Alaaddin BAŞAR

Alaaddin BAŞAR

Bilinmez mevcut

Kıdem nedir, beka nedir, vacip vücut nedir bilmeyen ve bunlar hakkında hiçbir tahmin yürütecek güçte olmayan insanoğlu, ben bu ilâhî sıfatları biliyorum derse, elbette bilgisizliğini ortaya koymuş olur. İlâhî sıfatların bile mahiyetleri meçhulümüz olunca, bunlara sahip olan Allah, elbette ancak “Mevcud-u Meçhul” olarak bilinebilir. Yani varlığında şüphe olmayan, fakat zâtının ve sıfatlarının mahiyeti, insan aklının idrak sahasına girmekten münezzeh olan...

“Cenâb-ı Hakk’a malûm ve maruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur.”

“Amma Cenâb-ı Hakk’a mevcud-u meçhûl ünvanıyla bakılırsa, marufiyet şuaları bir derece tebarüz eder.” Mesnevî-i Nuriye

Allah’a böylece iman eden bir insan, O'nu tanımanın ilk ışıklarını bulmuş demektir. 

Akıl mahluk olduğu gibi, onun bilgi sahasına giren her şey de mahluktur. Öyle ise sınırlı olan akıl, sonsuz ve mutlak olanı anlamayacağını anladığı anda, Allah’ı bilme yolunda önemli bir adım atmış olacaktır.

Allah’ı bilme yolundaki sermayemize şöyle bir göz atalım:

O’nun eserlerinin yüzde kaçını görebiliyoruz? Sorusuna ne yüzde ile ne binde ile cevap verebiliriz. Görmediğimiz eşya gördüklerimizden sonsuz denecek kadar çok. 

İlim sıfatımıza bakalım: 

Şu çok azını gördüğümüz maddî eşya hakkında bile bilgimiz son derece az. Kimimiz yaprağı bir derece biliyoruz, kimimiz toprağı; kimimiz gözden biraz anlıyoruz, kimimiz kulaktan... Bir tek ilim dalını bile her yönüyle bilmek, bir insan için mümkün değil. Bütün ilim dalları birlikte nazara alındığında, insanın bu noktadaki sonsuz aczi daha iyi anlaşılır. Demek oluyor ki, eşya hakkındaki bu son derece az bilgimiz de Allah’ı tanımaya yeterli değil.

İrade sıfatımıza bir göz atalım: 

Bir anda ancak bir şeyi irade edebiliyoruz. Bir başkasını ise daha sonra irade etmemiz mümkün oluyor. Bu âlemde ve onun bir küçük misâli olan kendi cismimizde sayısız denecek kadar fiil birlikte icra ediliyor. Bu ise Allah’ın sonsuz ve mutlak iradesinin bütün eşyada birlikte tahakkuk ettiğini ders veriyor bize. O hâlde, biz kendi cüz’î irademizi ölçü aldığımızda, Allah’ın irade sıfatını tanıma vadisinde çok cüz’î bir adım atmış oluyoruz. 

İrade sıfatımız gibi, kudretimiz, görmemiz, işitmemiz de cüz’î. Bir anda ancak bir şey düşünebilen aklımızı, sadece karşısına dikilen eşyayı bir derece görebilen gözümüzü, yine iki işe birlikte harcayamadığımız kuvvetimizi ölçü aldığımızda sonsuz denecek kadar çok fiili birlikte icra eden Allah’ın sıfatlarını hakkıyla tanıyamayacağımız açıktır. 

Sıfatları bilinemeyenin zâtının bilinemeyeceği açık bir gerçektir. Ama bir başka gerçek de, “bu sıfatların bütün âlemlerde aralıksız faaliyet gösterdiği.” İşte, bu iki gerçek birlikte düşünüldüğünde Allah’ın “mevcud-u meçhul” olduğu ve ancak böylece bilindiği takdirde Onu tanımanın kapısına yanaşılabileceği anlaşılır.

Bunun cüz’î bir misâlini kendi ruhumuzda bulabiliriz. İnsan ruhu, mahiyetiyle bilinmez, ancak faaliyetleriyle anlaşılır. 

“Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir. Ve size bu hususta pek az bilgi verilmiştir.” İsrâ Sûresi, 85

Ruhu böylece tanıyan bir insan, onu tanımanın ilk adımını atmış demektir. Böyle yapmayıp, ruh hakkında, “uzunluğu şu kadar, eni bu kadardır; bedenin şurasında oturur, rengi şöyledir,” gibi sözler sarf eden insan, ruhu her tasvirinde onu bilmediğinin ayrı bir delilini sergilemiş ve onu tanımaktan bir adım daha uzaklaşmış olur.

Göz ancak maddeyi görebilir. İnsanın ruh hakkında yapacağı her türlü tasvir de bu görgünün sınırladığı ölçüde olacaktır. 

Ruhun mahiyeti bilinmez. O, beden ülkesini sevk ve idare eden ilâhî bir kanundur. Toprağı görüp yerçekimini göremediğimiz gibi, bedeni görür fakat ruhu seyredemeyiz. 

Ruh, ne hanesi olan bedene benzer, ne de o haneyi kuşatan kâinata. Ruh bedende misafir olan apayrı bir mahiyettir. 

Ruh hakkında insana çok az bilgi verilmiştir. İnsan bu bilgi ile, ruhunu “bilinmez” olarak bilir, “anlaşılmaz” olarak anlar. 

Ruhunu meçhul bir varlık olarak bilen insan gerçeği bulmuştur. Aksi hâlde, gerçek dışı bir yola girmiş demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum