, önce bu güne kadar kurulan münasebet tarzının sorumluluğunu almalı, ondan sonra çözüme geçmelidir. Suçlamaktan ne zaman vazgeçersek, o zaman kendi duygularımızla daha rahat şekilde temas etme fırsatını yakalarız. Örneğin avazımız çıktığı kadar bağırmak yerine vicdanî bir muhasebe yapıp "yıllardır bütün işleri tek başıma ben üstlendim ve karşımdakine sorumluluk veremedim" diyebiliriz. Piyano örneğine dönecek olursak, babaların yoğun iş hayatlarından dolayı bütün yükü yarı yarıya paylaşma şansları olmasa bile yani 88 tuştan, 44’ünü veremesek bile, yine de çocuk eğitiminde ya da ev hayatında bazı notaları da eşimize bırakarak, kulağa daha hoş gelen yeni şarkılar çalabiliriz. Eğer bu mümkün olursa, ailedeki huzur ve bağlılık artar, ilişkiler gerçekten kuvvetlenir.

Aile ilişkilerinde sevdiğimiz insanların bazı davranışlarını hoş görme eğiliminde olsak da bu durum sağlıklı paylaşımların önünü tıkayabilir. İlişkilerde sadece alma veya sadece verme varsa, orada ilişki olduğunu söyleyemeyiz. Ebeveynler, kendi aralarında doğru teması gerçekleştirirlerse; büyür, zenginleşir ve değişirler. İyi bir temasın gerçekleşmesi için temas sınırları net olmalıdır. Net sınırlar, doygun temaslar getirir. Örneğin ‘Bana yardım etmeyen biriyle yaşamak beni üzer ve yorar’ diyen bir birey, sınırını korumuştur ve ihtiyacı doğrultusunda bireylerle temas eder.

Aile içi paylaşımlarda, temastan sonra geri çekilmek de bir o kadar önemlidir. Temas çok uzunsa etkisini kaybeder, geri çekilme uzun süre devam ederse fiziksel, psikolojik ve sosyal hayatımız engellenir. Örneğin bir anne, hep çocuğuyla birlikte ise konuşacak konu bulamayabilirler. Bu durumda çocuk, anneyi dinlememeye başlar ve ortadaki konuşmalar genellikle annenin kızgınlığı ile sonuçlanır. İşyerinden hep geç gelen bir anne de çocuğuyla sağlıklı bir temasta bulunamaz. Yorgunluktan çocuğuyla oyun oynamayabilir, anlattıklarını dinlemeyebilir ve yine problemler baş gösterir. Temas ederken net sınır koymakla katı sınır koymak arasında fark vardır. Aradaki farkı iyi gözetmek gerekir.

Çocukta ailesiyle ilişki kurma, etkinliklerde bulunma ihtiyacı karşılanmadığında, ilişkiler zedeleniyor ve aileye karşı bir öfke ortaya çıkıyor. Sonuçta, ilişki kuramadığı için zenginleşemeyen, kendini ifade etmek istemeyen bir fert yetişiyor.

Kendi hayatında canlı, neşeli, verimli olamayan bir fert, bu hisleri eşine ya da çocuklarına vermekte zorlanacaktır. Çocuklarınızla ilişkilerinizin yolunda gitmediğini fark ettiğiniz zaman, bir an durup düşünün. Büyük ihtimalle siz birey olarak tatminkâr bir hayat yaşadığınızı düşünmüyorsunuzdur. Hayatınızda kendi mutluluğunuzu çoğaltacak küçük değişiklikler yaparsanız, ailenizden bir şeyler eksileceğine inanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Mesela sabahları iç açan yürüyüşler, alışverişten dönerken arkadaşlarla içilen bir fincan kahve gibi küçük keyifler, bütün olumsuz duygularınızı alıp götürebilir. Eğer gerçekten doğru ve pratik çözümler bulabilirseniz, hem kendinize hem de ailenize verecek daha fazla olumlu hisler üretebilirsiniz. Önerilerimiz daha çok anneler için geçerli olsa da birçok babanın da kendisi için hiç vakit ayırmadığını ve genellikle öfkeli olduğunu gözlemliyoruz. Dolayısıyla sorumlulukları aksatmayacak sağlıklı hobiler, erkeklerin de hakkıdır.

Bazı ebeveynler, çocukların duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını açıklamasını engellerler. Çocuk, kendini ifade edemediği ve hatta bundan korktuğu için iletişim kurmak zorlaşır. Dolayısıyla aile içi ilişkilerde sağlıklı yakınlığın kurulabilmesi için katı söylemlerden kaçınmak gerekir. Sadece düşüncelerin konuşulduğu, duygulara yer verilmemiş bir aile ortamında sağlıklı bir münasebetin kurulması mümkün değildir.

Dünyabülteni

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.