Bediüzzaman’dan tokat yedim

Namaz kahramanlarından gelen mesajlar...

Bizlere ışık tutan Sabah Namazına Nasıl Kalkılır isimli kitabınızı okudum ve bu vesileyle bir mektup yazmaya karar verdim. Şunu belirtmeliyim ki ilk defa bu tarz bir girişimde bulunuyorum.
Zat-ı âlinize ait bir kitapla ilk defa tanıştım ve buna kitabın ismi neden oldu. Hiç tereddütsüz satın aldım. Her ne kadar Cenab-ı Hakk’a olan kulluğumuzu yerine getirmeye çalışsak da, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız birtakım hatalarımız olabiliyor maalesef.

Namaz kılmayı merhum anneciğim sayesinde öğrendim. Ramazan aylarında teravih namazına götürürdü. O zamanlar ilkokul çağında bir çocuktum. Bazen namazın uzun olması nedeniyle sıkılırdım. Ancak bir arkadaş bulduysam, çok eğlenceli geçerdi vakit. O zamanın vermiş olduğu çocuk aklıyla, namaz kılan teyzelerin bize kızmalarını idrak edemezdik. Cami içinde koşuşturmalar, tespih toplamalar, namaz içinde gülmeler ve itişip kakışmalarla devam ederdik. O zamanlar yaptığımızın fena olduğunu bilmezdik. Dönüp o günlere baktığımda, cami içi koşuşturmalarımızın ve oyunlarımızın bizi camiye bağladığını, namazı sevdirdiğini, daha doğrusu tohumların o zamanlarda atıldığı gerçeğini şimdi anlıyorum.

Ve zaman olanca hızıyla geçti. Namazın kılınması gerektiğini bilecek yaşa ve olgunluğa geldik. Buna rağmen, okul hayatı, iş hayatı gibi sunî bahaneler ve bu bahanelerin asıl kaynağı olan bilinçsizlik nedeniyle bu ulvi vazifeyi hakkıyla yerine getiremedik. Başladık, bıraktık. Başladık, bıraktık.
Yakınlarımın teşviki ve karşılaştığım, “Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve her hâlde mahkemen olan mahşerde senet ve be-rat ve ister istemez üstünden geçilecek sırat köprüsünde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?” sözleri, görevimi biraz daha bilinçli olarak yapabilmeme vesile oldu çok şükür. Lakin nefisle mücadele içindeyiz ve başta da söylediğim gibi, sabah namazını tehir edebiliyordum.

İşte, yine böyle bir sabah, çalan saatimi kapatıp:
– Allah’ım, n’olur affet, çok uykum var, deyip yattım.
Uykuya daldım ve rüyamda Said Nursi Hazretleri’ni gördüm. Kendisi eski bir evin içindeydi. Sabah namazına kalkmıştı. Üzerinde beyaz, uzun bir elbise, elinde gaz lambası vardı. Yürüyordu. Nereye çıktığını bilmediğim bir merdivenin başına geldi. Bana sert bir şekilde baktı ve kızarak:
– Ben şu kadar zaman uykusuz kalarak, uyumama iradesini kazandım, dedi.
Sözlerini bitirir bitirmez, bana okkalı bir tokat attı. Tokadın etkisiyle uyandım. Buna “uyanmak” denir mi, onu da bilmiyorum, âdeta yataktan fırladım. Neye uğradığımı şaşırmıştım.

Yataktan kalktım ve banyoya gittim. Hemen abdestimi aldım. Yüzümü yıkarken suyun değdiği yanağım âdeta yanıyordu. Sanki tokadı gerçekten yemiştim.
Hemen namaza durdum, lakin namaz boyunca aklım rüyamda ve yanağımdaki geçmeyen sızıdaydı.
Bu rüya üzerine epey bir zaman namazlarıma ve tesbihatlarıma aksatmadan devam ettim. Derslere büyük bir şevkle gittim.
Hâlen namazlarımda biraz gevşeklik olsa, yediğim o tokat aklıma gelir.

(Hande Sarmaşık)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum