Bu Kur’ân’da, insanlar için her çeşit misâlden getirdik tâ ki ibret alsınlar

Bu Kur’ân’da, insanlar için her çeşit misâlden getirdik tâ ki ibret alsınlar

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Suresi 27-29. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

27 . And olsun ki, bu Kur’ân’da, insanlar için her çeşit misâlden getirdik; tâ ki ibret alsınlar. (*)

28 . Hiçbir eğriliği bulunmayan Arabca bir Kur’ân olarak (indirdik); tâ ki sakınsınlar.

29 . Allah (saltanatında hiçbir ortağı olmadığına dâir), üzerinde (hak sâhibi olduklarından) birbirleriyle çekişip duran ortaklar bulunan bir adam (bir köle) ile, sâdece bir kişiye âid olan bir adamı (bir köleyi) misâl getirdi. (Bu ikisi) misâlce bir olurlar mı? Hamd, Allah’amahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler. (**)

(*) “İrşâdın tam ve nâfi‘ (faydalı) olmasının birinci şartı, cemâatın isti‘dâdına (kābiliyetine) göre olması lâzımdır. Cemâat, avamdır (halktır). Avâm ise hakāikı (hakîkatleri) çıplak olarak göremez, ancak onlarca ma‘lûm ve me’luf (alışılmış) üslûb ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’ân-ı Kerîm yüksek hakāikı, müteşâbihât denilen teşbihler (benzetmeler), misâller, istiârelerle tasvîr edip, cumhûra yani avâm-ı nâsın (avam insanların) fehimlerine (anlayışlarına) yakınlaştırmıştır.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 163)

(**) “Kur’ân ve ehl-i îmân, hadsiz masnûâtı (san‘atlı eserleri) bir Sâni-i Vâhide (herşeyin tek san‘atkârı olan Allah’a) verir. Doğrudan doğruya her işi O’na isnâd eder (dayandırır). Vücûb (aklen kat‘î olmak) derecesinde sühûletli (kolay) bir yolda gider, sevk eder. Ve ehl-i şirk ve tuğyan (Allah’a ortak koşan ve azgınlık yapanlar) bir masnû‘-ı vâhidi (san‘atlı bir mahlûku) hadsiz esbâba (sebeblere) isnâd ederek imtinâ‘ derecesinde suûbetli (imkânsızlık derecesinde zor) bir yolda gider. Şu hâlde Kur’ân yolunda bütün masnûatla, dalâlet (haktan sapma) yolunda bir masnû‘-ı vâhid berâberdirler. Hattâ belki bütün eşyânın vâhidden sudûru (tek olandan vücûda gelmesi) bir vâhidin (bir olan şeyin) hadsiz eşyâdan sudûrundan çok derece eshel ve kolaydır. Nasıl ki bir zâbit bin neferin tedbîrini bir nefer gibi kolay yapar. Ve bir neferin tedbîri bin zâbite (kumandana) havâle edilse, bin nefer kadarmüşkilâtlı (zor) olur. Keşmâkeşe (karışıklığa) sebebiyet verir. İşte şu hakîkati şu âyet-i azîme ehl-i şirkin başına vuruyor, dağıtıyor.” (Mektûbât, 20. Mektûb, 89)