Bediüzzaman’ın talebeleri filmi onayladı

Bediüzzaman’ın talebeleri filmi onayladı

Bediüzzaman filmi çekecek olan Mehmet Tanrıseven ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü

Röportaj: Abdurrahman Iraz / Nurettin Huyut-Risale Haber

Birinci bölüm için TIKLAYINIZ

II. BÖLÜM:

Bu film ile Üstadı gerçekçi bir şekilde tanıtabileceğinize inanıyor musunuz?

İnanıyorum, en doğru bir şekilde yaptık diye düşünüyorum. 

BİRİNCİ, İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ SAİD FİLMLERİNİ DE ÇEKECEĞİM

Film yeterli olacak mı?

Yeterli olur kanaatindeyim. Ama tabi sürekli geliştirilmesi gereken bir konudur. O nedenle bunun arkasından üç film daha çekmek istiyorum. Yani bu film istediğim gibi olur da yeterli makes bulursa arkasından üç film daha çekeceğim.
Birinci Said, İkinci Said ve Üçüncü Said diye. Yani genç Said, olgun Said ve yaşlı Said diye üç film. Her yıl bir filmi çıkacak şekilde onun bu üç dönemini anlatan üç film daha çekmek istiyorum.

Yani şarta bağlı… Bu yaptığım ilk film sinemalarda oynar ve seyircinin beğenisini toplarsa arkası gelecek. Ben filmi çektikten sonra kendim seyreder durumu anlarım “bu film olmuş, seyircinin beğenisini toplar, gösterime girsin” derim. Değilse bir kenara bırakırım “bu film olmamış, biz başarısız olduk, Üstadımızın hatırasına zarar vermeyelim, vizyona girmesin” derim. Bunu ben çekimlerden sonra bilirim.

Bu filmden amacımız Bediüzzaman’ın fikirlerini, mesajını tam olarak verebilmektir. Ve çok güzel bir şekilde verebildiğimizi düşünüyorum. Zaten önemli olan onun fikirleri ve düşünceleridir. Onda Peygamberin sünnetinin yaşandığı bir yaşayış var.

BEDİÜZZAMAN’IN M.KEMAL’LE GÖRÜŞMESİNİ OLDUĞU GİBİ VERDİK

Cumhuriyet dönemini nasıl işlediniz?

Doğrusunu verdik, hem de çok dik durarak verdik.

Yani, şöyle sorayım Bediüzzaman Hazretlerinin Mustafa Kemal’le olan kavgasını herkes biliyor. Bu konuyu işlerken gerçek yönlerini verebildiğinize inanıyor musunuz?

mtanrisever_risalehaber4.jpgEvet, onu da tüm yönleri ile verdik. Orada biliyorsunuz aralarında şöyle bir konuşma geçiyor; Atatürk ona yeniliklerden ve yapacağı devrimlerden bahsediyor. Kılık kıyafet konusunda, heykelleri konusunda yapacaklarını anlatıyor. Bediüzzaman da ona “ne yaparsan yap Kur’an’a ilişme” diyor. Hatta Üstad’a birçok görev ve imkânlar teklif ediyor. Milletvekilliği, üçyüz lira maaş, bir köşk ve Şark Vaizi umumiliği gibi şeyler teklif ediliyor. Ama Üstad orada bazı yanlışları gördüğünden kabul etmiyor. Van’a geliyor Erek dağına çıkıyor, inzivaya çekiliyor. Bunların hepsini veriyoruz. Yani gerçek anlamda en güzel şekilde aksettirdiğimizi düşünüyorum.
Ama, biz elbette özet olarak, öz olarak veriyoruz. Yoksa detaylı bir şekilde anlatmaya kalkarsan 100 saat de versen yetmez. Biz iki saatlik bir çekim yapıyoruz. Yani olayların özünü veriyoruz.

KALBEN RAHATIM EN İYİSİNİ VE EN DOĞRUSUNU YAPTIM DİYORUM

Üstad’ın felsefesini, yapmak istediği ve uğruna mücadele verdiği davasını, fikirlerini anlatacaksınız…

Evet. Ama o bir ummandır, tamamını verdim diyemem. Zaten hiçbir şey bir anda tam mükemmel olamaz, hem onu hakkıyla verebilmek için o hayatı yaşamanız lazım. 30 sene sürgün yaşamış olmanız lazım, 80 yaşına gelmeniz lazım. Yani o mücadeleyi sizin vermeniz lazım ki, onu en doğru ve mükemmel bir şekilde aksettirebilesiniz. Biz bulunduğumuz yere göre okuduklarımızın ve gördüklerimizin özetini çıkarıyoruz. En güzelini ve en doğrusunu yapmaya çalışıyoruz. Ve bu konuda da iddialıyım “en doğrusunu veriyoruz, vereceğiz” diyorum. Yani vicdanen rahatım. Kendim için tamam diyorum, bu kadar olur diyorum. Kendi vicdanımı hesaba katarak söylüyorum.
En iyi şekilde hazırlanıyorum, en iyi şekilde tüm imkânlarımı seferber ederek yapıyorum.

Yani bunu seyreden diyecek ki, “Mehmet Tanrıseven bu iş için her şeyini feda etmiş ne gerkirse yapmış.” İşin özü bu… Ama buna rağmen seyirci beğenmeyebilir. Eğer seyirci beğenirse o zaman deriz ki, “tamam kaliteli bir film olmuş.” Hem bu aynı zamanda benim kapasitemi göstermiş olacak. Ben bu işte kaytarmadım, elimden geleni yaptım, her şeyimi harcadım ama bu kadar yapabildim. Baştan savma bir iş yapmadım. Daha iyisini yapabilirdim diyeceğim bir düşüncem yok. Yani, aklım ve fikrime gelebilecek en güzel şeyleri çekinmeden harcayarak yapıyorum. Bunun burası şöyle olsaydı daha iyi olurdu diyebileceğim bir nokta bırakmıyorum.
O nedenle diyorum ki, “kalben rahatım. En iyisini ve en doğrusunu yaptım” diyorum.

BEDİÜZZAMAN’IN TALEBELERİ SENARYOYU ONAYLADI

Bir gün Mustafa Sungur abi ile beraber bulunduğum esnada, oraya Abdullah Yeğin abi geldi, elinde sizin filmin senaryosu vardı. Sungur abiye gösterdi. Sungur abi ona “siz bilirsiniz” dedi. Yeğin abi “okudum. İçeriğinde bir yanlışlık görmedim, muhalefetim yok” dedi. Ben buna şahidim bu iki abinin onayı var. Başka abilerin onayı var mı?

Evet, Fırıncı abinin de onayı var. Onunla iki defa görüştük hatta birlikte yemek de yedik. O çok beğendi ve hiç eleştirmedi. Dua etti, zaten çok kibar bir insan… Buna rağmen çekimleri yaparken mizansenler hakkında abilerden fikir de almayı düşünüyorum. Onlara diyeceğim “Üstad, burada nasıl duruyordu? Nasıl oturuyordu, nasıl yürüyordu?” Mümkünse onlardan bunu isteyeceğim. Göstermelerini isteyeceğim aslına sadık kalabilmek için buna ihtiyaç var. Yani sanatçının bakışı, duruşu, el kol hareketleri aslına uysun diye…

tanrisever_irazrisalehaber3.jpgFİLM NEREDE ÇEKİLECEK?

Filmin çekimlerini nerede yapmayı düşünüyorsunuz?

Film için geçen hafta gene yoğun araştırmalar yaptık/yapıyoruz. Ekip Isparta’ya gitti, Barla, Denizli, Manisa’nın Kula taraflarına gitti, Safranbolu’yu gezdi. Gene bu hafta iki ekip İstanbul’dan yola çıktı. Yani film İstanbul’da çekilecek, burada dekorları yapacağız, platolara dekorlar yapacağız, belki hapishane gibi yerleri oluşturacağız, aslı gibi olmasa da aslına yakın şeyler olmasına dikkat edeceğiz. Doğal olsun diye Barla’yı veya Isparta’nın Sav köyü olabilir. İslamköy olabilir, Atabey olabilir. Oralarda beğendiğimiz yerlere bakıyoruz. Kula taraflarına baktık. Orada beğendiğimiz yerlerin resimlerini gördüm. Bu anlamda çok beğendiğimiz yerler var. Ama o dönemdeki evleri, dokuları, yolları bulmamız zor demeyim de çekmeye çalışacağız.

ZERNABAD SUYUNU İÇİNCE ZEMZEM AKLIMA GELDİ

Bediüzzaman’ın evinde çektiğiniz bir sahne var mı?

Evet, öyle bir sahne var. Ama şu anda kaldığı ev çok değiştirilmiş, her tarafı lambiri yapılmış. İzin verirlerse değiştirmemize, yani aslına uygun hale dönüştürmemize o zaman daha iyi olur. Orada Muhacir abinin torunu vardı. O bakıyor zaten. Ben bu dönem içinde iki kere oraya gittim. Ayırca, Nurs köyüne gittim, Erek dağına gittim tam tepesine çıkamadım, yarıya kadar çıktım. Zernabat suyundan içtim.

Bakın size burada bir şey söyleyeyim. Erek dağına gittiğimizde sonbahardı, kar da yağmıştı, arabamız çamura saplandı, Zernabad suyunun dibinde kaldı, suyu içince o anda zemzem suyu aklıma geldi. Onun tadını hissettim. Hayli içtim arkadaşlara da hatta sordum. “Ne tad alıyorsunuz?” diye… Baktım onlar fazla hissetmemişler. Dedim “ben zemzeme benzettim, zemzem bu” dedim. Yani tam ona benzetmiştim. Aynı zemzem suyu içiyorum zannetmiştim.

Oradan Üstad’ın köyüne Nurs’a gittim… Sarp ve dik dağlar arasında bir yer. Evi çok dik bir dağın yamacına yapılmış, bir çığ gelse alıp götürecek, önüne baktım önü de dağ, aman Allah’ım ne kadar sarp bir yer, insan orada korkudan ölür.

Geceleri orada uyumak da mümkün değil değil mi?

Evet yani çok dehşet yerler. Bu sayede oraları da görmek nasip oldu. Elhamdulillah…

BU FİLMDEN ÖNCELİKLE ALLAH’IN RIZASINI BEKLİYORUM

Filmden genel olarak beklentiniz nedir?

Bu filmden öncelikle Allah’ın rızasını bekliyorum ve gözlüyorum. Bir de Üstad’ın ruhaniyetine büyük bir hizmet ederim diye düşünüyorum. Onun hayatta yapmak istediği davasına hizmet ederim diye düşünüyorum. Film çok tesirli bir araçtır. İnsanlara gerçek hayatını göstereceğiz.

Konuşmaları ile, mimikleri ile, yaşantısı ile, efektlerle bunu seyirci görmüş olacak, bu tarz bir gösterim çok etkili olacak. Yani insanlar şunu görecek Üstad boş yaşamamış, iman Kur’an hizmetinde ne kadar büyük zahmetler çekmiş. Bu gün bu seviyeye gelinmişse bu bedava olmamış, ne acılarla, ne kederlerle gelinmiş ve nasıl dik durulmuş, bunun görülmesi ve anlaşılmasını istiyorum. Şimdi siz onun mirasına kondunuz. Hiç olmazsa Üstadınıza bir selam gönderin. Bir Fatiha gönderin…

HOCA EFENDİ İLE GÖRÜŞMEMİZDE BU PROJEDEN BAHSETTİM

Fethullah Hoca Efendinin bu projenizden haberi var mı?

Evet tabiî ki var. Geçen sene Nisan ayında Hoca Efendi ile görüşmemiz esnasında bu projeden bahsettim. Hoca Efendi “olur çek” dedi. Hatta belki ileride Hoca Efendinin de hayatını filme çekerim. Zaten tekrar yanına gideceğim ve bunları detaylı konuşacağım.

Senaryoyu da götürecek misiniz?

Evet, senaryoyu götürüp göstereceğim ve o konuda fikirlerini alacağım. Filmin çekimlerine başlamadan önce mutlaka bir görüşme yapacağım İnşaallah. Zaten şu anda son düzeltmeleri yapıyorum. 10-15 güne kadar biter o zaman gitmeyi planlıyorum. Bu konuda herkesin yani bilenlerin fikirlerini almak istiyorum. Hatta sizler de bize değişik fikirleriniz varsa söyleyin, abilerin önerdiği fikirler varsa alacağız. Biz herkese açığız herkesin fikrini almak istiyoruz. Bazen farklı fikirler, aynı olay ile ilgili zıt fikirler olabiliyor. O durumlarda artık kararı biz kendimiz veriyoruz. Hangisi daha uygun geliyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.

Senaryo 140 sayfa idi düzeltmelerle bu 120 sayfaya düştü inanır mısınız? Eleştirileri toplasan bir sayfa tutmaz. Herkes beğeniyor. Öyle olmasa Üstadım gelip bana sarılır mıydı? Üstadın bana sarılması ne demek ya! Ben şuna bütün benliğimle inanıyorum Üstad ile rabıta halindeyim. O bizi izliyor. Mesela bir oyuncumu istemedi ben hemen onu kaldırdım. Yani bir yerde yanlışlık varsa, görürsek orada dururuz. Yüzde yüz bu şekilde de tamamlanacağına inanıyorum.

PEYGAMBERİMİZİN DE HAYATINI FİLME ÇEKMEK İSTİYORUM

Bir de bu film benzerleri içinde en güzeli olacak ben ona da inanıyorum. Bir Ömer Muhtar’dan, bir Çağrı’dan iyi olacak… Son İmparator diye çekilen Çin filminden, Gandi’nin filminden daha iyi olacak…
mtanrisever_risalehaber5.jpgMesela Çağrı filmine bakalım bu film tamamen savaşlardan ibaret, Bedir, Hendek, Uhud savaşlarını anlatıyor. Oysa bu savaşların tamamı 50-60 günü geçmez. Hazırlanışı, savaşılması ve bitmesi yani hayatının yüzde biri bile değil. Sanki Peygamberimiz sürekli savaşıyormuş intibaını veriyor. Kılıç kalkan ekibi gibi gösteriliyor. Oysa Peygamberimizin sosyal hayatı daha önemli, insanlarla nasıl yaşamış, aile hayatı nasıl bunlar anlatılması lazım. Evet, filmde bunlar da var ama çok az. İnşallah ileride nasip olursa Peygamberimizin de hayatını filme çekmek istiyorum.

Bu yönüyle çekmek istiyorum. Peygamberimizin (asv)’ın çekilen mevcut filmini görürse insanlar ne der sürekli savaşmış bir peygamber olarak bakar. Oysa Peygamberlik felsefesi o değil ki, insanlığa verdiği mesaj o değil ki, o şekilde çekersek film istediğimiz yere gidemez. O’nun evrensel mesajlarını vermiş olmadılar. Hep savaşçı olarak gösterildi.
İşte biz bu yönüne dikkat ettik. Üstad’ı verirken savaş sahnesi bir iki dakikayı geçmiyor. Zaten film öyle başlıyor. Cephede savaşırken yaralanıyor ve esir düşüyor. O gösterildikten sonra film başlıyor.
Dik duruşu, mazlumiyeti, insanlığı, kedilerle, insanlarla, çocuklarla kurduğu iletişimi önemlidir o dile getiriliyor.

O KADAR ÇOK SAHNE VAR Kİ, HİÇ DURMUYOR

Resul-i Ekrem (ASV) üç gün savaştığı halde bu sanki bütün hayatıymış gibi bir film süresince verildiğini söylüyorsunuz. Oysa hayatı öyle değil… Onların da verilmesi halinde bu bir filme sığar mı? Bediüzzaman Hazretlerinin de 80 küsur senelik hayatının çoğu cezaevlerinde, dershanelerde, sosyal hayatın içinde ve iman, Kur’an hizmetinde geçmiş, çok renkli bir hayatı var. Bütün bunlar bir film içinde nasıl yer alır?

Filmde Bediüzzaman Hazretlerinin tüm hayatını en ince detaylarına kadar veriyoruz anlamında değil elbet. O kadar dakika içinde bu mesajları dolu dolu vermeye çalıştığımızı söylüyoruz. Biraz önce dedim ya onun hakiki anlamda hayatını yüz saat de çeksek gene az, gene yetmez. Ama bu demek değildir ki, çekeceğimiz bu 120 dakikalık filmde asıl hedeflediğimiz mesajlarını veremeyeceğiz. Hayatını detaylı vermek ayrı şeydir. Onun felsefesini vermek ayrı şeydir. O anlamda hakkını verdiğimize inanıyorum… Onu demek istemiştim.
Bu film 140-150 dakika idi ama sinemalar o kadar uzun süreli filmleri istemiyorlar. Uzun çekemiyorsun. O nedenle kısalttık ve 120 dakikaya indirdik. 120-130 dk. en ideal süredir. Ama bu süre içinde o kadar çok sahne var ki, hiç durmuyor. Sürekli hareket halinde, yalın, sade, sevgi dolu, böyle bir insan…

NEDEN YAMALI PANTOLON GİYMEYE BAŞLADIM?

Bu noktada sizin okuyucularımıza söyleyecek ilave bir sözünüz var mı?

Siz bana şöyle bir soru yöneltebilirdiniz. Mesela diyebilirdiniz, “bu dört-beş ay içinde okuduğun 14 kitaptan, yani 4 bin sayfa doküman okudun genel olarak ne anladın, ne çıkardın, neler hissediyorsun” diye sorabilirdiniz.

Tamam o halde sormuş olalım…

Üstadmın hayatına derinlemesine girince; bazı hususlardan dolayı utanmaya başladım, sıkılmaya başladım, eskiden bacağımı rahat uzatıyordum ama şimdi uzatırken sıkılıyorum biraz, eskiden her türlü yerken içerken hiç umursamazdım şimdi umursamaya başladım, yerken o aklıma geliyor. Kırk yamalı cübbesi veya seksen yamalı paltosu aklıma gelince kendi paltomu giyerken sıkılıyorum. Hatta geçen pantolonum delinmişti gittim yama yaptırdım öyle giydim.

BEDİÜZZAMAN’I OKUYUNCA HAYATIM ALLAK BULLAK OLDU

Üzerinizdeki pantolon benim de dikkatimi çekti o yamamı gerçekten?

tanrisever_irazrisalehaber4.jpgEvet. O da Üstad’ın sünneti olsun diye yamadım ve giydim. O hep öyle yapmış parasının yokluğundan veya alamamasından değil tenezzül etmemiş dünya malına… Ona bir köşk teklif etmişler, yalı teklif etmişler, binlerce altın maaş teklif etmişler ama o hiçbirini kabul etmemiş, parasızlıktan değil dik duruştandır o davranış, kırk yamaya razı insanların minnetine razı değil… Bunları okuyunca bu kitaplarda hayatım allak bullak oldu, her şeyi düşünür oldum. Hatta çekeceğim film sahneleri rüyalarıma giriyor. Haliyle üzerimde bazı korkular da var. Manevi baskılar da var. Bütün korkum şu, ben kendimi Allah’a teslim ettim O’na layık bir film yapmak, O’nu incitmemek, bütün gayem de odur. Hatta dedim karşıma duvar çıkarsa hemen dururum, ille de bu filmi çekeceğim diye bir şartlanmışlık yok.

Allah’a tevekkül ediyorum. Daha önce çıkan engel hep hatırımda Üstad istemezse hemen durdururum. O yürü derse yürüyeceğiz, dur derse duracağız. Yani yaptığım iş pirim yapmazsa da benim şu altı aylık okumam dünyaya bedeldir. Böyle bir şahsiyeti bu denli yakından tanımam benim için her şeye bedeldir.

ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR SADECE, BİR BAŞKASI DA YAPABİLİR

Biz buraya geldikten sonra yaşadıklarımızdan dolayı hem sizden helallik isteyeceğim, hem de istemezseniz bu söylediklerimi de yayınlamayacağım. Gelirken sizin bu saray yavrusunu görünce Hüseyin beye, “burası Karun’un saltanatı gibi olmuş, Karun gibi bir ihtişam var” diye biraz eleştirdim. Ama içeri girip sizin o elbisenizi gördükten ve anlattıklarınızı duyduktan sonra anladım ki, bu film için milyon dolarlar harcasanız da bu sizin için hiç önemli olmayacaktır. Yani zenginliğinizi böyle bir hizmet için çok rahat bir şekilde harcayacağınıza inandım. Bu durum benim sizin hakkınızdaki düşüncelerimi bir anda değiştirdi. Onun için hakkınızı helal edin o gıybetimden dolayı…

Helal olsun… Olabilir insanlar Üstad’ı da farklı anlamışlar, farklı tanımışlar, insan bazen zahiri görünüşe aldanabiliyor. Geçen Nisan ayında Hoca Efendiye gittiğimde bu konuda şöyle demişti. “Bana deseler bu adamları nasıl tanırsın? Onlara derim, ben bunları nereden tanıyacağım. Çünkü biz birlikte yolculuk etmedik, birlikte yiyip içmedik, birlikte hapishaneye düşmedik, ben bunlarla alışveriş yapmadım ki, hakiki anlamda bunları tanıyayım. Sadece burada dershane ortamında yiyoruz, içiyoruz ve sohbet ediyoruz” diye bir ders anlatmıştı.

Onun gibi… Yani sizin de beni tanımanız için gelip benimle konuşmanız lazım, birlikte yiyip içmemiz, birlikte iş yapmamız lazım ki, o zaman hakiki anlamda beni tanıyabilesiniz. Dış görünüşe göre siz bir şeyler demişsiniz. O kadar bilginiz vardı o şekilde konuştunuz. Ama bilginiz artınca fikriniz de değişmiş oldu. Bu gayet normaldir. Bir de zaten hayırlı hizmetlerin çok muzır manileri var. Başta nefis ve şeytan, kötü insanlar vs. bir de insanlar kıskanabilirler de dindarlar da kıskanabilir. “Neden bu hikâyeyi o yaptı, bu işi o başardı… ” şeklinde kıskanırlar da… Bunları da normal karşılarım. Bu Allah’ın bir lütfudur sadece... Bir başkası da yapabilir.

KUR’AN’DAN DAHA İYİ BİR UYGARLIK OLUR MU?

24 saat Türkçe Kur’an mealini yayınlayan bir radyonuz var. İsmi de Radyo Feza. Bu radyoya reklam da almıyorsunuz. Böyle bir yayın yapma fikri nerden aklınıza geldi? Buna nasıl karar verdiniz?

Önce frekansını vereyim dinlemek isteyenler için rahatlık olur. Bu radyoyu dinlemek isteyenler 97.4’ten dinleyebilirler. Ayrıca, internetten de dinleyebilirler, bir de iphone ile de dinleyebilirler. Hepsinde yayınımız var.
Sizin sorunuza gelince; bir Hintli, babası İngiliz, on yıl önce bana dedi ki, “Burada bir uygarlık doğuyor.” Ben onun bu sözünden sonra kendi kendime düşündüm. Burada bir uygarlık doğuyor ama benim bu doğan uygarlığa bir katkım yok. Daha sonra yani 5-6 yıl önce bu radyo kurma fikri gelişince aklıma Kur’an geldi. Kendi kendime dedim “işte asıl uygarlık burada İşte gerçek uygarlık… Kur’an’dan daha iyi bir uygarlık olur mu?” Onun üzerine herkesin anlayacağı bir dille mealden o uygarlığı yayınlıyoruz. Bütün dünya da dinliyor.
Benim inancıma göre biz burada bir uygarlığın temsilcisiyiz. Kur’an uygarlığıdır o, onu yayınlıyoruz.

KUR’AN RADYOSUNDAN SONRA HADİS RADYOSU AÇMAK İSTİYORUM

Sanırım milyonlarca insan dinliyor…

Ben ne kadar insanın bu yayını dinlediğini bilemiyorum ama.  İphone'nin yaptığı araştırmaya göre iphone’dan dinlenilen radyolar içinde birinci sırayı aldı. Hatta araştırma yaptıkları saniye içinde o anda tam 2700 kişi dinliyordu. Viyetnam’da 200 kişi, Arjantin’de 150 kişi o saniye içinde dinlediğini söyledi.

Peki Kur’an-ı Kerim’i kendi orijinal lisanından Arapça metninden yayınlamayı düşünüyor musunuz?

Onu da başka birileri yapmalı zaten sanırım yapanlar vardır. Bir insan her şeyi yapamaz. Hem bir hatim 25 saat sürüyor o nedenle gün tamamen doluyor ve hep kayıyor. Yani bir günde tamamlayamadığımız için cüzlerin okunma saatleri hep değişiyor.
Şimdi benim şöyle bir idealim daha var. Olursa bir de Hadis radyosu yapmak istiyorum. Yani sürekli hadis okuyacak bir radyo… Peygamberimizin sözleri, büyük müçtehitlerin sözleri, Üstadımızın sözlerinden seçme sözleri yayınlayacak bir radyo…
Bu da hadis ve sohbet radyosu olmuş olacak.

MİLYONLARCA İNSANIN İMANA GELMESİNE VESİLE OLABİLİRİZ BU ÇAĞIN SİLAHI BU

Benim de şöyle bir idealim var. Hep arkadaşlara söylerim. İmkanım olsa bir televizyon kurardım ve uydu üzerinden Türkçe, İngilizce, Arapça, Fransızca, her odaya bir eleman koyacağım ve sürekli bunlar Risale-i Nur’u okuyacak…

O da güzel, olabilir neden olmasın. Süper olur. Ben burada bir şey daha söyleyeyim madem bütün okuyucu kardeşlerimiz hür olsunlar diye. İnşaallah yakın bir tarihte Sinema Vakfı kurmak istiyoruz. Belirli iş adamları belirli kesimlerin kurucu üye olacağı bir vakıf… Ve binlerce insanın buna destek olabileceği, yardım edeceği bir vakıf… O vakfında amacı dünya çapında filmler çekmek olacak. Başta Türkiye’de daha sonra da bütün dünyada olmak üzere filmler çekecek…

mtanrisever_risalehaber6.jpgBir şey daha anlatmak istiyorum. 1996 tarihinde olabilir. Çamlık’ta Ahmet Çalık, Çalık Holdingin sahibi bana şunu anlattı, “ben bir gün seyahat ederken yanımda bir Amerikalı bana dedi ki ben Sinema Vakfı’nın başkanıyım. Bizim bu vakfın bütçesi 40 milyar dolardır. Ben şaşırdım…” O nedenle “Mehmet Bey ben zengin olursam sinema filmi çekeceğim” dedi.
Yani adamın o sözü heyecanlandırmıştı. Yani bir Amerika’da bir film vakfının bütçesi 40 milyar düşünebiliyor musunuz? Bizim o zaman ülkemizin bütçesi o kadar değildi. Hazinemizde 15- 20 Milyar dolar paramız yoktu. Şimdi bizim bunu bu şekle dönüştürmemiz lazım. Camiler gibi sinema da önemlidir. Çünkü bir film ile milyonlarca insana vermek istediğin mesajı verebiliyorsun. Hem tutarsa her dile çevirerek verme imkânın var. Milyonlarca insanı düzeltme imkanı sağladığı gibi milyonlarca insanı iki saat gibi kısa bir zaman içinde bozabiliyorsun. Ama büyük destek ve bütçeler gerektiriyor.

Şimdi bu şekliyle bir Süleymaniye camiini yapmaya kalksak bir milyar dolara yapamayız. Ama sadece Müslümanlar yararlanır. Ama onun yerine on tane film çeksek belki de milyonlarca insanın imana gelmesine vesile olabiliriz. Bu çağın silahı bu…

İslamı yayabileceğimiz araçlardan biri bu… Sinema… Bu çok önemlidir. Ama güzel filmler yapmak lazım. Şiddetle ilgili, cinsellikle ilgili, küfürlü vurdulu kırdılı şeylerle veya komik şeylerle film yaparak bir yere varamayız.
Bu gün bir komedi filmi çekiyorlar. Bakıyorsunuz, içi pislik dolu, küfürlü konuşmalar. Ama ona 3-4 milyon insan gidiyor. O gidenleri de bozuyor. Bir şey de vermiyor. Ama böyle de bir potansiyel var. Bir seyirci kitlesi var.
Biz güldürerek değil düşündürerek ama biraz da eğlendirerek verirsek çok daha iyi olur. O insanları kazanmış oluruz.

Üstadı verirken en alt mertebedeki bir hayatı veriyoruz. Bir insan düşünün sırtında odun taşıyarak hayatını idame ettiriyor. Bu insan altmış yaşında Kastamonu’da odun taşıyor ve bununla geçimini sağlıyor. Bir insan altmış yaşında odun taşıyabilir mi? Bunu seyreden bir insan diyecek ki, “demek ki ben çok iyiyim ben böyle yaşamıyorum en azından” diyecek. “Ben bir ekmeği on beş günde yemiyorum, bir ekmeği bir günde yiyorum.” Biz bunu filmde işliyoruz. Bir kilo balı da mesela üç ayda yiyor. Böyle bir iktisatla yaşayan bir insan örnek olmaz mı? Herkese örnek olur. Yani hayatının tamamını böyle yaşamamış ama bu olay var. Yeri geldiğinde insan böyle de yaşayabilir demek istiyoruz.
Sinema çok yönlü bir sektör… İnsanları her açıdan etkileyebileceğiniz bir alan. Komedi ile de olur, mizah ile de olur, kahramanlık hikâyeleri ile de olur her açıdan film yapıp insanları etkileyebilirsiniz. Önemli bir alan bu alanı doldurmak lazım.