Mustafa ÇALIŞAN

Mustafa ÇALIŞAN

Beterin beteri var!

Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir musibet veya hastalık ile karşılaştığımızda, “Bundan kötüsü olamaz” diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı göstermeli, Allah'a sığınmalıyız.

Bu konu ile ilgili olarak farklı hikayeler anlatılır. Bunlardan en meşhurları kısaca şöyle:

Allah beterinden saklasın

Zamanlardan bir zaman iki kafadar yaşarmış, bunlardan biri başına ne türlü olay gelirse gelsin “Allah beterinden saklasın” dermiş. Gel zaman git zaman bu iki kafadar bir suç işlemiş ve Kadı’nın huzuruna çıkarılmışlar. Kadı bakmış ve asılarak idam edilmelerine karar vermiş. Bizim adam yine “Allah beterinden saklasın” diyormuş. Tabi öbür arkadaşı sinirlenmiş. "İdam edileceğiz bunun daha beteri ne olabilir?" diyerek kızmış.

Gardiyanlar bunları alıp darağacına doğru götürürken, mahkûm durmadan iç çeker ve “Allah beterinden saklasın” dermiş. Hiç durmadan tekrarladığı bu söze, gardiyanlardan biri dayanamamış, “Yahu, idam edilmeye gidiyorsun, daha bundan beteri olur mu?” diyerek terslemiş.

Bu sırada doludizgin bir süvarinin, tozu dumana kata kata yanlarına gelmekte olduğunu görmüşler. Muhafızlar, “Bu da kim ola?” diye merakla bakarken, atlı gelip yanlarında durmuş:

“Elimde sultanın fermanı var. Ferman bu idamlık cani hakkındadır. Burada yazılanlara göre bu mahkûmun ölüm cezası, asılarak değil, kazığa çakılarak infaz edilecektir” demiş.

Mahkûm bunu öğrenince, elini kafasına vura vura gardiyana konuşmuş: “Gördün mü beterin beterini” demiş.

Bu deyim, “İçinde bulunduğun kötü durumdan dolayı, Allah’a isyan etme, bu durumdan kurtulamıyorsan, daha kötü durumda olanları düşün” manası kullanılır.

Evet hayatın nerede kime nasıl sürprizler hazırladığını kimse bilemez. Yani bir diğer ifade ile; kalem-i kader kime ne yazmış bunu kimse bilemez Kader bizi bize bırakmaz. Her an her şey olabilir. Bize yakışan ve yaraşan kaderin hükmüne boyun eğmektir. İçinde bulunduğumuz şartların imtihan ve sınavın bir parçası olduğunu idrak edebilmektir.

Her birimiz için geçerli olan hastalık ve musibetler dolayısıyla hemen her gün ve her daim imtihanımız devam ediyor.

Bendeniz de muhatap olduğum ve adeta davetsiz misafir gibi gelen Parkinson rahatsızlığım dolayısıyla şu günlerde Köroğlu’nun diyarı güzel ilimiz Bolu’dayız. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi’nde tedavi amacıyla bulunuyorum. Malum Parkinson rahatsızlığı yürüyüş bozukluğu ve denge kaybına vesile oluyor.

Ben de böyle bir rahatsızlıkla hastanede yatıyorum. Tabii olarak da, kendi derdimi düşünüyor ve derman arıyorum. Ben zannettim ki, benim derdim büyüktür ve herkesten çoktur. Hakikat-ı hal ise hiç de benim düşündüğüm gibi değilmiş. Yani beterin beteri varmış! Hani derler ya; “Söyleme derdini bana. Benim derdim döver geçer senin derdini.”

Bunun içindir ki “Hastanelere, hapishanelere ve kabristanlalara” ibret nazarı ile gidilmesi tavsiye olunuyor.

Hastanede yatanların kısa hayat hikayelerini dinleyince ben o zaman çok daha iyi anladım ki; benimki dert değilmiş.

Hemen bir tane yaşanmış örnek vereyim. Beş yaşında dünyalar güzeli Esma isimli bir bebek, annesi ve anneannesi ile birlikte Düzce’den bu hastaneye gelmişler. Gelme hikayeleri ise her an her birimizin başına gelebilecek bir olay. Güzel Esma hayat dolu şen şakrak bir çocuk. Kardeşi de var. Evlerinde mutlu mutlu yaşıyorlar. Günlerden bir gün Esma’nın karnı ağrıyor.

Annesi hemen en yakındaki hastaneye götürüyor. Yapılan tetkiklerde önemli bir şey çıkmıyor. Esma’ya rahatlatıcı bir iğne vuruyorlar. İğne sonrasında beyin pıhtı atıyor. Ve güzel Esma’cığın bütün vücudu felç oluyor. Eller ayaklar hiçbirisi tutmuyor. Felç olmayan sadece kafası var. Konuşamıyor, yürüyemiyor, gülemiyor, oynayamıyor, tad ve koku alamıyor, hiçbir temel ihtiyacını kendisi karşılayamıyor. Tabiki aile perişan oluyor. Bir umut kapısı olarak Fizik Tedavi Hastanesine geliyorlar.

Esma’yı annesini ve anneannesini bu hastanede tanıdık. “Allah’tan ümit kesilmez” diye şifa arıyorlar. Maşallah aile tam bir teslimiyet içinde, başlarına gelene tevekkül ediyorlar.

Esma’nın annesi 27 yaşında genç imanlı bir hanımefendi. Babası da 33 yaşında esnaf. O da eşi gibi imanlı ve inançlı bir beyefendi. Adeta her ikisi de sabır küpü. Ortak mesajları ise 'Beterin beteri var!’

Annesi bu hale çok sabırla ve metanetle yaklaşarak özetle şöyle diyor: “Bu kızım bana Allah’ın bir emaneti. Veren de O, vermeyen de O, alacak olan da O. Nasıl ki daha düne kadar sapasağlamdı, diğer çocuklar gibi gülüp oynuyordu. O zaman nasıl seviyor isem, şimdide öyle seviyorum. Belki şimdi daha çok seviyorum. Çünkü o çocuk masum ve günahsız, tertemiz bir emanet. Beterin beteri var. Hamd olsun kızım hayatta ya, o bana yetiyor.”

Hastanenin bahçesinde küçük Esma’yı çocuk arabasına koyup sarıp, sarmalayıp bir dolaştırması var ki, tam bir şefkat abidesi. Hele hele fizyoterapistler ile çocuğun hareketlerini yapışı var ki görülmeye değer. Esma’yı bir büyük sevgi ile bağrına basması, “Yavrum, canım benim” demesi yetiyor.

Hayat bu; nerede, nasıl, kime hangi sürprizleri getireceği belli olmuyor. Buna karşılık başımıza gelenlere nasıl bakacağımız, nasıl karşıladığımız çok daha fazla önem arz ediyor. Yani İslami bir bakış açısıyla mı bakıyoruz, yoksa seküler, maddeci bir bakışla mı bakıyoruz. İnanç ekseninden bakarsak her şeyin sahibi yüce Yaratıcıdır. O’na teslim oluruz. Lütfun da hoş; kahrın da hoş deriz. Hasbunallahi venimel vekil, yani Allah bizim vekilimizdir. O ne güzel vekildir.

Seküler yani maddeci bir bakışla baktığımızda ise sebeplere dayanırız. “Bu niye benim başıma geldi” diye başlayan ve Allah’a isyana kadar giden cümleler peş peşe gelir.

1980’li yıllarda popüler olan “Beterin beteri var” şarkısında şöyle deniyordu:

Senin derdin dert midir, benim derdin yanında
Hiç kimsede gördün mü, böyle dert hayatında
Otur şöyle yanıma, dinle bak dertlerimi
Anlatınca ağlama, deşme benim derdimi.

Beterin beteri var, haline şükret dostum
Yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum...
Daha birçok derdimi ben sana anlatmadım
Genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum