Bediüzzaman’ın bayram tebrikleşmesi

Bayramlar sevinç günleri ya; yediden yetmişe, ama bilinçli ama bilinçsiz herkes bir tatlı heyecanı yaşar. Bu heyecanın insanlar arasındaki yayılması karşılıklı bayramlaşma, tebrikleşme, telefonlaşma, mektuplaşma ve günümüzde teknolojinin verdiği imkânla mailleşme ile gerçekleşmektedir. Telefon ve internetin yaygın olmadığı zamanlarda, PTT’nin önlerinde, tezgahların üstünde yazılı ve yazısız, ama gül çiçeğinden son derece güzel manzaralara kadar sayısız kartpostallar ise bir anlamda nostaljik oldu.

Nice bayramları geride bıraktık ve şimdi de bir bayrama daha ramak kaldı. Elbette içimizde bir kıpırdanma, bir yakın ve bir dost arama, her şeye rağmen bir sevinç dalgası hâkim durumda. Kurban bayramı olması dolayısıyla bugünlerde bütün İslam âleminin kalbi Mekke’de, Arafat’ta ve Mina’da atıyor.

Biz bir şekilde kutladık ve kutluyoruz bayramları. Ama asrın adamı olarak, o zor şartlarda, iletişiminin çoklarıyla kesildiği zamanlarda Bediüzzaman Said Nursî bayramları nasıl karşıladı acaba?

Onun karşılıklı tebrikleşmesinin orijinal metinlerine geçmeden önce şunu vurgulamada yarar var. Bediüzzaman, her şeyden önce kendisiyle temasa geçenlerle iletişimi son derece mükemmeldi: Bir, ona mektup ya da tebrik gönderenlere, zoraki bir engelleme olmadığı sürece, mutlaka mukabil cevap vermeye çalışırdı. Veremediklerine de sonradan özrünü beyan ederdi. İki, çoklarına ismiyle hitap ederek muhatabına ne kadar duyarlı davrandığını ve önem verdiğini gösterirdi. Bir büyük lider olarak bu iki vasfını lahika mektuplarında yer yer görmekteyiz.

Bir bayram, mesela Kurban Bayramı geldiği zaman Bediüzzaman’ın içinde bulunduğu duygularını bilmek önemlidir: “Bu makam yazıldığı zaman, Kurban bayramı geldi. ‘Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber’ler ile nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden ‘Allahuekber’ dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nispetinde o ‘Allahuekber’ kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade (şimdi aşağı yukarı dört milyon) hacıların Arafat’ta ve ıydde beraber, birden ‘Allahuekber’ demeleri Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel Âl ve Sahabîleriyle söylediği ve emrettiği ‘Allahuekber’ kelâmının bir nevi aks-i sedası olarak, rububiyet-i İlahiyenin ‘Rabbul-Arz’ ve ‘Rabbul-Âlemîn’ azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubudiyetle bir mukabeledir, diye tahayyül ve his ve kanaat ettim. (1)”

Bediüzzaman, “Aziz, sıddık kardeşlerim, Evvela: Hem sizin, hem hapisteki arkadaşlarınızın bayramınızı tebrik ederiz. Sizle bayramlaşanı, aynen benimle bayramlaşmış gibi kabul ediyorum ve umumuyla bizzat bayram ziyaretini yapmışım gibi biliniz, bildiriniz.” diye gönderdiği tebrikle, hapisteki bütün arkadaşların bayramını tebrik ederken onları kendisi gibi kabul edip onların bayramını tebrik edenleri kendisininkini tebrik etmiş gibi sayarak ne kadar ince duygulara sahip olduğunu gösteriyor.

Bayramlar, aynı zamanda küslerin barışması için güzel ortamlardır. Bediüzzaman, talebeleri arasına sokulan küslüklerin bayramı vesile kılarak “Dehşetli bir parmak buraya, hususan altıncıya karışıyor. Beni bu bayramımda ağlatmayınız, çabuk kalben tam barışınız. Said (2)” şeklinde barışmalarını sağlanması için bayram tebrikiyle çaba gösteriyor.

Tebriklerinden bazı örnekler: “Aziz, sebatkâr, fedakâr, sıddık kardeşlerim; Evvela: Gelecek bayramınızı tebrik ederim. ‘Vel-Fecri’, ‘Veleyalin aşr’ kasem-i Kur'an’î ile fevkalade kıymetleri tahakkuk eden o mübarek gecelerde ve seherlerde mübarek kardeşlerimin mübarek duaları hem bana, hem ehl-i imana çok bereketli ve nurlu olmasını rahmet-i Rahman’dan niyaz ederim.(3)” 

“Aziz kardeşlerim; Bilmukabele bayramınızı tebrik ederim. Sıhhatimi soruyorsunuz. Buranın çok şiddetli kışı ve odamın çok soğuğu ve üç hazin gurbetin tesiri ve üç asabî hastalığın sıkıntısı ve bütün bütün yalnızlık ile kabil-i tahammül olmayacak çok zahmetlere
maruz olduğum hâlde, Hâlık’ıma hadsiz şükür ederim ki, her derdin en kudsî dermanı olan imanı ve iman-ı bilkaderden kazaya rıza ilâcını imdadıma gönderdi, hem sabır içinde şükrettirdi.(4)”

“Aziz, sıdık, mübarek kardeşlerim; Sizlerin bu bayram manevî hediyeniz bayramımı öyle bir tebrik etti ki, binler kederim olsaydı silerdi. Bin barekellah.(5)”. Her zaman onu mutlu eden hizmetteki akış ve hareketlilikti. 

“Aziz ve sıddık kardeşlerim; Bayramınızı tebrik ve hizmetinizi takdir ve muvaffakiyetinize dua ederek Halık-ı Rahim’e hadsiz şükrederim ki, sizler gibi sebatkâr ve fedakâr kardeşleri Risale-i Nur’a sahip ve naşir yapmış.(6)” Burada kendisine bağlıların bayramlarını tebrik ederken onlara ciddi övgülerde bulunarak gayretlerini alkışlıyor.

“Cuma gününe rast gelen bu bayram, çok kıymettar olan haccü’l-ekber olduğundan, hacca bu sene gidenler çok kazanmışlar. Cenab-ı Hak bizi de onların hayırlı dualarına hissedar eylesin, âmin. Tekrar be tekrar o bayramınızı umum Risale-i Nur Şakirtlerinin bayramlarını ve Nur ve Gül Fabrikalarının heyetlerini ve Medrese-i Nuriye Şakirtlerinin ve Üstadlarının ve Barla Sıddıklarının ve Masumların ve Ümmî İhtiyarların, ricalen ve nisaen umumunun birer birer bayramlarını tebrik ediyoruz… Said Nursî (7)” 

“Aziz, sıdık kardeşlerim; Ruh-u canımızla mübarek bayramınızı tebrik ediyoruz. İnşallah, âlem-i İslâm’ın da büyük bir bayramına yetişirsiniz. Cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin kudsî kanun-i esasiyelerinin menbaı olan Kur’an-ı Hakîm, istikbale tam hakim olup beşeriyete tam bir bayramı getireceğine çok emareler var.(8)”

Tebriklere cevap gönderemediğinin özrünü de belirttiği mektubunda şöyle yazıyor: “Aziz, sıdık kardeşlerim ve hakikî varislerim; Bayram tebriklerine ait çok mektupları aldım. Her birine cevap vermeye vaktim, hâlim müsaade etmiyor.(9)”

İşte böyle, biz de asrın adamının duygularını bütün ruh-u canımızla paylaşıyor ve bu duygular içinde hepinizin bayramlarını tebrik ediyor, İslâm âlemi için hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyoruz. 

Dipnotlar:
(1) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Şualar, s: 366 Y.A.Y. İstanbul. 
(2) Bediüzzaman, Said Nursî(2007). Şualar, s: 807 Y.A.Y. İstanbul.
(3) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Kastamonu Lahikası, s:31 Y.A.Y. İstanbul.
(4) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Kastamonu Lahikası, s:32 Y.A.Y. İstanbul.
(5) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Kastamonu Lahikası, s:40 Y.A.Y. İstanbul.
(6) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Kastamonu Lahikası, s:42 Y.A.Y. İstanbul.
(7) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Kastamonu Lahikası, s:297 Y.A.Y. İstanbul.
(8) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Emirdağ Lahikası, s:612 Y.A.Y. İstanbul.
(9) Bediüzzaman, Said Nursî (2007). Emirdağ Lahikası, s:176 Y.A.Y. İstanbul.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.