Bizim yolcu feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neşesiyle bu şiiri okuyor

Bizim yolcu feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neşesiyle bu şiiri okuyor

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbî gibi isimler ve hikmet ve rahmet ve inayet gibi şe’nler ve tasvir ve tedvir ve terbiye gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim, aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle tekmil ederler ki, güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor.

Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızık verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette bedahetle şehadet eder ki, o ihatalı isimlerin müsemmâsı ve her yerde aynı tarzda görünen şümûllü fiillerin fâili birdir, tektir, vâhiddir, ehaddir. Âmennâ ve saddaknâ.

Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan unsurlar zemini ihata ederler. Ve mahlûkattan, vahdeti gösteren çeşit çeşit sikkeleri taşıyan nevilerin herbiri bir iken rû-yi zeminde intişar edip istilâ ederler. Elbette bedahetle ispat eder ki, o unsurlar müştemilâtıyla ve o neviler efradıyla birtek Zâtın malıdır, mülküdür. Ve öyle bir Vâhid-i Kadîrin masnuları ve hizmetkârlarıdır ki, o koca istilâcı unsurları, gayet itaatli bir hizmetçi ve o zeminin her tarafına dağılan nevileri gayet intizamlı bir nefer hükmünde istihdam eder.

Bu hakikat dahi Risaletü’n-Nur’da ispat ve izah edildiğinden, burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz. Bizim yolcu, bu beş hakikatten aldığı feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neşesiyle müşahedatını hülâsa ve hissiyatını tercüme ederek, kalbine diyor:

Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine,
Hâme-i zerrin-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.
Kalmamış bir nokta-yı muzlim çeşm-i dil erbabına,
Sanki âyâtın Hüdâ, nur ile tahrir eylemiş.

Hem bil ki:

Kitab-ı âlemin evrakıdır eb’âd-ı nâmahdud,
Sütûr-u hâdisat-ı dehrdir âsâr-ı nâmadûd.
Yazılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatte
Mücessem lâfz-ı mânidardır, âlemde her mevcud.

Hem dinle:

جُو لاٰۤ اِلٰهَ الاَّ اللهُ بَرَابَرْ مِيذَنَنْدْ هَرْشَىْ دَمَادَمْ جُويَدَنْدْ يَاحَقْ سَرَاسَرْ كُويَدْنَنْدْ يَاحَىُّ 1

نَعَمْ؛ وَفِى كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰۤى اَنَّهُ وَاحِدٌ 2

diyerek, kalbiyle beraber nefsi dahi tasdik ederek “Evet, evet” dediler.

İşte, dünya misafiri ve kâinat seyyahının ikinci menzilde müşahede ettiği beş hakikat-i tevhidiyeye kısa bir işaret olarak, Birinci Makamın İkinci Babında, ikinci menzile ait böyle denilmiş:

لاَۤ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ الْوَاحِدُ اْلاَحَدُ الَّذِى دَلَّ عَلٰى وَحْدَتِهِ فِى وُجُوبِ وُجُودِهِ

مُشَاهَدَةُ حَقِيقَةِ الْكِبْرِيَاءِ وَالْعَظَمَةِ فِى الْكَمَالِ وَاْلاِحَاطَةِ. وَكَذَا مُشَـاهَدَةُ حَقِيقَةِ ظُهُورِ اْلاَفْعَالِ بِاْلاِطْلاَقِ وَعَدَمِ النِّهَايَةِ، لاَ تُقَيِّدُهَا اِلاَّ اْلاِرَادَةُ وَالْحِكْمَةُ. وَكَذَا مُشَاهَدَةُ حَقِيقَةِ اِيجَادِ الْمَوْجُودَاتِ بِالْكَثْرَةِ الْمُطْلَقَةِ فِى السُّرْعَةِ الْمُطْلَقَةِ، وَخَلْقُ الْمَخْلُوقَاتِ بِالسُّهُولَةِ الْمُطْلَقَةِ فِى اْلاِتْقَانِ الْمُطْلَقِ، وَاِبْدَاعُ الْمَصْنُوعَاتِ بِالْمَبْذُولِيَّةِ الْمُطْلَقَةِ فِى غَايَةِ حُسْنِ الصَّنْعَةِ وَغُلُوِّ الْقِيْمَةِ. وَكَذَا مُشَاهَدَةُ حَقِيقَةِ وُجُودِ الْمَوْجُودَاتِ عَلٰى وَجْهِ الْكُلِّ وَالْكُلِّيَّةِ وَالْمَعِيَّةِ وَالْجَامِعِيَّةِ وَالتَّدَاخُلِ وَالْمُنَاسَبَةِ. وَكَذَا مُشَاهَدَةُ حَقِيقَةِ اْلاِنْتِظَامَاتِ الْعَامَّةِ الْمُنَافِيَةِ لِلشَّرِكَةِ. وَكَذَا مُشَاهَدَةُ وَحْدَةِ مَدَارَاتِ تَدَابِيرِ الْكَاۤئِنَاتِ الدَّالَّةِ عَلٰى وَحْدَةِ صَانِعِهَا بِالْبَدَاهَةِ. وَكَذَا وَحْدَةُ اْلاَسْمَاۤءِ وَاْلاَفْعَالِ الْمُتَصَرِّفَةِ الْمُحِيطَةِ، وَكَذَا وَحْدَةُ الْعَنَاصِرِ وَاْلاَنْوَاعِ الْمُنْتَشِرَةِ الْمُسْتَوْلِيَةِ عَلٰى وَجْهِ اْلاَرْضِ 3

1 : Bir baştan diğer başa herşey, her zaman Lâilâhe İllallah zikrini ilân ediyor ve Yâ Hak, Yâ Hay diye haykırıyorlar. 
2 : Evet, “Herbir şeyde, O'nun bir olduğuna delâlet eden bir âyet vardır.” İbnü’l-Mu’tez’ın bir şiirinden alınmıştır. İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm,1:24.
3 : Allah’tan başka ilâh yoktur. O Vâhid-i Ehad ki, kemâlli ve ihatalı kibriya ve azamet hakikatinin müşahedesi, kezâ ef’âlinin ıtlak ve nihayetsizlikle zuhurları ve Onun irade ve hikmetinden başka hiçbir şeyin bu fiilleri takyid edememesi hakikatinin müşahedesi, kezâ mevcudatın sür’at-i mutlaka içinde kesret-i mutlaka ile icadı ve mahlûkatın itkan-ı mutlak içinde suhulet-i mutlaka ile halk edilmesi ve masnuatın nihayet-i hüsn-ü san’at ve ülüvv-ü kıymet içinde mebzuliyet-i mutlaka ile ibdâı hakikatlerinin müşahedesi, kezâ mevcudatın bir küll ve küllî halinde ve beraberlik ve câmiiyet ve tedahül ve münasebet içinde vücut bulması hakikatinin müşahedesi, kezâ şirki nefyeden intizamat-ı âmme hakikatinin müşahedesi, kezâ Sâni-i Kâinatın bir olduğuna bedahetle delâlet eden ve kâinatın tedbirine medar olan şeylerdeki vahdetin müşahedesi, kezâ kâinatta tasarruf eden ve herşeyi muhît olan ef’âl ve esmânın birliği, kezâ yeryüzünde münteşir olan istilâ edici unsurların ve nevilerin birliği, Onun vücub-u vücud içindeki vahdetine delâlet eder.

Bediüzzaman Said Nursi
Asa-yı Musa