Bir Said ki…

Doğumuyla mı başlıyordu insanın hikâyesi?

Hayır.

Tıpkı ölümüyle bitmeyeceği gibi…

Kâinat seyyahının ilk durağıydı. Kâinat kitabının okunacak ilk sayfasıydı. Kurak bir diyarın bağrındayken Nurs, adeta baharın bir önsözü, dünyaya baharları yeniden yazacak bir doğumun ilk satırlarıydı. Bir dağ köyü huzuruna salacaktı ilk nefesini, Yer’in cennet misal bir gölgesine açılacaktı gözleri.

Temiz - pak bir nefes ta anne karnında hazırlanmıştı O’nun için, şefkatli annesinin ilk dersiydi belki de abdestsiz yere basılmayacağı. Saliha bir annenin, takvasından süzülenlerle besleniyordu teheccüdlerde,  Hakka hayat bağlamış babasının nizam ve intizam ölçülerinde. Yani, “Said olan anne karnında Said’di*

Bütün hayatı boyunca sakındığı minnet altına girmemek evvela babasının hassasiyetiyle başlayacaktı, öyle ki hayvanlarının ağzını bağlayacaktı Sofi Mirza, başkasına ait bir ot dahi geçmesin diye boğazlarına.

Bu şefkatin kucağından erken ayrılacaktı oysa. “validemi 9, hemşirelerimi de 15 yaşından sonra görmedim” hüznünü okurken bile vurulurken biz,hemen ardından öğreniyorduk kardeşliğin tarifini…Mahrumiyet içinde bulduğu ümitleri…

Kâinattan devşirdiği,

Asırlardır gölgeler altındayken

Ömrüne biçilen kışların koynunda,

Üstüne kürelenen karların,

Başında koparılan fırtınaların altında çatlayan nur tohumlarını serpmek için yurdun dört bir yanına,her gün yeni bir kardeşi/evladı yetişecekti…

Fırıncı Ağabeye “Sana yüz annen kadar şefkat ediyorum” deyişinde, dünya yangınlarından çekip almak için feda ettiği ömrünün izlerinde saklıydı bana /bize binlerce anne kadar şefkati…Zira bir ömür ancak evlatlar için bu kadar feda edilirdi. Öyle bir yangının ortasında yetişmişti ki;

Harflerin boğazlara düğümlendiği yerde,

Seslerin sükûta bastığı demde,

Dillerin sığlığa düştüğü günde,

O, milletin selameti için yanarken,

Alevlere düşmüş ruhlar yeniden nur’a çekilecekti…

Alaza verilmiş bir medeniyete cennet-âsâ baharların tohumlarını atarken zordu, zor olacaktı dünyanın dar zamanlarına sığmak?

Kolay mıydı muasırlarının anlayışına uymayan bir mizaçla onların arasında tutunmak?

Kolay mıydı âhirzamana Bediüzzaman diye yazılmak?

Fâkah** Said’den İmam Bediüzzaman’a uzun bir yolun yolcusu olmak

Şimdi bu baharlarda,

Nurstan yükselen hakikat sesi hala “yaz kardaşım” derken,

Harf harf, hece hece, Mektuplarca, Sözlerce…

Dar düşüncelerin kalıplarına sıkıştırılan anlamlara inat,

Kelamlar asıllarına dönünce,her gün yeniden yazılıyorlar.

Ve satırlar arasından her gün yeniden bir Said çıkıyor karşımıza.

Çünkü Ümit Şimşek Ağabeyin söylediği gibi “Saidler ölmezler, sadece doğarlar.”

* el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 452, hadis no: 1475; Süyûtî, el-Fethü'l-Kebîr, 2:171.

** Doğu illerinde yeni başlayan ilim talebesine Fakah denir. Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum