Bediüzzaman’ı ilk defa böyle ağlarken gördüm

Bediüzzaman’ı ilk defa böyle ağlarken gördüm

Bediüzzaman Said Nursi, yapılan olanca zulme rağmen kaçmadı... Devlete isyan etmedi... Devleti ele geçirme planları da yapmadı... Hiç kimseye beddua etmedi...

Risale Haber-Haber Merkezi

Yapılan olanca zulme rağmen Bediüzzaman Said Nursi kaçmadı... Devlete isyan etmedi... Devleti ele geçirme planları da yapmadı... Hiç kimseye beddua etmedi... Milletin ızdırabı karşısında şefkatle ağladı... Hakkını da helal etti... Çilelerle dolu ömrü insanlığın salahına dualarla geçti... Onun maksadı insanların imanla kabre girmesiydi... Bu uğurda 6 bin sayfalık eserler te’lif eyledi...

Okunacak hatıralar, Üstad Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerinin 1948 Afyon davası devam ederken hapishanede yaşanan dehşet verici hadiselerden sadece bir kesittir. Dahası da var...

1948’de Üstad Said Nursi ile beraber Afyon hapishanesinde yatan İnebolulu İbrahim Fakazlı hapishanede yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor...

İbrahim Fakazlı Ağabey 2 Kasım 2003 tarihinde vefat etmişti. Bugün ölümünün 16. yılındayız. Merhum ağabeyimizi rahmet dualarımızla anıyoruz... NOT: Hatıralar “Ağabeyler Anlatıyor-2” kitabından derlenmiştir. (Ömer Özcan)

İbrahim Fakazlı Anlatıyor:

ÜSTAD CAMLARI KIRIK 100 KİŞİLİK SOBASIZ KOĞUŞTA TEK BAŞINA KALIYORDU

Zemherinin en soğuk günlerindeyiz... Camlar iki milim buz tutmuştu...

Afyon hapishanesinde Üstad üst kattaki koğuşta kalıyordu. Bahçeye çıktığımız zaman, bir tahta kapı vardır. Gardiyan olmazsa oradan fırlıyoruz yukarıya. Orada gardiyanlar sandalyede oturuyorlardı. Bazen de ayrılıyorlardı. Biz o anda fırlıyorduk yukarıya. Yalnız orada bir falaka vardı. Yakalandın mı falakaya yatardın...

saidnursi_emirdag-001.jpg

(Said Nursi Hazretleri Afyon hapishanesine götürülmeden evvel Emirdağ’ındaki evinde)

Yukarıda Üstad’ın odası vardı. Daha doğrusu yüz kişilik bir salon... Koca bir salon... Orası hapishanenin mektebi (çocuk koğuşu) imiş... O maksatla yapılmış. Ben o salonun pencerelerini saydım, 36 tane göz vardı. 32 tanesinin camları kırıktı. Mevsim kış... Oralara cam takmadılar, bir şeyle kapatmadılar.

Karşı koğuşta bir komünist vardı, 101 senelik. Bir de ahlaksız bir doktor, ceza yemiş. Bir de Demokrat Parti’nin zincirli başkanı vardı. Onu bir suçtan dolayı Halk Partili hâkimler cezalandırmışlar. Onların odalarını yaptılar. İçine soba kuruverdiler, kömür de verdiler, camları da takılı.

Hâlbuki Üstad’ın odasının tabanında döşemelerin arası açıktı. Rüzgâr böyle giriyordu...

afyonhapishanesi.jpg(Bediüzzaman ve talebelerinin 1948 yılında yattığı Afyon hapishanesinin dış görünüşü. Bu tarihi bina daha sonra yıkılmıştır. Arkada görünmeyen Adliye binası ise ayaktadır. 1948’de nur davasını dinleyici olarak takip eden Ahmet Atak binayı şöyle anlatıyor:
“Adliye binasının yarısı eski yapı, yarısı yeni yapı, onun arkasında hapishane… Hapishane eski bir bina. İçeride bir bina daha var, o bina görünmüyor. Hapishanenin çok büyük bir cümle kapısı var, iki taraflı açıldığı zaman at arabası girip çıkabilir. Kapı, kemerli bir taş yapı. Kapının üstüne de bir oda oturtmuşlar. Dört tarafı açık bir oda... Bütün kışı orada geçirmiş Üstad. Afyon’un şiddetli soğuğu malum...
(Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-5)

SOĞUKTAN SOBALAR PATLIYOR, CAMLAR TÜL PERDE GİBİ BUZ KAPLI...

Sobalar soğuktan patlıyordu... Sıcaktan patlaması lazımdır... Ama soğuktan patlıyordu... O kadar çok soğuk vardı...

Size Afyon’daki o kışın şiddetini anlatayım: 15-20 gün camlardan don gitmedi. Tül perde gibi öyle kaldı. Bahçedeki kar bizim boyumuzdaydı, tünel açılarak geçiliyordu.

Mangala biraz kül, biraz kömür konmuş... Üstad’ı mangalın üzerine doğru, böyle (eğilerek gösteriyor) mangala kapanmış vaziyette birkaç kere gördüm ben. Yüzünü ısıtıyordu...

YATAĞI 1,5 METRELİK TAHTAYDI, BACAKLARINI DİZLERİNDEN BÜKEREK YATIYORDU MECBUREN

Üstad’ın yatağını anlatayım size:

Bir buçuk metrelik kısa bir tahta, tahtanın üzerine bir minder, onun üzerinde iki tane battaniye, başının altına da bir yastık. Çok çıktım yanına. Ben Üstad’ı hiç böyle uzun yatarken görmedim. Üstad yattığı zaman bacaklarını dizlerinden büzerek yatıyordu mecburen.

ATEŞLER İÇİNDEYDİ, DİLİ HAŞLANMIŞ YUMURTANIN AKI GİBİ, GÖZLERİNİN İÇİ KIPKIRMIZI...

Afyon’da Üstad’ın zehirleme hadisesinde yanında bulunmadım. Fakat zehrin tesirini gördüm. Şöyle:

Bir gün o kapıdan çıktım Üstad’ın yanına. Baktım Üstad böyle büzülmüş yatıyor. Fakat ben hemen anladım hasta olduğunu... Koştum yanına. Ellerini avucuma aldım. Ellerimi ateş yakar gibi yaktı. O kadar sıcak ki elimi yaktı, ateş gibiydi. “İbrahim ben ölüyorum” dedi Üstad Hazretleri. Bana dilini çıkarttı. Dili, hani haşlanmış yumurta soyulunca altından çıkan beyaz olur ya, onun gibiydi. Aynen, dili haşlanmış yumurta gibiydi. Gözlerinin içi ise kıpkırmızı olmuş. Bana hastalığını anlatıyordu. “Üstad’ım geçmiş olsun” dedim.

bayramyuksel_ibrahimfakazli.jpg(İbrahim Fakazlı Afyon hapishane hatıraları anlatırken yanında aynı hapishanede beraber yattığı Bayram Yüksel de vardı. Bayram Ağabey anlatıların tamamını teyid etti.)

İLK DEFA ÜSTAD’IN AĞLADIĞINI GÖRDÜM

Üstad’ın önüne kapaklandım, başladım ağlamaya. “Siz varken… Ben artık ölüyorum… Ben memnunum… Ben ölmeye hazırım…” böyle söylüyordu Üstad. Ben başladım ağlamaya. Üstad “git” diye işaret ederken, Ceylan geldi. Ceylan da beni öyle görünce, o da kapaklandı oraya, başladı ağlamaya. Üstad da başladı ağlamaya. Ben hiç görmemiştim. Ağlıyordu Üstad orada. Üstad bize dedi ki: “Siz gidin kardeşim... Haber verin... Allahaısmarladık... Ben ölüyorum...” Biz kalktık Ceylan’la önünden, şaşırmıştık. Ceylan’la sarmaş dolaş ağlıyoruz. Üstad “gidin” diyordu. Gitmemiz, haber vermemiz lazım dedik.

ÜSTAD O ATEŞİN İÇİNDEN ÇIKMIŞTI... İNAYETLE…

O endişe ile ikimiz birlikte indik aşağıya. Telaş da vermemek için birer ikişer söylüyoruz herkese. Bu esnada Üstad üst katta camda belirdi. Elinde saati var. Saati şöyle tutmuş, yukarıdan işaret ediyor bize. Saati soruyordu bize. Sonra biz parmak işareti ile bildirdik. Ben hayret ettim. Üstad nasıl kalktı geldi bu haliyle. İyileşmişti…

Ya böyle oldu işte... Ben bunu gördüm... O ateş, o hastalık zehirlenmeden mütevellittir. Demek Üstad’ın vazifesi varmış. O ateşin içinden çıkmıştı... İnayetle…

agabeyler_hapis.jpg

(1948 Afyon Risale-i Nur davasından mahpus olan sekiz ağabey.
Ayaktakiler sağdan-sola: İbrahim Fakazlı, Hüseyin Tabancalı, Ahmed Feyzi Kul, Ahmed Nazif Çelebi
Oturanlar sağdan-sola: Zübeyir Gündüzalp, Selahaddin Çelebi, Ceylan Çalışkan, Mustafa Sungur)

AHMED FEYZİ KUL, ÜSTAD’LARINI VE KENDİLERİNİ MAHKÛM ETMEK İSTEYEN AFYON MAHKEME HEYETİNE KARŞI ŞÖYLE HAYKIRIYORDU:

“Sayın Hâkimler!

“...her nevi mahrumiyetlere göğüs germek suretiyle kendini hakikata ve envâr-ı Kur'aniyeye ve maarif-i Muhammediyenin (A.S.M.) izharına vakfeden ve memleket ve milletin ızdırabatı karşısında pür-rahm ü şefkat ağlayan; kendine yapılan bunca ihanetlere rağmen etrafındakilerin saadetleri için hizmetinden aslâ vazgeçmeyen, ihtiyarlığına ve bîkesliğine bakmayarak insanları gayya-yı cehl ve girdbad-ı inkârdan kurtarmağa, hasbî ve İlahî bir cehd ile çalışan ve savaşan fazilet ve nur abidesini Üstad addetmekliğimizi çok mu görüyorsunuz?” (Ahmed Feyzi Kul’un Afyon müdafaasındandır. Şuâlar-565)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum