Bediüzzaman'la görüşen Son Şahitlerden Veysel Karani Çiçek vefat etti

Bediüzzaman'la görüşen Son Şahitlerden Veysel Karani Çiçek vefat etti

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun

RİSALEHABER

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile görüşen Son Şahitlerden Veysel Karani Çiçek ağabey Adıyaman'da Hakkın rahmetine kavuştu.

1929 Adıyaman/Gölbaşı doğumlu olan Veysel Karani Çiçek ağabey, Risale-i Nur ve Bediüzzaman Hazretleri ile görüşmesini şöyle anlatmıştı:

Risale-i Nur ve Bediüzzaman'ı müfettiş anlattı 

Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü, 1948 yılı mezunu bir öğretmendim. 1948 yılı Ekim ayında, Besni ilçesi “Köseceli Köyü İlkokulu Başöğretmenliği”ne tayin olundum. 1949-1950 ders yılında ise Ahmed Satılmışoğlu isminde bir müfettiş geldi. Okulu ve beni teftiş ettikten sonra bana, Bediüzzaman’dan ve “Risale-i Nur’dan” bahsetmeye başladı. 

Ben önceleri pek bir şey anlamamıştım doğrusu. Sonra bana Eşref Edip merhumun yazdığı, Üstad’ın hayatını anlatılan (üzerinde Üstad’ın ve yeğeninin hançerli resimleri bulunan) küçük ebatta bir kitapçık verdi. Bu kitaptan Üstad’ı ve Nur Risaleleri’ni tanıdım. 

Bu köyde iki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, buranın bağlı olduğu “Keysun” (şimdiki adı Çakırhüyük) bucak merkezine tayin olundum. Aynı müfettiş, yine teftişe geldiğinde kendisiyle irtibat ve samimiyetimiz ilerledi. Öyle ki, ben Besni ilçesine gittiğimde beni evine davet eder, saatlerce sohbet ederdik.

Bediüzzaman’ı ilk ziyaretim

Aradan yıllar geçti ve Çakırhüyük’ten Belören bucağının Hardarlı köyüne, oradan da kendi köyüm “Belören Bucak Merkezi Başöğretmenliği”ne naklen tayin oldum. 1956 Haziran’ında bu Belören köyünden yedek subay adayı olarak askere çağrıldım. Beni “motorlu topçu” olarak Ankara’nın Polatlı ilçesindeki Yedek Subay Okulu’na gönderdiler. Burada bazı Afyonlu asker arkadaşlarım Üstad Bediüzzaman’ın halen Afyon’da kaldığını haber verdiler.

Ben niyet etmiştim ki; bu altı aylık okul zamanında, bir haftalık izinde gidip Üstad Hazretleri’yle görüşeyim. Bu arada ilk iki çocuğum sabi iken vefat edince planlarım bozuldu ve ben Üstad’la görüşmeye gidemedim.

Nihayet, okuldan yedek subay olarak mezun olunca, yetmiş arkadaşı Ankara Milli Savunma Bakanlığı Seferberlik Dairesi’ne verdiler. Buradan da bizi Isparta’nın Eğirdir ilçesindeki Yaz Dağ Kursu’na gönderdiler. Bu arada Üstad’ın ara sıra Isparta’dan Eğirdir’e ve Barla’ya gelip gittiğini duydum.

Cami imamlarından, şuradan, buradan soruşturarak Üstad’ın her gelişte Fırıncı Ali’nin kiraladığı evde kaldığını ve Çilingir Ali Savran’ın da onunla ilgilendiğini öğrendim. Fırıncı Ali’yi (Kubbe’nin Ali’si) buldum. O, “Üstad’ın bazen gelip gittiğini, şayet yine gelirse bana (bizim garnizon aşçısı ile) haber vereceğini” söyledi.

İşte 1956 yılı Aralık ayının 31’inde Cumartesi günü Üstad’la görüşmek üzere ikindi vakti (Fırıncı Ali’nin evinin) kapısını çaldım. Yerler hafif kar idi. Dışarıda birisi odun kırıyor, altmış-yetmiş yaşlarında bir ihtiyar da orada, kapının kenarında bekliyordu. Biraz sonra (sonradan tanıştığım) Bayram Yüksel (merhum) kapıyı açıp ne istediğimi sordu. “Üstad’la görüşmek istiyorum” dedim. (Tabiî bu sırada üzerimde subay elbisesi vardı.) 

Bayram Ağabey bana “Üstad hasta, kimse ile görüşmek istemiyor!” dedi. Ben, “Ben daha önce randevu almıştım” dedim. Bayram Ağabey bu sefer “Gidip söyleyeyim, kabul ederse gelir, sizi alırım” dedi. Biraz sonra geldi, kapıyı açarak “Buyurun” dedi. Dışarıda bekleyen ihtiyar (ki sonradan öğrendiğime göre bu zat “Şefkat Tokatları” dersinde ismi geçen Katip Hakkı Efendi imiş) önde, ben arkada iki katlı evin üstüne çıktık. Üstad’ın odasına girdik. Üstad bir somyanın üzerinde oturuyordu. 

Öğretmenlere büyük vazife düşüyor

Önce Hakkı Efendi ile konuştular. Sonra ben yanına varıp ellerini öptüm. Bana, “sivilde mesleğimin ne olduğunu” ve “kendisini bana kimin tanıttığını” sordu. Ben de, mesleğimin öğretmenlik olduğunu, müfettişimizin bana kendisini tanıttığını söyledim. Bunun üzerine bana, “biz öğretmenlere büyük vazife düştüğünü, o masum yavrulara dinlerini öğretmek gerektiğini” söyledi. 

Bu arada Pakistanlı bir Nur talebesinin yazdığı mektubu Bayram Ağabey’e okuttu. Ben bu arada Üstad’a “Üstad’ım ben bir hatıra istiyorum” dedim. Anlaşılmayınca Bayram Yüksel tekrar etti. Üstad bana “Şimdi yanımda bir hatıra yok. Isparta’dan bir daha gelişimde sana bir hatıra getiririm” dedi.

Üstad karşılıksız hediye almıyordu

Üstad’ın postacısı Ali Savran’la (merhum) tanışmış ve samimi olmuştuk. Bir de Demirci Salih Gündüz ile…

Ben bir ara memleketten getirdiğim birkaç kilo balı, Üstad’a hediye etmiştim. Ali Savran eliyle ulaştırmıştım balı Üstad’a… O da bana bal için bir lira fiyat biçip göndermişti. O parayı bir müddet sakladımsa da sonradan zayi ettim. 

Bir kere de Üstad arabasıyla şehrin içinden geçerken gördük.

Üstad’la son görüşmemiz

Ben garnizondan Eğirdir’e doğru gidiyordum. Baktım Üstad’ın taksisi, (Hüsnü Bayram idaresindeki mor renkli taksiyi tanımıştım) yol üzerinde Üstad’ı bekliyordu. Şoför Hüsnü Bayram kardeşe sordum, “Üstad şimdi gelecek” dedi. Görüşüp görüşemeyeceğimizi sordum. “Sen arkana baka baka ilerle, Üstad şimdi yukarıdaki evden çıkagelir. Görüşmek isterse sana işaret eder” dedi. 

Ben dediği gibi yaparak ilerlerken baktım, tam arabanın içine girerken bana el etti. Ben de hemen geri dönüp Üstad’a sarıldım. Dualaştık…

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum