Hasan TANRIVERDİ

Hasan TANRIVERDİ

Cahiliye Devri ve Peygamber Efendimiz (sav)

İnsanlığın kaybolduğu, vahşetin, dehşetin, zalimliğin, cehaletin ve acımasızlığın hüküm sürdüğü bir dönem; kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü ortaçağ karanlığında, “Bir ümit, bir ışık, bir kurtuluş bir mucize yok mu?” diye, Yüce Mevlâ’ya yalvaran kullara, semaya kalkan ellere, duadaki dillere, masum haykırışlarla ve yakarışlara karşı, Kâinatın Sultanı beklenen mucizeyi, sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı âlemlere rahmet olarak gönderdi. Çünkü mazlumun duası da, bedduası da Arş-ı Âlâya tez ulaşır.

Bununla birlikte Arabistan çöllerinde kabileler halinde ve göçebe olarak yaşayan bir millet, kabile reislerinin baskısı altında insanlıktan uzak, hak ve hukukun tanınmadığı, köleliğin hüküm sürdüğü, acımasız bir zulüm ülkesi haline gelmiş, kurtarıcısını bekleyen bir garip mekândı Mekke.

Zulüm, sefalet ve cehaletin karanlığı içinde kıvranan, yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya üzerinde manevi ve ruhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi.

Okuma - yazma bilenlerin sayısının son derece azlığı ile birlikte, Cömertlik ve konukseverlik; sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himaye etmenin yanında cesaret gibi bazı iyi hasletler sahiptiler. Fakat aynı zamanda “Soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik taraftarlığı ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetlerin hüküm sürdüğü bir sistem.

En kötüsü de köleliğin, en acımasız kurallarını sürdürdüğü ve kadınlara insan değeri vermeyen, erkeklerin istediği kadar kadınla evlenebildiği vahşi ve keyfi bir düzen. İnsanlığın başlangıcı olarak bilinen Hz. Âdem Aleyhisselâm’dan bu yana, Kâbe-i muazzama ile birlikte anılan mübarek belde; Mekke’yi putperestliğin merkezi haline getirmiş bir aymazlık.

Kan davaları ve sınır anlaşmazlıkları da huzuru ve güveni bozan en büyük sebeplerdendi. Haklı olanın üstünlüğü değil, güçlü ve kuvvetli olanın üstünlüğü yanında, kendi yaptıkları putlara tapacak kadar cahil ve aciz, insanları para ile alıp satacak kadar da acımasız bir düzen.

Hz. Ömer’e cahiliye döneminde unutamadığı bir hadiseyi sorduklarında şöyle der:

“Yolculuğa çıkmadan önce, yolda tapınmak için hamurdan put yapar, pişirirdik. İhtiyaç duyduğumuzda ona ibadet yapardık. Acıktığımızda ise oturur, o putu yerdik”.

Bu olay bile tek başına bu coğrafyada yaşayan Arap Milletinin İslamiyet’ten önceki içler acısı halini anlatmaya yeter de artar bile. İnanç yönünden hâkim olan zihniyet, tam bir anarşiydi.

Kur’ân-ı Kerîm; “Cahiliyet Devri” denilen bu karanlık dönemde, “İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat her tarafı kapladı, karada ve denizde yayıldı.” ifadesiyle, en veciz bir şekilde bu bölgede yaşanan hadiseleri özetlemekteydi.

İşte bu karanlık bulutların dağılması için Yüce Allah Tarafından gönderilen ahir zaman peygamberi olarak gönderilen Hz. Muhammet (sav) bir kurtarıcı olarak sadece Arap Yarımadasına değil, bütün insanlığa güzel ahlakıyla ve emin kişiliğiyle örnek olmuştur.

Ne mutlu onun sünnetine sımsıkı sarılana.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.