Bol ve rahat geçimleri ile şımarmış nice şehir halkını helâk ettik

Bol ve rahat geçimleri ile şımarmış nice şehir halkını helâk ettik

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Kasas Sûresi 56-59. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

56 . (Habîbim, yâ Muhammed!) Şübhesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidâyete erdirir. (*) Çünki O, hidâyete erecek olanları en iyi bilendir. (**)

57 . Bir de; “(biz) seninle berâber hidâyete tâbi‘ olursak, yurdumuzdan hemen çıkarılırız” dediler. Hâlbuki onları, katımızdan bir rızık olarak herşeyin mahsûllerinin (toplanıp) ona getirildiği, emîn bir hareme (Mekke’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (üzerlerindeki ni‘metimizi) bilmezler.

58 . Hâlbuki (bol ve rahat) geçimleri ile şımarmış nice şehir (halkını) helâk ettik. İşte şu (harâb olmuş) meskenleri! Kendilerinden sonra (oralarda) ancak pek az oturulabilmiştir. Çünki (onlara) vâris, biz olmuşuzdur.

59 . Rabbin ise, onların ana (şehir)lerinde, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Zâten (biz), halkı zâlim kimseler olan şehirlerden başkasını helâk edici değiliz.

(*) “Evet insanın elindeki cüz’-i ihtiyârî (kendi irâdesi) ile işledikleri ef‘âllerinde (fiillerinde), Cenâb-ı Hakk’a âid netâici (netîceleri) düşünmemek gerektir. (...)

Üstâd-ı Mutlak ve Muktedâ-yı Küll (herkesin kendisine uyduğu) ve Rehber-i Ekmel (en mükemmel kılavuz) olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm: وَماَعَلَي الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ [Peygambere düşen ancak tebliğdir] olan fermân-ı İlâhiyeyi (Allah’ın emrini) kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyâde sa‘y (çalışma) ve gayret ve ciddiyetle teblîğ etmiş. Çünki: اِنَّكَ لَاتَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشآَءُ [Şübhesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidâyete erdirir] sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidâyet vermek, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesidir. Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesine karışmazdı. (...)

Siz de, size âid olmayan vazîfeye harekâtınızı (hareketlerinizi) binâ etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza (yaratıcınıza) karşı tecrübe vaz‘iyetini almayınız!” (Lem‘alar, 17. Lem‘ a, 137-138)

(**) Bu âyet-i kerîme, Resûl-i Ekrem (ASM)’ın, amcası Ebû Tâlib’in İslâm’a girmesini ısrarla istemesi üzerine nâzil olmuştur. (Râzî, c. 13/25, 3)