Çocuk, "o" ve "O" (2)

Hayat yaşımıza başımıza bakmadan, doğumdan ölüme, biz insanoğlunda kaygı uyandırır.

Gücümüz takatimiz hayat karşısında nefessiz kalır. Kâinat içindeki hiçliğimizi, gücümüzün kuvvetimizin yetersizliğini derk etmemiz öyle uzun seneler sürmez.

İnsanın çaresizliğine aklının ermeye başlaması, bilincinin gelişimiyle olur. Farkındalık hem dışa hem içe yöneliktir. Dışarıdaki dünyayı fark etmekle içerdeki dünyayı fark etmek paralel seyreden bir seyir takip eder.

Hayatın zorlu şartlarına, kendi başımızın çaresine bakamaz bir halde doğarız. Dünyaya geldiğimiz anda yaşadığımız bu acizliğin ilk tesellisi bizim bakımımızı üstlenen yani "annelik" eden kişidir. Bundandır ki, çocukların bir gözü hep annelerinin üzerindedir. Onların, çevrelerinde bir yerde olup olmadıklarını, kendilerinden uzaklaşıp uzaklaşmadıklarını kollarlar sürekli. Oyuna dalan çocuk, bir an durup da annesinin uzun süredir yakınında olmadığını fark ederse telaşlanır.. Tek başına bırakılmadığını, onu koruyan ve kollayan, ihtiyaçlarını gideren, seven ve değer veren bir 'o'nun olduğunu bilmek ister çocuk.

Hayat boyu arayışımız hep bir 'o' çevresinde döner.

Bu nedenle hemen her insan aklının erdiği bir yaşta annesini babasını kaybetme endişesi yaşar. Ya onlara bir şey olursa kendine ne olacaktır? Kaybetme korkusu insanoğlunun birincil ve en derin sorunlarından biridir.

Modern psikolojideki bağlanma kuramlarında anneyle kurulacak "güvenli bir bağlanma"nın insan evladı için yeter ve kâfi olduğu söylenir. Burada oldukça eksik olan bir gerçeklik tezahür eder; hayatın varoluşsal ihtiyaçları görmezden gelinir. Sanki iyi bir ebeveynle her şey başlar ve biter diye dayatılır bize.

Geçen hafta, yazdığım kurgu hikâyenin birinci faslında çocuğa güvenli bir ebeveynlik sunulur. Anne (ya da her kim bakıyorsa) çocuğa gerekli olan ihtimamı, özeni, ilgiyi, sevgi ve şefkati, fiziksel bakımı; yerinde ve zamanında, ifrat ve tefrite kaçmadan, vasat bir dozda çocuğuna sunar. Çocuk, muhtaç olduğu 'o'yu bulmuş görünmektedir. Elbette ki bu, çocuk için hayırlı, iyi ve güzeldir.

Ancak hayat, anne-babanın gücünden ve takatinden sonsuz derece ağırdır.

İster çok sevilip değer verilsin, ister örselenip incitilmesin, her çocuk gün gelir anne-babalarının kendilerine yetmediğini idrak eder. Bu insanoğlunun en hayati düş kırıklığı anlarından biridir.

Anne-babaları tarafından örselenmiş, itilip kakılmış, aşağılanmış, fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmış çocuklar anne-babalarının yetmediğini daha erken yaşta ve çok daha kırılgan olarak öğrenir.

Anne-babaları ne kadar sevip değer verse de, ihtiyaçlarını karşılamak için ellerinden geleni yapsa da; ne kadar anlayışlı olsalar da; çocuk onların insani sınırlılıklarını, faniliklerini, çaresizliklerini de görür. Varoluşsal yalnızlığa, yaşlanmaya, ölüme, hastalıklara, hayatın anlamına, ontolojik çaresizliğe ebeveynlerin ebeveyn olarak çareleri yoktur.

Aynı yetersizlik hissini ebeveynler de yaşar: Çocuklarına yetemezler.

Ebeveynler, 'o' olmanın ağır yüküyle, çocuklar da kendilerine sunulan bu, 'o'nun yetmezliğiyle karşı karşıyadırlar.

İnsanın sonsuz ihtiyaç ve taleplerine tek kâfi Mutlak Bir Varlık'tır.

Her insan, sonsuz kudret ve sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatan, kainattaki her varlığa hükmü geçen; insana, öldüğünde sonsuz bir âlemin kapılarını açan, insanın her ihtiyacından haberdar ve bunları yerine getirmeye kadir ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayana ihtiyaç duyar.. Kişi, O'nun dergâhına varıp isteklerini dile getirmek, O'nun sonsuz merhamet ve şefkatine sığınmakla teskin olur ancak.

Bu gerçeklik bizi şuna götürür: Çocuğu ne kadar 'O' ile erken tanıştırsak o kadar iyidir. Genel bir yanılgı, daha çok yetişkin insanların Mutlak Varlık'a ihtiyacı derinden hissettiğidir. Kişisel fikrim, aksine, çocukların Mutlak Varlık'a en az yetişkinler kadar ihtiyaç hissetmeleridir -hatta daha bile çok. Her insan küçükken yaşadığı kaygılarını-bilhassa anne-babayı kaybetme kaygısını, korkularını hatırına getirdiğinde buna hak verecektir.

Çocuğa Mutlak Varlık'tan bahsedilmesi onun ilerde iyi bir mümin olmasıyla sınırlandırılmamalıdır. Çocuğun Mutlak Varlık'a duyduğu sonsuz ihtiyacı karşılamak için Mutlak Varlık'tan bahsedilmelidir. Ebeveyn bir "o" olarak, anne rahminde daha bebekken bile çocuğuna yetmeyeceğini, çocuğun ihtiyaç hissettiği güven hissinin ancak her şeyi sonsuz kudret elinde tutan 'O' ile sağlanabileceğini akıldan çıkarmamalıdır.

Çocuğa Yaratıcı'dan bahsetmek için hangi yaş en uygunudur? Buna benim cevabım anne karnındaykendir. Anne karnındaki bebeğe "O'nun" sonsuz kudretiyle yaratıldığını, Mutlak Yaratıcı'nın onu sonsuz sevip değer verdiğini, bu dünyaya değerli ve aziz bir misafir olarak gönderilmek üzere olduğundan bahsetmekle işe başlanabilir mesela...

Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.